Benim için anlatmak, açıklamak, ancak kelimelerin anlamını değiştirmekle mümkün olacak galiba. Ben o yıllarda kelimelerin anlamlarını doğru dürüst bilmiyordum bile. Zaten hiç bir zaman kelimelerin anlamını doğru dürüst bilemedim. Her zaman kelimelerin, cümlelerin, insanın üstüne bir mızrak gibi saldıran düşüncelerin bunaltıcı baskısını duydum.
En iyisi kendinle konuşacaksın, kendine yorumlayacaksın okuduklarını. Bu bakımdan hayatımın en güzel yılları ‘Pardayan-Pitigrilli-Fantoma’ dönemidir. İstediğim gibi okudum, istediğim gibi yorumladım. Kimse beni rahatsız etmedi, bey kardeşim. Düşünceleri de olayları da istediğim biçimde düşündüm. Gözlük takmanın sebebini yıllarca, göze toz toprak kaçması, gözün de böylece yorularak iyi görmemesi sandım. Bugün de öyle sanmak isterdim; bunun kimseye zararı dokunmazdı. Ben de, yalnız bana ait olan bir düşüncenin mutluluğuyla yaşardım.
***
Başparmağını emmesinin de yalnız Freud açısından yorumlanmasını eksik buluyorum. Selim bile, bu hareketinde beslenme içgüdüsünün önemli bir payı olduğunu düşünerek, bu stanzanın ilk taslağında, şu mısralara yer vermiş:
Başparmağını emdi, evde koptu kıyamet
Ona göre oburluk, Freud’a göre şehvet
Bu mısralarda da görüleceği gibi, Freud ile tam uzlaşamıyordu. Daha çok Jung’a yakınlık duyuyordu. ‘Beni rahatsız eden ve adlandıramadığım duygularımın, yalnız libidoya bağlanmasına gönlüm razı olmuyor,’ derdi.
***
Tanrı usıg baştan alır
O tuşinir yerge çünki
Bilig-Tenüz – Salman Kargu
Yani Allah aklımızı baştan aldı ama, bizim yerimize düşünmek için yaptı bunu. Bu sözde ne kadar çok gerçeğin birden gizli olduğunu söylemeye bilmem ihtiyaç var mı?
Önce, neden Batı kültürünü alıp soysuzlaştırdığımızı sanıyoruz? Batı, bizim kültürümüzü alıp soysuzlaştırmış olmasın?
***
…
Çalman gerek kara bu kez bağrına
Bilgi-Tenüz – Salman Kargu
Bağrına kara çalmak , o günün bilim adamlarının tanınmasına yardım eden bir işaret olsa gerek. Ya da ak, bilmezliği, kara, bilgeliği belirttiğine göre, bağrında kara olması, bir insanın içten, yürekten gelen bir bilim sevgisini gösterebilir.
***
İşte Tolstoy: bunu da alalım. Bu Dostoyevski’yi de. Neden hiç anlaşamamışlar acaba? Tolstoy gibi bir deha neden değerini anlayamamış Dostoyevski’nin. Ben ikisini de anlıyorum. Aynı devirde yaşadıkları halde hiç görüşmemişler. Hiç mi merak etmemişler birbirlerini? Nasıl kaçırmışlar bu fırsatı? Bir bilseydiler. Dostoyevski’nin kanında Yahudice bir şey var diyor Tolstoy. Ne yazık. Yazarlar birbirlerini değil de yazmayı seviyorlar galiba efendimiz.
Tutunamayanlar – Oğuz Atay