Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeMarksizmKısaca Marksizm Düşünüşü (Gerçek Bilim) | Hikmet Kıvılcımlı

Kısaca Marksizm Düşünüşü (Gerçek Bilim) | Hikmet Kıvılcımlı

Marksizm (yahut Tarihcil Maddecilik) denilen sosyal doktrin (mezhep: gidilecek yol) ve akide (kanaatler ve kavrayışlar bütünü) iki şey yapar:

1-) Evreni izah eder [açıklar, yorumlar],
2-) Evreni değiştirir…

Evren deyince iki şey anlıyoruz:

1-) Tabiat [doğa],
2-) Cemiyet [Toplum]…

İnsan, gerek doğa ve gerekse toplum içinde yaşamak için ve yaşarken, hem doğayı hem de toplumu kendisi için daha faydalı ve daha güzel yapmak ve görmek için uğraşır, döğüşür.

Fakat insan, doğayı ve toplumu daha (iyi+güzel) yapabilmek için, onların önce ne olduklarını, nasıl olduklarını kavramalı, doğayı ve toplumu izah etmelidir. Yerin altında yatan maden kömürünün yanıcı bir şey olduğunu öğrenmeden önce, insanlar, ondan faydalanmak şöyle dursun, zarar bile görürlerdi: Çünkü, maden kömürü üzerinde iyi zahire yetişmezdi. İnsanlar maden kömürünün ne idüğünü anladıktan sonra, onun yerini değiştirdiler (yer altından yer yüzüne çıkardılar), şeklini değiştirdiler (ham kömürü yıkadılar, yahut kapalı kaplarda ısıtıp evlerde yakılan kok kömürü haline getirdiler), ve ilh…

Marksizm, genellikle insan ve özellikle işçi sınfının toplum içindeki mücadelesinin özüdür. Bu mücadeleye: “SINIF MÜCADELESİ” denilir. Marksizim sınıf mücadelesini:

1-) İzah eder: Mücadelenin ne olduğunu anlatır;
2-) Sınıf mücadelesini önce değiştirir (İnkılapla, sermayedarları hakim sınıflıktan alaşağı eder); sonra sınıfları kaldırır, sınıf mücadelesini yok eder. Bugünkü sınıf mücadelesinin değişmesi ve kalkması hangi sınıfın işine gelir? İşçi sınıfının. Şu halde Marksizm, işçi sınıfının toplumu izah etme ve değiştirme bilimidir. Bugünkü toplumda hangi sınıf her şeyin olduğu gibi kalmasını ister? Sermayedarlarla büyük arazi sahipleri. Şu halde büyük zenginler, kodamanlar ölümden korkar gibi Marksizm’den korkarlar.
Biz, dünyada “hasırı olmayan” işçi, köylü ve fakir halk tabakalar, imanımızı gevreten bugünkü cemiyetin ve idarenin değişmesini canla başla istediğimiz için, onu devirmenin, yani devrimi başarmanın bilimini bize öğreten Marksizmi seve seve öğreniriz. Bir şairin dediği gibi:

“Elimizde kırkikilikler bizim… Marksizm.”

Madem ki Marksizmi öğreneceğiz, şu halde önce “METOD”unu kafamıza çivilemeliyiz. Marksizmin metodu nedir? Söyledik:

1-) Evreni izah etmek,
2-) Evreni değiştirmek..

Unutmayalım: Marksizm özellikle toplum bilimidir. Ama bütün bilimler zaten cemiyetten çıktıkları için, Marksizmin metodu yalnız toplum için değil bütün evren için de kullanılacak bir metoddur.

ÖZET:

1- Marksizm olan biten şeyleri izah eder.
2- Olan bitenin nasıl değiştiğini görür ve gösterir…

Görelim.

Birinci Bölüm

İzah: [Açıklama-Yorumlama]

İzah Etmek (Açıklamak) : Birşeyin içyüzünü, nasıl olduğunu anlamak ve anlatmak demektir. Önümüzde ne idüğü anlaşılacak neler var?

1- Doğa,
2- Toplum…

Onun için, biz de, açıklama yöntemimizin ne olduğunu anlamak için, bu iki sahada da nasıl açıklama yapıldığını görmeliyiz.

A- Tabiatta İzah [Doğada Açıklama] :

Sebep – Gaye

Doğa deyince, insanlar arasında olup bitenden başka, ne var ne yoksa herşeyi anlıyoruz. Doğada olan bitenlerin açıklaması nasıl olur? İki türlü:

1- İŞVEREN felsefesince yapılan açıklamaya göre; bir şeyin ne olduğunu anlamak için, o şeyin “NİÇİN”, yani hangi maksat ve “GAYE” ile olduğunu bilmek gerektir. Mesela: Yağmur niçin, ne maksatla yağıyor? Tarlalarımızı sulamak için! Güneş niçin doğuyor? Dünyamızı aydınlatmak için. Ala. Niçin batıyor? Gece karanlık olsun da daha iyi uyuyalım diye! Ve ilh… İşveren ve diğer egemen sınıfların felsefesi işte hep bu “Niçin?” uğruna kanteri döker. Fakat kendi kendimize soralım: Bu “niçin”lere verilen cevaplardan, yağmurun, gün doğması ile gün batmasının ne olduklarını anlıyabildik mi? “Anladık ise Arap olalım!”

2- İŞÇİLERİN “Tarihcil Maddecilik” felsefesince yapılan açıklamalara göre; bir şeyin ne olduğunu anlamak için, o şeyin “NASIL”, yani hangi “İLLET” VE “SEBEP” ile olduğunu kavramak gerekir. Mesela; yağmur nasıl, ne sebeple yağar? Havada biriken su buharı, soğuk bir rüzgar estiği zaman, önce sis gibi bir araya birikir ve koyulaşır; sonra, daha soğuk bir rüzgar eserse, sis haline geldiği zaman bulut adını verdiğimiz su buharı, – tencerenin kapağında soğuyan ve su olan buğu gibi,- damla damla yeryüzüne dökülmeye, yağmur yağmıya başlar. Güneş niçin “doğar” ve “batar?” Karpuz gibi dünya kendi etrafında fırıldak gibi döndükçe, kabuğunun bir kısmı güneşe bakar, aydınlıktır. Öteki kısmı karanlıkta kalır. Karanlıkta kalan dünyada gece, güneşe bakan kısımda gündüz var, deriz.

Şimdi yağmurun, gecenin, gündüzün ne olduklarını anladık mı? Evet. Neden anladık? Çünkü o olayların, olan bitenlerin NİÇİN olduklarını değil, NASIL olduklarını; yani GAYE ve MAKSAT’larını değil, İLLET ve SEBEP’lerini aradık ve bulduk. Demek, bir şeyin ne olduğunu anlamak için, o şeyin “GAYE”sini değil, “SEBEBİ”ni bilmek gerektir. Şu halde bir şeyi AÇIKLAMAK: o şeyin hangi sebepten ileri geldiğini meydana çıkarmakla olur.

İşte Felsefe (Bilimlerin Bilimi) denilen bahiste [konuda, alanda], olayları:

1- Sebepleriyle açıklamaya: SEBEPÇİLİK, KOZALİTE (İlletçilik) Nedensellik;
2- Güya amaçleri ile izah etmeye de: GAYECİLİK, FİNALİTE denir…

Bizim yöntemimiz gayeci değil, sebepçidir. Çünkü doğru yol odur. Gayecilik, sapıklık ve hayalperestliktir.

Pekiyi, Gayecilik bir yanlış sapıtmadır. Fakat nasıl olmuş ta insanlar bu yanlışlığa düşmüşler ve düşüyorlar? Biz kendimize sebepçi diyoruz. Şu halde bu sapıtmanın da sebebini bulmalıyız. Gayeciliğin sebeplerini anlamamız için, kaç türlü gayecilik bulunduğunu görmemiz gerekir. Envai türlüsünden biz yalnız üçünü görelim.

1- Vahşi Gayeciliği : Eski veya yeniden keşfedilen ilkel topluluklardaki Vahşi dediğimiz ilk insanların felsefesine “ANİMİZM: CANCILIK” denir. Yani, onlara göre herşey; dereler, kayalar, ay, gün canlıdır. Vahşi, nasıl kendisi “istediği” için tükürürse, gökyüzü de öylece “canı isterse” yağmur yağdırır… sanırdı. Onun için, artık depremin olmasında, güneş tutulmasında hep bir MAKSAT farzederdi. Niçin? Çünkü Vahşi karacahildi. Canlı şeylerle cansız şeyleri birbirinden ayıramıyor; bir taşın insan kafası gibi düşünmediğini bilemiyordu. Bu çeşit gayecilik; karacahillikti.

2- Din Gayeciliği : Din felsefesinde her şey birtek gaye uğruna olur: Allah… Mesela yağmur niçin yağar? Çünkü Allah babamız ovalarımızın bereketli olmasını istemiştir. Kuraklık? Allah babamızın gazabındandır… Yağmur duasına çıkalım, gene kuraklık sürerse; demek günahımız çokmuş… Siz gazetede okuyorsunuz: İngiltere’de bulutları topla dağıtıyorlarmış… Ruslar uçakla yağmur yağdırma tecrübelerine başlamışlar… Tövbe, tövbe, estağfurullah! Günaha girdiniz… Bu çeşit gayecilik; Allahçılıktır.

3- Çağdaş Gayecilik : İşverenliğin felsefesidir. Yukarıda, söz temsili: “Ay niçin tutulur?” sorusuna, kelli felli işveren filozoflarının nerede ise: “Bize küsmüş te, güzel yüzünü saklıyor!” kabilinden cevaplar verdiklerini söylediğimiz zaman, belki de gülmüş ve: “Yok canım, artık bu kadarı da olur mu?” demişsinizdir. Gerçekten bugün insan bilgisi o kadar ilerledi ki, birçok doğa bilimlerinde, bazı burjuva bilginleri bile ister istemez sebepçi olmaya mecbur kalıyorlar. Fakat “bilimlerin bilimi” olan burjuva felsefesi daima gayecidir. Sonra, en maddi ve doğal görünen bilimlerde bile, açıklayışın çeşnisi gene gayecidir. Mesela bugün bütün burjuva bilginlerinden en kabadayılarının dört elle sarıldıkları biricik teori: İHTİMALİ İZAHLAR BÜTÜNÜ’nü ele alalım:

TEKAMÜLCÜLÜK : EVRİMCİLİK…

Bir örnek alalım: İnsanın yeryüzünde görünmesi, oluşu (tekevvünü)… Din felsefesine göre insanın oluş hikayesi malum: Allah, Adem aleyhisselamı balçıktan yarattı. Adem Şeytana uydu: Havva’nın incirini yedi, dünyaya kovuldular. İnsan niçin yaratıldı? Allah’ın büyüklüğünü anlamak için. Ve ilh…

Evrim teorisi bu kadar kaba değildir. Evrimcilere göre, güneşin altında ne varsa, herşey günden güne biraz daha mükemmelleşir, yani evrimleşir. İşte hayvan varlıkları da, bu evrim (mükemmelleşme) GAYESİ uğruna, her gün biraz daha mükemmelleşerekten, nihayet “Eşref’i Mahlukat” (en şerefli yaratık) olan insana yükselir… İnsan niçin meydana geldi? Çünkü canlılar için biricik gaye daima yükselmek, evrimleşmektir. Doğa da, toplum da böyle daima evrimleşir durur. Ve ilh…

Fakat biliyoruz ki, doğada birçok hayvan evrimleşmek şöyle dursun, oldukları halde bile kalamamışlardır. Mesela, bir zamanlar yeryüzünde yaşamış olan, fil gibi fakat filin birkaç misli daha büyük Mamutların, “parmakları kanatlı: Pterodaktil” ejderlerin bugün yalnız kemiklerine rastlıyabiliyoruz. Şu halde, hayvan türleri mutlaka evrimleşmez, belki yok olurlar da… Hayvan türleri şartlara göre ya yaşar, ya ölür.

Şu halde hayvan türleri niçin evrimleşir? Çünkü evrimleşmek amaçtır. Ya niçin yok olur? Çünkü amacı yok olmak mıdır?

İşte bu açıklamalardan anlıyoruz ki, burjuva felsefesinin en özlü doktrini olan evrimcilik, en sonunda ALLAH’ın yerine EVRİM adlı daha ince bir Allah geçirmekten başka birşey yapmamıştır. Dinde amaç Allah, felsefede amaç Evrimdir. Onun için, bütün burjuva felsefesi gibi, felsefe evrimciliği de bir çeşit çağdaş softalıktır.

Buraya kadar dediklerimizin ÖZETİ:

Gayecilik ya bilmemek, yahut ta bile bile halkı aldatmaktır. Ve biz birşeyi açıklamak istedik mi, o şeyin sebebini ararız. Evrende hiçbir olay sebepsiz değildir.

Sebepler teker teker ve bulutlar arasında dolaşmazlar. Bir olayın olması için bazen birçok sebeplerin bir araya gelmesi gerekir; sonra, zaten bütün sebepler birbirleriyle zincirlemesine bağlıdırlar ve birbirlerini doğururlar. Mesela:

1) Yağmurun yağması için birkaç sebep lazımdır: bir, havada su buharının bulunması; iki, soğuk bir rüzgarın esmesi; üç, bu soğuğun birdenbire ve çok şiddetli gelmemesi (o zaman yağmur yerine dolu yağar) lazımdır.
2) Bu sebepler de başka bir sıra sebeplerden çıkarlar. Havada buhar olması için, o civarda geniş su yahut bir orman bulunması, ya da su buharının, yani bulutların hava cereyanlarıyla uzaklardan oraya sürüklenip getirilmesi lazımdır. Ve ilh…

İşte böylece bir sebebin başka bir sebebi kovalaması ve sebeplerin birbirini doğurarak zincir halinde uzayıp gitmesi “YASA”ları meydana getirir. Bunlara Doğa Yasaları denir. Yasa, birçok sebeplerin birbirlerine sebep-sonuç olarak uzamaları demektir. BİLİM; gerek doğada, gerek toplumda bulunan sebep-sonuç zincirlerini, yani yasaları bulur. Bir yasanın ilmi (yani ilime sığan, bilimcil) olması için şu üç şart gerekir:

1) Kaçınılmaz olarak aynı sebepler aynı sonuçları vermeli;
2) Sürekli bir biçimde vermeli;
3) Her yerde, bütün dünyada vermeli…

Örnek: DÜŞME YASASI: Havadan ağır bir cismi havada bırakırsak, o cisim dünyanın yerçekimi kuvvetine tutularak yere düşer. Bu bir yasadır.

1) Bir taşı havaya atarsak mutlaka yere düşer;
2) Bundan 100 yıl önce de düşerdi, şimdi de düşüyor;
3) Taş yere Amerika’da da düşer, Türkiye’de de… Demek ki, DÜŞMEK bir rastlantı değil, bir yasadır. Her yerde, her zaman şartlarını buldu mu, ister istemez düşme olur.

1- İnsan YAŞAMAK İÇİN evreni (doğa+toplum)u önce açıklar, sonra değiştirir.

2- MARKSİZM: İşçi sınıfının, sınıf kavgasında toplumu açıklama ve değiştirme bilimidir.
a) AÇIKLADIĞI: Sınıf kavgası ve yasalarıdır;
b) DEĞİŞTİRDİĞİ: Sınıflı kapitalist toplumu, sınıfsız sosyalist topluma…

3- AÇIKLAMA iki türlüdür:
a) KAPİTALİST AÇIKLAMA: “Niçin”le gaye arar, yerinde sayar;
b) İŞÇİ AÇIKLAMASI: “Nasıl”la sebep (İLLET) arar…

4- GAYECİLİĞİN ÇEŞİTLERİ: Üçtür:
a) VAHŞİ: “Animizim: Herşey canlı”: Karacahillik;
b) DİN: Amaç Allahı kabul ettirmek;
c) EVRİMCİLİK: Çağdaş softalık: İnce Allah!

5- SEBEPLER:
a) Bir olay BİRDEN FAZLA sebeple olabilir;
b) Her olay kendinden önceki olayın SONUCU, kendinden sonrakinin SEBEBİ’dir.

6- YASA:
a) Sebeplerin zinciridir;
b) (Kaçınılmaz+her yerde+sürekli) olur.

7- BİLİM: Olaylardaki sebepler zincirini, yasaları açığa çıkarır.

Hikmet Kıvılcımlı

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments