Gecenin büyük kapısı önündeki kara beygirin nal sesleri arasında,
hâlâ titriyor yüreğim bir zamanlarki gibi ve uzatıyor eyeri uçarcasına,
Diomedes’in ödünç verdiği yular gibi, kıpkırmızı.
Güçlü rüzgâr öncülüğümü yapmakta
karanlık yollarda ikiye bölerek uyuyan
ağaçların kapkara örgüsünü,
öyle ki, ay ışığıyla yıkanan meyveler
korkuyla sırtlara ve kılıçlara atlamaktalar,
ve ben indiriyorum kırbacımı
sırtına, çoktan sönmüş bir yıldızın.
Yalnızca bir kez yavaşlatıyorum adımlarımı, senin nankör dudaklarını
öpmek için, saçların dizginlere dolanmış
bile, ve pabuçların kumlarda sürükleniyor.
Hâlâ duymaktayım soluğunu
bir de hançer gibi sapladığın
o sözcüğü.
Ingeborg Bachmann