Umut bittiğinde geriye ne kalır? Yaşama atıldığımız andan itibaren hayatta olmamıza, yaşamı sürdürmemize yönelik yaratılan ya da yarattığımız anlam ve değerler olmasa dayanabilir miydik yaşamın ağrısına. Kötülük her yanımızı sarmışken, iyiliğe, güzelliğe yönelik beklentilerimiz olmadan nasıl ayakta durabiliriz. Düşmeden, vazgeçmeden, yaşam yolunda yürümek gerçekten umut ve inanç gerektiriyor.
Eskiden düşlerimiz çok daha canlıydı. Sonra bu hayallerimizi içerden ve dışarıdan bir bir parçalamaya başladılar. Çoğunluğun gözlerinde geleceğe ilişkin bir düşün ışığı yok artık. En büyük dert o günün, hatta o anın geçiştirilmesinden ibaret artık. İşte, böyle umutsuzluk çağında ki özellikle bunun ideolojik karşılığı olan postmodernizmin bu derece her şeye sindiği bir çağda gerçekte işi umut vermek olan sanatın durumu ne? Sanatsal üretimin çoğunluğu ne yazık ki bu girdaba kapılmış durumda. Örneğin düzenlenen bienallere gittiğinizde insanın anlam arayışını sömüren, kendinde anlamsız ürünlerin çoğunlukta olduğunu görebilirsiniz. Elbette yukarıdan bir bakışla “ideal sanat” manifestosu ilan edecek değiliz. Ancak gerçek sanatın hayata dokunup insana bir yaşantı sunduğunu söylersek hata etmiş olmayız.
Bu girişin ardından bir tiyatro oyunu örneği üzerinden tartışmayı sürdürebiliriz. Yeni kurulan “Tiyatro Kara Kutu”nun Romen oyun yazarı Giannina Carbunariu’dan sahneledikleri “İleri Sar Geri Sar” adlı oyuna bakalım. Her parça gelecekte bir insanlık durumunu gösteriyor bize. Grubun ismi gibi kara bir tablo resmediliyor oyunda. Diğer bir ifadeyle anti-ütopya anlamına gelen distopik bir oyun izliyoruz sahnede. Oyun birkaç epizottan oluşuyor.
İlkinde dünyanın en yaşlı adamının ağzından kapitalizmin komünizmin sigara üzerinden sorgulanmasını izliyorsunuz. Sigara içme özgürlüğünün ortadan kalktığı baskıcı bir dünya resmediliyor. Bir diğerinde yine gelecekte et yemenin yasaklandığı herkesin vejetaryen olduğu ve buna karşı çıkan iki kafadarın gizlice bir hayvanı kesip yeme girişimine şahit oluyoruz. Ancak bu girişim taraflardan birinin son anda cayması ve arkadaşını öldürüp yemesiyle son buluyor. Son epizotta eşcinselliğin gelecekte yasaklandığını işlerinden eşcinselliklerinden dolayı çıkarılan iki kadın üzerinden gösteriliyor. Oyun tüm anlatısında baskıcı, yasaklarla dolu ve içinde her hangi bir güzellik barındırmayan dolayısıyla iç sıkan bir gelecek tasavvurunu resmediyor.
Oyunu izlerken açıkça söylemek gerekirse bu distopyanın oyunun sonlarında dağıtılacağını ve geleceğe ilişkin bir umut ışığının varlığının gösterileceğini düşündüm. Ancak öyle olmadı başladığı kötümserlikte sonlandı oyun. Oyunun teatral anlamda sahneleme biçimine söyleyeceğim her hangi bir olumsuz söz yok. Oyuncularda başarılı bir performans çiziyorlar. Beni rahatsız eden şey oyunun içeriği yani metni oldu. Keşke küçükte olsa izleyiciye bir umut verecek gösterge olsaydı oyunda. Her şeye karşın tiyatronun varoluşuna varlıklarıyla destek veren “Tiyatro Kara Kutu”ya başarılar diliyorum.