“ince uzun boyluydu. büyüleyici yeşil gözleri ve kumral saçlarıyla çevresindekileri hayran bırakıyordu. saçlarını bazen ensesinde toplar, bazende salıverirdi. Zarif ve aydınlık bir yüzü vardı.”
Johanna “Jenny” von Westphalen (12 Şubat 1814 – 2 Aralık 1881) Karl Marx’ın eşi ve Berlin’deki Friedrich-Wilhelms-Universität isimli üniversitede profesör olan ,yedi yıl savaşlarında brunswick prensine hizmet ettiği için asalet ünvanı verilmiş trierdeki prusya yönetiminde görevli Johann Ludwig’in (Baron von Westphalen) kızıdır.
Jenny ve Karl Marx, 19 haziran 1843’te küçük bir luteryen kilisede, yalnızca ailelerin katıldığı sade bir törenle evlendiler
Varlıklı bir aileden gelmesine rağmen, hayatı boyunca Marx ve çocuklarıyla birlikte yokluk çekmiştir. Marx`ın bazı çalışmalarının düzenlemesini yapmıştır. Jenny von Westphalen kocasından dört yaş büyüktü. Yedi çocukları olmuş, dördü henüz çocukken ölmüştür.
1814’te varlıklı ve soylu bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. babasının arkadaşının oğlu olan Karl Marx ile birlikte büyüdü. jenny’nin babası karl ve jenny’nin de için olduğu bir gruba ders veriyordu. tabi bu dersin amacı erkek çocuklar için liseye hazırlık, kız çocuklar için ise sadece entelektüel birikimlerinin olmasıydı.
Öğrenmeye, düşünsel maceralara hevesli, edebiyata tutkun jenny, karl ile nişanlandı ve yedi yıllık nişanlılık döneminde karl’ın siyasal gelişimini yalnızca uzaktan izleyebildi ve kendi gayretleri ile devam ettiği eğitimle nişanlısı ile arasındaki entelektüel mesafeyi kapatamadı. Birgün Karl’a yetemeyeceği korkusuyla acı çekmeye başlar, hayallerinde Karl bir elini yitirir, kendisi onun düşüncelerini kağıda geçirir ve böylece vazgeçilmez olur. yazmayı ve düşünmeyi bu denli seven, erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu düşünen jenny, artık kendisini yalnızca üstün erkeğinin yardımcısı olarak hayal etmektedir.
Evlendikten sonra kocasının en büyük yardımcısı, hatta marx’ın deyimiyle “devrimin kuryesi” oldu. Bilgi birikimini artırmak için devamlı okuyor, kocası için özetler çıkarıyor, yazılarını kopya ediyor, kocasının kitapları için matbaalarla pazarlıklar ediyordu. üstüne üstlük doğan yedi çocuğunun dördü daha küçükken öldü. hamileliklerini bile kendi kişisel kabahati olarak görüyor, kocasının çalışmalarını engellediği düşüncesi ile rahatsız oluyordu. siyasi sığınmacılık ve büyük maddi sıkıntılarla geçen yıllarda ölmeyi isteyecek kadar çöküntü içerisindeydi. Tabi muhtemelen ,Engels’ten olduğunu düşündüğü çocuğun evlerinde çalışan kadınla , karl’dan olduğunu da öğrenmişti.
Bu çocuk başka ailede büyütülüyordu, babası sadece bir kere gördü. Engels burda da paha biçilemez yardım elini uzatmıştı arkadaşına. Jenny, çocuğun babası olarak Engels’i biliyordu.
Artık tüm kaleleri düşmüştü. entelektüel açıdan yeri friedrich engels tarafından çoktan doldurulmuştu. cinsel açıdan da yeri doldurulmuştu, kocası her ne kadar ömrünün sonuna kadar jenny’ye tapınmışsa da.
Bütün bunlara Jenny nasıl tepki verdi kesin olarak bilinmiyor ama tıpkı sevdiğinin diger eksikleriyle nasıl barışmışsa bununla da başa çıktı.
üç kızı da siyasi çalışmaları ile babalarının eşlikçisi oldular.
jenny 1881 yılında kanserden öldü. karl ancak bir yıl daha yaşayabildi. ama en sevdiği kızının da genç yaşta kanserden ölümünü gördü. ikinci kızları üç çocuğunun da küçük yaşta ölümünü gördükten sonra intihar etti. üçüncü kızları, ikinci enternasyonalde seçkin bir rol oynayan eleanor da intihar etti.
jenny, liebknecht’e yazdığı bir mektubunda şöyle diyordu:
“Bütün bu savaşımlarda biz kadınlara, daha önemsiz olduğu için daha zor olan bölüm düşüyor..”