Sophia Magdalena Scholl, 9 Mayıs 1921’de Almanya’nın güneyinde bulunan Forchtenberg kentinde dünyaya gelir. Sakin bir çocukluk geçiren Sophie, kardeşleri ile birlikte ailesi tarafından Hıristiyan değer yargılarına göre yetiştirilir. 1930 yılında Ludwigsburg’a taşınan aile, 2 sene sonra da baba Robert Scholl’un vergi danışmanlık ofisini açmak istediği Ulm kentine geçer.
Sophie, kendisinden iki yaş büyük abisi Hans gibi bu yıllarda Hitler liderliğindeki Naziler tarafından yapılan birlik propagandasına inanır ve 1934 yılında henüz 13 yaşındayken Hitler Gençliği’ne katılır. Ayrıca yine Naziler’e bağlı “Alman Kızlar Birliği”ne alınır. Birlikteki kızlar, erkekler gibi cesaretlerini ölçmek için deneyler yaparlar, Sophie de bunlara katılır. Hatta Hitler Gençliği’ndeki yıllarında erkekleri taklit eder, saçını kestirir.
“Üçüncü İmparatorluk” olarak tabir edilen Nazi rejiminin yükselişi ile birlikte, o dönem oldukça yaygın olarak gençlik birlikleri tasfiye edilip, Hitler Gençliği’ne dahil edilir. Rejim bağımsız gençlik birliklerine izin vermez. “dj.1.11.” isimli gençlik örgütlenmesi ise bağımsızlıkta ısrar edince yasaklanır. 1936 yılında abisi Hans ile örgütün grup etkinliklerine katılır. Hans bağlantısını kesmeyince Scholl kardeşlerinin tümü birkaç saatliğine gözaltına alınır. Sophie 16 yaşındayken bir dans etkinliğinde subay eğitimi alan Fritz Hartnagel ile tanışır. İki genç birçok noktada ayrı görüşlere sahip olmasına rağmen, birbirine aşık olurlar. 1939 yazında Kuzey Almanya’da birlikte tatil yaparlar. Aynı sene rejim ile ilk çelişkileri yaşar. İkinci Dünya Savaşı startını veren Polonya işgali genç kadının gözlerinin açılmasına sebep olur ve gittikçe rejimden uzaklaşır.
O yıllarda üniversitede okuyabilmek için “İmparatorluk Çalışma Hizmeti”nde bulunmak gerekiyordu. Sophie, bu hizmeti yapmamak için 1940 yılında anaokul öğretmen meslek eğitimine başlar. Ancak buna rağmen 6 ay çalışma hizmeti ile savaş yardım hizmeti yapması zorunlu kılınır. Çalışma hizmetini yaptığı 1941 ilkbaharında Hıristiyan filozof Augustinus’un eserlerini okur. Bu nedenle diğer kızlar kendisiyle alay eder. Augustinus’un yazıları ve yaşadıkları kendisini çok etkiler, gittikçe rejimi reddeder.
Sophie, 1942 yılının Mayıs ayında üniversite kaydını yaptırmak için Münih’e gider. Burada biyoloji ve felsefe okumaya başlayan Sophie, Haziran ayında doğu cephesinde görevlendirilen sevgilisinden kendisini sarsacak olan bir mektup alır: “Komutanımın sinik bir duygusuzluk ile işgal edilmiş Rusya’da bulunan Yahudiler’in tümünün katliamdan geçirildiğini anlatması ve aynı zamanda bu yapılanların adaletinden emin olması korkunçtur.” Daha kısa bir süre öncesine kadar mesleği ile mutlu olan genç subay, Ağustos ayının başında gönderdiği mektubunda yüzbaşı terfisini şu sözlerle yorumlar: “Sırtımı dönmek istediğim bir sisteme bir basamak daha dahil edildim.” Sophie, savaş süresi boyunca sömestre tatillerinde Ulm’de bir silah fabrikasında çalışmak zorunda kalır.
Tam üniversiteye başladığı zaman, 1939’dan beri aynı üniversitede tıp eğitimi alan abisi Hans bir arkadaşı ile birlikte halkı Hitler rejimine karşı direnişe çağırdıkları bildiriler dağıtır. Hans ile arkadaşı, “Beyaz Gül” imzasını taşıyan bildirileri özellikle aydınlara gönderirler. Hans, kızkardeşini tehlikeye atmamak için bu faaliyetlerinden bahsetmez. Ancak Sophie abisi vasıtasıyla rejim karşıtı öğrencilerle tanışır ve sonuçta abisinin gizli faaliyetlerini öğrenir. 1942 yılının sonlarında kendisi de örgüte katılır. Aynı dönemde Ulm’de belediye başkanı olan babası, Hitler’i “tanrının bir belası” olarak isimlendirdiği için 4 aylık hapis cezası alır.
Sophie, ilk olarak 1943 yılının Ocak ayında bildiri çalışmasında yer alır. “Beyaz Gül” üyeleri hazırladıkları bildirileri mektup yoluyla dağıtırlar, telefon kulübelerine veya park edilmiş arabalara bırakırlar, başka şehirlerdeki üniversitelerde dağıtılmak üzere öğrencilere verirler. Aynı ay içinde sevgilisi Fritz Stalingrad da ağır yaralanır. Bunu bilen Sophie, 25 Ocak’ta trenle Augsburg’a gider ve gruba ait 5’inci bildiriyi burada mektup yoluyla 250 kişiye gönderir. İki gün sonra da Stuttgart’tan 600’ü aşkın bildiriyi postalar.
Grup üyeleri gittikçe daha cesur hareket ederler, “Kahrolsun Hitler”, “Katliamcı Hitler” ve “Özgürlük” gibi sloganları duvarlara yazarlar. Grubun 6’ıncı bildirisi, daha sonra idam edilecek profesör Kurt Huber tarafından kaleme alınır. Bildiride şu cümlelere yer verilir: “Her türlü özgür düşüncenin gaddarca tıkatıldığı bir devlette büyüdük. HJ (Hitler Gençliği), SA ve SS (Hitler rejiminin paramiliter örgütleri) hayatımızın en verimli eğitim yıllarında bizi üniformalaştırmaya, kökünden değiştirmeye, uyuşturmaya çalıştılar. Yükselen özgür düşünce ve özgür değerlendirme boş cümlelerden oluşan bir sis perdesinde boğulmak istendi, bu alçak yönteme ‘dünya görüşü eğitimi’ denildi. Daha şeytanca ve aynı zamanda daha dar kafalı olamayacak bir lider eliti, ardıllarını imansız, utanmaz ve vicdansız istismarcı ve caniler olarak yetiştiriyorlar, kör ediyorlar. Alman halkı ne yapıyor? Hiçbir şey görmüyor, hiçbir şey duymuyor. Hitler’in peşinde körü körüne uçuruma gidiyor… Almanlar! Biz herkesin nefret ettiği ve insanların dışladığı bir toplum mu olacağız hep? Hayır!… Yüreğinizdeki kayıtsızlık örtüsünü yırtın! Nasyonal sosyalist görüşler insanlığa aykırıdır! Her birey bu kader vaktinde elinden geldiğince kendini savunmalı ve insanlığın kırbacına, faşizme ve mutlakiyetçi devleti andıran her türlü sisteme karşı mücadele etmelidir.”
Bildirilerin tümü mektup yoluyla dağıtılmayınca, geri kalanların üniversitede dağıtılması kararı alınır. Sophie ile abisi Hans da 18 Şubat’ta bir valiz dolu bildiri ile üniversiteye giderler. Aynı gün, Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels “topyekün savaş” çağrısı yapar. Scholl kardeşleri bin 700 bildiriyi merdiven basamaklarına ve pencerelerin önüne bırakırlar, Sophie de bir avuç kadar alıp ikinci kattan üniversite giriş alanına atar. Saat 11:00’e doğru SA’ya bağlı kapıcı Jakob Schmied tarafından yakalanıp, Nazi olan rektör Walter Wüst’e teslim edilirler. Saatlerce üniversite hukuk danışmanı ve rektörü tarafından sorgulanan Sophie ile Hans, ardından Alman gizli servisi Gestapo’ya verilirler. Kısa bir süre sonra “Beyaz Gül”e üye olan diğer gençler de tutuklanır.
Münih Gestapo merkezinde üç gün boyunca sorgulanan Sophie, eylemin tümüyle kendisi ve abisi tarafından planlanıp, gerçekleştirildiğini söyleyerek, arkadaşlarını korumaya çalışır. İfadesinde şu sözleri kullanır: “Savaşın Almanya açısından kaybedildiğine ve kaybedilmiş bu savaş için feda edilen her bir canın boşuna harcandığına inanıyoruz. Özellikle Stalingrad’daki kayıplar bizi, boşuna dökülen kanın durdurulması için bir şeyler yapmaya yöneltti.” Sorgunun sonunda şunu der: “Şu an halkım için yapabileceğim en iyi şeyi yapmış olduğuma hala inanıyorum. Bundan dolayı yaptıklarımdan pişman değilim ve yaptıklarımdan doğan sonuçlara katlanmaya hazırım.”
22 Şubat’ta Münih’te mahkemeleri görülür. Halk Mahkeme Başkanı Roland Freisler, sırf Sophie, Hans ve üçüncü bir öğrenciyi idama mahkum etmek için Münih’e gelir. Vatana ihanetle suçlanan Sophie’nin Ulm’den gelen ailesi yargıç tarafından mahkeme salonundan atılır. İdam cezası alan 22 yaşındaki genç kadın, cezasının açıklanmasından sonra mahkeme başkanının yüzüne bakıp, “Bir daha yaşasaydım, tekrar aynısını yapardım. Çünkü yanlış dünya görüşüne sahip olan ben değil, sizsiniz” der. Aynı gün saat 17:00 sularında giyotinde idam edilir. 20 Nisan 1945’e kadar “Beyaz Gül” ile ilgili toplam 8 dava görülür. Aktivistlerin bir kısmı idam edilirken, bir kısmı Nazi kamplarında yaşamını yitirir.