Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Perşembe, Ekim 17, 2024
No menu items!

TAN

 

Sarıldım yaz şafağına.

Hiçbir şey kımıldamıyordu daha alnacında sarayların.

Ölüydü  su.

Orman  yolundan   ayrılmıyordu  alacakaranlığı   konak  yerleri.

Yürüdüm,   diri   ve  ılık  solukları uyandırıp;  ve   baktı   değerli taşlar, ve gürültüsüzce havalandı kanatlar.

Şimdiden yepyeni ve solgun ışıklarla dolu bir patikada,  bir çiçek yaptı ilk girişimi ve adını söyledi bana.

Gülümsedim çamların arasında saçını dağıtan sarışın çağlayana: Keşfettim tanrıçayı gümüş rengi dorukta.

O zaman kaldırdım örtüleri birer birer. Ağaçlı yolda sallayıp kollarımı.

Onu   horoza  gösterdim  ovada.

Çan  kuleleri  ve  kubbeler  arasında  kaçıyordu  büyük kentte, ve,  tıpkı  bir  dilenci gibi, koşarak kovalıyordum onu mermer rıhtımlarda.

Yolun  yukarısında,  bir  defne  ormanının  kıyısında, sardım onu mat mat örtüleriyle,  ve  duyumsadım uçsuz bucaksız gövdesini.
Ormanın alt yanına indi tan ve çocuk.

Öğle olmuştu uyandıklarında.

Arthur RİMBAUD

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments