Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaŞair ve ŞiirWilliam SHAKESPEARESONELERİN KONULARI | Talât Sait Halman

SONELERİN KONULARI | Talât Sait Halman

Shakespeare’in 154 Sonesinin genel konusu, sevgidir; öyküsü ise bir sevgi serüveni. Bu öykünün dört kişisi var: Ozan (belki Shakespeare’in kendisi, belki bir anlatım aracı olarak yarattığı bir ozan), sarışın erkek sevgili, esmer kadın ve rakip ozan.

İlk Sonelerde ozan kendisine ihsan ve yardımlarda bulunan bir genç aristokrata güçlü ve heyecanlı bir sevgiyle bağlıdır. Sonraları, bir rakip ozanın göze girmesi ve başka sadakatsizlikler yüzünden acıklı durumlara düşer. Son Sone, bir esmer kadına duyulan cinsel sevgiyi anlatır. Bu kısa özetten anlaşılacağı gibi, 154 Sone ozanın soyut sevgiden cinsel bağıntılara kadar geçirdiği türlü türlü ruh olaylarının öyküsü gibidir.

Genel konunun gelişmesi bakımından, Soneler çeşitli sıra ve sınıflara konulabilir, ama en belirli bölme şudur:

1. Sone l’ den Sone 126’ya kadar soylu gence yazılmış olanlar,

2. Sone 127’den Sone 152’ye kadar esmer kadına yazılmış olanlar,

(Sone 153 ve 154, dizinin bütünlüğünden ayrı düşmektedir.

Bunlar, iki eski Yunan şiirinden çok serbest ve aksak olarak İngilizceye aktarılmıştır.

SONELERDE SHAKESPEARE’İN KİŞİLİĞİ:

Tanınmış çağdaş ozan eleştirici Stephen Spender, Sonelerin düzensiz olarak tutulmuş bir şiir günlüğü ya da bir karşılıklı konuşmanın yarısı gibi olduğunu söylüyor. Sonelerde Shakespeare’in kendi yaşantılarını ve iç dünyasını ne dereceye kadar yansıttığı üzerindeki tartışmalar Ondokuzuncu yüzyıl başlarından beri sürüp gelmektedir. İngiliz Romantiklerine göre, Shakespeare Sonelerde varlığının en gizli yönlerini bile çırılçıplak ortaya dökmüştür.

Yirminci yüzyılın – hele son kırk elli yılın – bellibaşlı Shakespeare uzmanlarının çoğu, Romantiklerin görüşüne taban tabana zıt bir düşünceyi ileri sürüyorlar. Onlara göre, Soneler bir otobiyografi değildir, bir gönül serüveninin öyküsü olarak yazılmamıştır. Shakespeare Sonelerde kendinden önceki ve çağındaki ozanların başlıca sevgi konularını kullanmış, gerek sone biçimi, gerek estetik anlayış ve ruhsal duyarlık bakımından bir geleneğe uymuş, gününün modasını kabullenmiştir. Peter Quennell ve Northrop Frye gibi iki bilgin eleştiriciye göre, Sonelerin temaları Rönesanstan beri belirli bir söyleyiş geleneğinin çerçevesi içinde sürüp gelmekteydi; Shakespeare kendi gönlünün değil, bu estetik anlayışın şiirini yazmıştır. Hemen hemen bütün trajedi ve komedilerinde olduğu gibi, kendi ağzından konuşmamış, «bir azam» (kendisinden başka bir ozan) yaratarak onu bir araç diye kullanmıştır.

Bu iki görüşten hangisinin ağır bastığını kesinlikle söylemek mümkün değil. Belki de bu konudaki tartışma hiçbir sonuç vermeden sürüp gidecek. İkisi ortası bir değerlendirme, akla yakın görünüyor: Soneler, gerçek anlamda otobiyografik olmasa bile Shakespeare’in ruhunun ve yaşantılarının bazı yönlerini apaçık ya da üstü kapalı olarak yansıtsa gerektir. Soneler herhalde bir itiraflar dizisi, bir günlük, bir soyunma değildir ama, Shakespeare’in bu şiirlere kişisel yaşantılarını sık sık koymuş olmaması havsalaya sığmaz. Bu bakımdan, Sonelerin Shakespeare’in kişiliğine yer yer ışık tuttuğu yargısına varmak yanlış olmaz.

SONELERDE DİL VE SÖYLEYİŞ:

Shakespeare, Sonelerinde genellikle piyeslerinin çoğundan daha açık ve duru bir dil kullanmıştır. Gerek duygularının açıkça bildirilmesi, gerek kıvrak bir ritm sağlanması için, Shakespeare bol sayıda kısa kelimeden yararlanmak yoluna gitmiş. Üstelik, Sonelerde piyeslerinin birçok yerini zorlaştıran mitolojik ve tarihi adları kullanmaktan ve yoğun benzetmeler yapmaktan kaçınmıştır.

Yine de bazı Sonelerde bulanık ve karışık satırlar var. Shakespeare, yer yer benzetmelerini birleştirerek okuyucuya çetrefil anlamlar veriyor. Belki Shakespeare’in arasıra titiz davranmamış olması yüzünden, belki de eski baskı yanlışları yüzünden, içinden çıkılmaz duruma girmiş satırlarla da karşılaşıyoruz. Vakit vakit ozanın birtakım söyleyişleri zorladığını ve çirkin eğretilemeler yaptığını görüyoruz. Ama Sonelerin en büyük zorluğu, söz oyununda. Bazı satırlarda anlaşılması güç, iki üç anlamlı kelimeler ve söyleyişler var. Hemen hepsi bile bile yapılmış olan bu söz oyunları üzerinde Shakespeare uzmanları uzun zamandır çalışıp tartışmışlardır. Söz oyununun baştan sona sürdüğü 135 sayılı Sonede «Will» değişik satırlarda ayrı anlamlara geliyor ve sık sık aynı yerde birkaç anlam birden veriyor: «Will» hem Shakespeare’in ilk adı olan William’ın kısa şekli, hem de bazı uzmanlara göre Shakespeare’in sevgilisinin adı; ayrıca «will» İngilizcede «irade», «vasiyetname», «istek», «bilerek yapmak» gibi anlamlara geliyor.

Shakespeare, aynı Sone içinde bütün bu anlamları kullanmış; bazı satırlarda «will» yukardaki anlamların iki ya da üç tanesini birden veriyor. Böyle söz oyunlarının başka dillere aktarılması, değme çeviricileri başarısızlığa uğratmıştır. Denebilir ki, Sonelerdeki söz oyunlarının hepsini tam olarak çevirmek, hiçbir babayiğitin harcı değildir.

ESMER KADININ KİMLİĞİ:

Bu konu üzerinde uzun araştırmalar sonuç vermemiştir. Yeni belgeler ortaya çıkmadıkça esmer kadının kimliği gizli kalacağa benzer.

Onsekizinci yüzyılın sonunda George Chalmers, esmer kadının Kraliçe I. Elizabeth (1533 – 1603) olduğunu ileri sürdü. Sonraları, Shakespeare’in karısı Anne Hathaway, Penelope Rich, Shakespeare’in metresi olduğu sanılan Davenant gibi adlar ortaya atıldı. Elizabeth Vernon ile Mary Pitton, bazı bakımlardan esmer kadının niteliklerine uymaktadır.

Elizabeth’in nedimelerinden biri olan Vernon, 1598 Mayısında Southampton’la evlenmiş aynı yılın Kasımında çocuk doğurmuştu. Bu nedenle, Southampton kontu Henry Wriothesley bir süre hapis yattı. Mary Fitton da Elizabeth’in nedimelerindendi; 1601 Martında Pembroke Kontu William Herbert’ten bir çocuk doğurunca Herbert hapse girdi. Bu bakımdan, Shakespeare’in son Sonelerinde birkaç kere açıkça sözkonusu ettiği utanç, rezalet, yüzkarası gibi olaylar ya Southampton-Vernon, ya da Pembroke-Fitton skandalı ile ilgili olabilir.

George Bernard Shaw, «Sonelerin Kara Kadını» adlı piyesinde Mary Fitton’ı kabul ediyor. Bununla birlikte, esmer kadının kimliği kesinlikle bilinmemektedir.

SARIŞIN GENCİN KİMLİĞİ:

Shakespeare 154 Sonesinin ilk 126’ sını güzel, sarışın ve soylu bir gence yazmıştır. 1609’da çıkan ilk Sone kitabı, W. H. harfleriyle tanıtılan birisine armağan edilmiş olduğu için, adı bu harflerle başlayan soylu kişinin kimliği bugüne kadar aranmış ve tartışılmıştır. Üçüncü Southampton Kontu Henry Wriothesley (1573-1624), birkaç bakımdan akla yakın görünüyor ama, onun adının ilk harfleri W. H. değil, H. W. -Başka adaylar arasında Pembroke Kontu William Herbert (1580-1630), Southampton Kontunun üvey babası William Harvey (Hervey), basımevi sahibi Thomas Thorpe’un arkadaşı William Hall, William Hathaway, William Holgate, Shakespeare’in yeğeni William Harte var. W.H. harflerinin «William Himself» yani «Shakespeare Kendisi» anlamına geldiği ileri sürülmüştür. Oscar Wilde, Will Hughes adında bir genç aktör uydurmuş ve Shakespeare’in ona tutkun olduğu görüşünü savunmuştur. Bir yorumcu ise genç adamın Shakespeare’in kendi oğlu olduğunu öne sürmüş ve bütün Soneleri buna göre sıralayıp yorumlamıştır.

Şimdiye kadar bulunan belgeler, sarışın güzel gencin kim olduğunu kesin olarak öğrenmemiz için yeterli değildir. Bu bakımdan, gerçek kimliğini değil, Sonelerdeki şiirsel kimliğini gözönünde tutmamız uygun olur.

SONELERİN GENEL ÖNEMİ:

Shakespeare’in sanatında Sonelerin önemli bir yeri olduğu, belirli ve bilinen bir gerçek. Belli başlı trajedi ve komedileriyle birlikte Sonelerinin de titizlikle okunup değerlendirilmesi, Shakespeare’in yaratıcılığını bütün yönleriyle görüp anlamak bakımından bir zorunluluk olmuştur.

Soneler, salt şiir olarak, Shakespeare’in lirik dehasını, dramatik eserlerinde sezinlediğimizden çok daha yoğun bir güçle karşımıza çıkıyor. Üstelik, Shakespeare’in birçok kişisel yaşantıları -hatta yer yer iç dünyasının gizli köşeleri o Sonelerde gözler önüne seriliyor.

Bu iki yönden, bilginler ve eleştirmenler Soneleri gözden geçirmişler, yorumlayıp tartışmışlardır. Sonelerle ilgili birtakım muammalar da Shakespeare uzmanlarını öteden beri uğraştırıyor. Bu cevapsız sorular, Sonelerin yazıldığı yıllardan Shakespeare’in kendisini Sonelerinde ne denli açıkladığına kadar değişiyor.

SONELERİN BİÇİM VE ÖZELLİKLERİ:

Rönesans İtalyasında başlayan sone türü, Shakespeare’den önce İngiliz şiirinde geniş ölçüde kullanılmış ve geliştirilmişti. Shakespeare, soneyi olgun bir lirik şiir aracı olarak kıvama erdirmiş, bu türün en sağlam ve canlı örneklerini vermeyi başarmıştır. Bilginlerin yaptığı incelemelerden Shakespeare’in Petrarch (1304-1374), Pierre de Ronsard (1524-1585) ve Torquato Tasso (1544-1595) gibi yabancı ve

Sir Philip Sidney (1554-1586) ile Samuel Daniel (1562-1619) gibi İngiliz ozanlarının sonelerini okuyup etkilendiğini öğreniyoruz.

Shakespeare, İtalyan ve Fransız sonesinden biçim bakımından değişik olan İngiliz sonesini kullanmıştır:

_______ a
_______ b
_______ a
_______ b
_______ c
_______ d
_______ c
_______ d
_______ e
_______ f
_______ e
_______ f
…… ______ g
…… ______ g

Uyak düzeninde görüleceği gibi, İngiliz sonesi üç dörtlükle bir beyitten meydana gelmişe benzer. Genellikle birinci dörtlük, konuyu sunar; ikinci dörtlük konuyu genişletir; üçüncü dörtlük geliştirip doruğa götürür; son iki satır ise şiirin özünü ve özetini verir. Shakespeare, Sonelerini her zaman bu sıraya göre yazmış değildir elbette. Biçim bakımındansa fazla değişiklik yapmamıştır.

Sone 126’da 14 değil, 12 satır vardır; Sone 135 apayrı bir uyak düzeniyle yazılmıştır (abab/bcbc/adad/aa).
Shakespeare, Sonelerinde, piyeslerinde olduğu gibi, çoğunlukla «iambic pentameten> ölçüsünü kullanmıştır. Bu ölçüde, satır sırayla biri vurgusuz, biri vurgulu olmak üzere on heceden meydana gelir. Vurgusu’z heceler yerine bir (.), vurgulu yerine de bir kısa çizgi (-) koyarsak satırın ölçüsünü şöyle gösterebiliriz:

. _ . _ . _ . _ . _.

Bu ölçünün İngiliz şiirinde ve Shakespeare’de uygulanışı kesin bir kurala bağlı kalmaz: Vurgular yer değiştirebilir, bir iki hece eklenebilir, satırlara çeşitli ritmler konulabilir. Böyle değişiklikler olsa da olmasa da, bu ölçü ses ve anlam vurgularındaki belirli ayrımlar dolayısıyla iniş çıkışlı ve kıvrak bir ahenk sağlar.

Shakespeare yeryüzünü baştan başa sahne olarak görmüş ve kendi sahnesine bütün yeryüzünü sokmağa çalışmıştır. Ama, hem oyun yazarı, hem şair olan Shakespeare’in bütün dünyası sahne değildi. Yaşantılarının birçoğunu trajedilerindeki ve komedilerindeki kişilerin sözleriyle dile getirmekle yetinmedi, şiirleriyle de açıkladı.

Büyük yazarın iç dünyası, Sonelerindedir. Bu özlü şiirlerde, dramatik ses değil, lirik ses egemendir. Çoğu, derin duyguları, güçlü heyecanları, acıları ve sevinçleri anlatır. İngiliz şairi William Wordsworth Soneler için diyor ki:

«Bu anahtarla Shakespeare gönlünün kilidini açmıştır.»

Onaltıncı yüzyılın sonlarında yazılmış olan Sonelerde, Shakespeare insan ruhunun birçok boyutlarını yansıtmış ve yaratmıştır. Baştan sona okunduklarında incceik sevgilerden yaman cinsel iştahlara kadar değişen bir gönül serüvenini anlattıkları görülüyor.

Soneler, denebilir ki, İngilizcenin en ünlü şiir dizisidir. Hem de dünya aşk edebiyatınin en güzel örnekleri arasındadır. İngilizce, bu şiirlerde, gerek duygu ve düşünce derinliği. gerek söyleyiş zenginliği bakımından, ölümsüz bir yere ulaşmıştır.

Sonelerin önemi, özellikle üç yönden büyüktür:

1 – Salt şiir olarak, Soneler’in çoğu, benzeri az bulunur güzelliktedir. Ünlü Hayyam çevirmeni Edward FitzGerald şu övgüyü boşuna yazmış olmasa gerek: «Soneleri titizlikle okuduğum güne kadar bana yarı-tanrı gibi göründüğü için Shakespeare’i yarı tanıdığımı söylersem yargımın aşırı olduğunu sanmam.»

2 – Soneler, Shakespeare’in iç dünyasının birçok yönlerine ışık tutmaktadır. Büyük İngiliz ozan ve eleştirmeni Samuel Taylor Coleridge’in oğluna Shakespeare’in kafasını anlamak için Sonelere başvurmasını salık vermesi bunun içindir.

3 – Soneler, ünlü yazarın dramatik sanatçılığı ile lirik sesi arasında kesin bağlar kurduğu için de ilginçtir.

Sonelerin tümünü başka herhangi bir dile aynı biçimle, aynı kafiye düzeniyle çevirmek, düşünülebilecek en zor çeviri işlerinden biridir. Nitekim, birçok dillerde, tüm Sonelerin çevirisi yoktur. En gözüpek çevirmenler bile, bu mihnetli işi üstlenmekten ürkmüş gibidirler .

İngilizceden Türkçeye sone çevirisi, iki dilin yapısı ve ses düzeni birbirine hiç benzemediği ve vakit vakit ters düştüğü için, büyük zorluklar çıkarmaktadır. Belki de bu yüzden, Shakespeare’in oyunlarının üçte ikisi-bazıları altı yedi kez,- dilimize çevrildiği halde, Soneler genellikle ihmale uğramıştı. Tüm Sonelerin ilk çevirisi 1979 yılında Saadet Bozkurt ve Bülent Bozkurt tarafından yayınlandı. Titizlikle hazırlanmış olan ve orijinallere sadık kalan bu yararlı çalışmada:, çeviriler vezinsiz, kafiyesiz, düzyazı iledir, yer yer mısraların açıklamasını yapıyor gibidir; şiirsellikten çok uzaktır. Bence, şiirsellik yönünden,en başarılı örnekler arasında, Sabri Esat Siyavuşgil’in bir, Can Yücel’in iki sone çevirisi vardır.

TÜM SONELER – Talât Sait Halman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments