Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk ‘ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için;kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir ?
Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir ?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir ?
Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim açıklanamayan,hissettiğim hissedilemeyen şey nedir ? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum ?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir ? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir ?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir ?
Yaşam ‘dan ve Ölüm ‘den, Yaşam ‘dan daha acayip , Ölüm ‘den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir ?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam ‘ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı ?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz ?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez ?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı ‘nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz ?
Dün kapısından geçenlere Aşk’ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi :
“Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.”
Yiğit bir genç karşılık verdi :
“Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.”
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi :
“Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu ; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.”
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki :
“Aşk Şafak ‘ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.”
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi :
“Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.”
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
“Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.”
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu :
“Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.”
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi :
“Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam ‘ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.”
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi :
“Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk ‘un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.”
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
“Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.”
Ve böylece Aşk’ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
“Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk ‘tır.”
Bunun üzerine tapınağa girdim , sevinçle diz çökerek dua ettim :
“Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap …
Tanrım beni kutsal ateşine at …”
Halil CİBRAN