Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Aralık 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitaplıkElyazmaları 1844 - Karl MarxKarl Marks Elyazmaları 1844 | Üçüncü El Yazması Dipnotları

Karl Marks Elyazmaları 1844 | Üçüncü El Yazması Dipnotları

Üçüncü Elyazması’nın Dipnotları

[1] Üçüncü elyazması, Marx’ın kendi eliyle sayfa numarası verdiği ikiye katlanmış dört yapraklık 17 formadan oluşan, 68 sayfalık bir defterdir. Bununla birlikte, XXI. sayfadan sonra, Marx XXIII yazar, ve XXIV. sayfadan sonra da, XXVI numarasını verir. Son 23 sayfa boştur.
Elyazması, yitik bir metne, ilk iki bölümü oluşturan iki ek ile başlar. XI. sayfa içinde, iktisadi açındırmaların hemen arkasından, Hegel felsefesinin yeni iktisadi düşüncelerle yer yer kesilen eleştirisi başlar. Hegel felsefesine ilişkin ne varsa bir bölüm içinde toplanmış, oysa iktisadi parçalar ilkin ayrı ayrı bölümler biçiminde verilmişlerdi. Son olarak, XXXIX. sayfada, şimdi kitabın başında yer alan önsöz başlar.
[2] Ekonomi Politiğin Bir Eleştiri Denemesi. Bu yapıtın “Ekler” bölümüne bakınız.
[1*] O, bilinçte kendisi için durumuna gelmiş özel mülkiyetin bağımsız hareketi, özerk özne olarak modern sanayidir. (Marx’ın notu.)
[3] Marx, burada, Unwesen deyimini kullanır. Terim, aynı zamanda hem öz hem de varlık anlamına gelen Wesen’in olumsuzlanmasıdır. Bunu hayalet (monstre) ile çeviriyoruz; bu, Marx’ın düşüncesini içeriyor, ama bizi onun üslubuna öylesine özgü ve zorlu Wesen- Unwesen karşıtlığından da vazgeçme zorunda bırakıyor. İngilizce çeviri tarafından benimsenen “özsel olmayan bir şey” biçimindeki çeviriye bağlı kalma gerektiğini sanmıyoruz.
[4] Büyük bir olasılıkla, Marx burada, bize sadece son dört sayfası (XL’tan XLIII’e) erişmiş bulunan ikinci elyazmasının XXXIX. sayfasına iletmede bulunuyor.
[5] “Tüm birikmiş sermaye toplumsal bir mülkiyet olduğundan, kimse onun salt (exclusive) mülkiyetine sahip olamaz.” (Proudhon, l.c., s. 96.)
[2*] Fuhuş, işçinin genel fuhşunun tikel bir dışavurumundan başka bir şey değildir ve fuhuş içine sadece fuhuş yapanın değil, ama onu o duruma düşürenin de —bu ikincinin alçaklığı daha da büyüktür— girdiği bir ilişki olduğuna göre, kapitalist vb. bu kategoriye girer. (Marx’ın notu.)
[6] Bkz: Birinci Elyazması, 102. not, 158-159 sayfalar.
[7] Burada ne sözcük anlamında doğalcılık sözkonusudur, ne de doğaya dönüş. Marx, insanın kendi öz doğasını yeniden bulmuş olduğunu, yabancılaşma bu kendinin belirmesi sonuçlarını bozup, nesneler dünyasını, insanın varlığının uzantısı yerine, düşman bir dünya durumuna getirmeden ve sonunda kendi insan doğasının yadsınmasına yolaçmadan, kendi özsel güçlerini özgürce geliştirebileceğini söylemek ister.
[8] Marx, burada, kuşkusuz yitik elyazmasında bulunan bir açındırmaya iletmede bulunur.
[9] Marx burada toplumdan gerçek toplumu, insanların artık birbirleri ile çatışmayacakları ve özel mülkiyetin olumlu kaldırılmasından doğacak olan toplumu anlar.
[10] { } içindeki parçalar, Marx tarafından renklı bir kalemle dikine çizilmişlerdir.
[3*] Demek ki insanal gerçeklik, insanın özsel belirlenimleri ve etkinlikleri kadar çeşitlidir. (Marx’ın notu.)
[4*] Ancak nesne insan ile insanal olarak ilişikli ise, ben nesneye insanal olarak ilişikli olabilirim. (Marx’ın notu.)
[11] Marx, burada, kuşkusuz Hess’in 21 Yaprak’taki “Eylem Felsefesi” başlıklı makalesinin şu parçasına anıştırmada bulunur:
“Maddi mülkiyet, tinin saplantı durumuna gelmiş kendisi için varlığıdır. Tin, emeği, emek aracıyla kendinin dışsal belirtisini kendi özgür eylemi, kendine özgü yaşamı olarak değil, ama maddi bakımdan ayrı bir şey olarak kavradığından, kendini sonsuzluk içinde yitirmemek, kendi kendisi için varlığına erişmek için, onu kendisi için korumak zorundadır da. Ama eğer tinin kendisi için varlığı olarak dört elle sarılıp tutulmuş bulunan şey, yaratma içindeki eylem değil de, sonuç ise, yaratılmış bulunan şey ise, eğer tinin kavramı olarak kavranmış bulunan şey onun gölgesi, tasarımı ise, kısacası onun kendisi için varlığı olarak kavranmış bulunan şey onun öteki varlığı ise, mülkiyet, tin için olması gereken şey, yani onun kendisi için varlığı olmaktan çıkar. Malik olma susuzluğuna götüren şey, varolma susuzluğunun yani belirli bireysellik olarak, sınırlı ben olarak, sonlu varlık olarak varlığını sürdürme susuzluğunun ta kendisidir. Sıraları gelince varolma ve malik olmaya götürmüş bulunan şeyler de, tüm belirlenimin yadsınması, soyut ben ve içi boş “kendinde-şey”in, eleştiricilik ve devrimin, yerine getirilmemiş ödevin sonucu olan soyut komünizmdir.” (Moses Hess, Sozialistische Aufsätze, yayınlayan Zlocisti, Berlin 1921, s. 58-59.)
[12] Feuerbach’ın Hıristiyanlığın Özü’nün birinci bölümünde şunlar okunur: “Demek ki, insan, ancak kendi nesnesi ile alışveriş iledir ki, kendi kendinin bilincine varmış duruma gelir: nesnenin bilinci, insanın kendinin bilincidir. Sen insanı nesne ile tanırsın; onun [insanın -ç.] özü onda [nesnede -ç.] belirir: nesne onun açınlanmış özü, onun gerçek ve nesnel benidir. Ve bu, sadece tinsel nesneler için değil, duyulur nesneler için de doğrudur. Onun nesneleri oldukları için, ve taşıdıkları anlama göre, insandan en uzak nesneler bile, insanal özün açınlamalarıdırlar.” (Loc. cit., s. 62).
[13] Feuerbach: “Eğer sende duygu da, müzik duygusu da yoksa, müziklerin en güzelinde, kulağında ıslık çalan rüzgârdan, ya da ayaklarının dibinde gürüldeyen selden daha çok bir şey duymayacaksın.” (Ibidem, s. 66.)
[14] Feuerbach: “Varlığın, gözünün erebildiği yere, gözün, varlığının ulaşabildiği yere kadar uzanır.” (Ibid..)
[15] Marx burada, Hegel’in, son bölümde üzerine bir kez daha döneceği doğa felsefesini düşünür.
[16] Burada duyulur dünya olarak çevirdiğimiz Sinnlichkeit terimi, Feuerbach’ta çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Biz, gene de burada İngilzce çevirinin anladığı gibi duyarlığın (duyu- algı) sözkonusu olduğunu sanmıyoruz. “Soyuttan somuta, düşünselden (idéal) gerçeğe” giden ve hiç bir zaman “kendi öz soyutlamalarının gerçekleşmesi”nden başka bir şeye erişmeyen kurgusal felsefeye karşı çıkan Feuerbach, felsefenin çıkış noktası olarak gerçeği almasını ister. Felsefe Reformu İçin Geçici Tezler’de (n° 65) şöyle yazar: “Tüm bilimler doğaya dayanmalıdırlar. Kendi doğal temelini bulmadıkça, bir kuram, bir varsayımdan başka bir şey değildir.” (Loc. cit., s. 125.)
[17] Marx’ın elyazmasında, her iki terim de (Vorbereitungs – Entwicklungs-) üstüste yazılmışlardır.
[18] Bütün bu açındırma, bir varlığın özünü açınlayan şeyin, onun nesnesi olduğu fikrine dayanır. Geleceğin Felsefesinin İlkeleri’nde, Feuerbach, şöyle yazar (n° 7): “Oysa, bir varlığın doğası, onun nesnesinde tanınır; bir varlığın zorunlu olarak ilişikli bulunduğu nesne, onun özünün açınlanmasından başka bir şey değildir.” (Loc. cit., s. 132-133.) Daha ilerde şöyle ekler: “Sadece aynı sınıftaki varlıklar birbirleri için nesnedirler, ve kendilerinde oldukları gibi öyledirler.” (s. 134.)
[19] Bu parça, Feuerbach’ın şu geçici tezi (n° 43) ile karşılaştırılabilir: “Özgürlük, zaman, acı olmadan, ne nitelik, ne enerji, ne tin, ne sevgi ateşi, ne de sevgi vardır. Gereksinmesiz bir varoluş, gereksiz bir varoluştur. Genel olarak tüm gereksinmeden yoksun bulunan kişi, varolma gereksinmesini de duymaz. Varolsun olmasın, bu onun için de, öteki için de birdir. Acısız bir varlık temelsiz bir varlıktır. Ancak acı çekebilen kişi varolmaya değimlidir. Ancak acı çeken varlık tanrısal bir varlıktır. Sevgisiz bir varlık, varlıksız bir varlıktır. Sevgisiz bir varlık, duyarlıksız, maddesiz bir varlıktan başka bir şey değildir.” (loc. cit., s. 115.)
Marx’ın düşüncesi ile Feuerbach’ın düşüncesi arasındaki ayrılık daha iyi ölçüştürülebilecektir.
[20] Olmazsa olmaz.
[21] Romalı köleleri cezalandırmak için, onları bir değirmenin değirmentaşını döndürmeye mahküm ediyorlardı.
[22] Mill, Eléments d’économie politique, Parisot çevirisi, Paris 1823, s. 10 vd
[23] Ibid., s. 59 vd..
[24] Marx, aynı dönemde, Proudhon’un değimlerini açıkça kabul etmesine karşın, burada onun kuramının, her şeyden önce eşitlik kavramına dayanan temel bir eleştirisinin taslağını verir.
[25] Elyazması sayfasının sol köşesi yırtılmıştır. Sadece satırların sonları kalmış, bu da metnin aşağı yukarı tüm yeniden kuruluşunu olanaksız kılmıştır. Biz, Moskova Marksizm-Leninizm Enstitüsünün son çalışmalarından Yararlanarak, metinden kalan ne varsa, onu çeviriyoruz.
[26] Sayfa yırtılmıştır. Üç-dört satır eksiktir.
[27] Ulusların Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine Araştırma’dan alınmış bulunan bu alıntı, Adam Smith’in metnine göre verilmiştir. Köşeli ayraç [] içindeki parçalar, Marx tarafından alınmamış bulunan parçalardır.
[28] Ibid., c. 1, s. 29.
[29] Altları Marx tarafından çizilmiş.
[30] Ibid., c. I, s. 30-31. Son sözcük Marx tarafından çizilmiş.
[31] Altları Marx tarafından çizilmiş.
[32] Ibid., c. I, s. 32-33.
[33] Altları Marx tarafından çizilmiş.
[34] Altları Marx tarafından çizilmiş.
[35] Ibid., e. I, s. 34-37.
[36] Destutt de Tracy: Eléments d’idéologie, IV. ve V. bölümler: Traité de la volonté et de ses effets. Paris 1826, s. 68, 78.
[37] Ibid., s. 46.
[38] Say, Traité d’économie politique, 3. baskı, Paris 1817, c. I, s. 300.
[39] Ibid., c. I, s. 76.
[40] Skarbek, Théorie des richesses sociales, bir ekonomi politik bibliyografyası eklenimiş, c. I-II, Paris 1829, c. I, s. 25-27.
[41] Ibid., c. I, s. 75.
[42] Ibid., c. I, s. 121. Bu alıntı V. bölümün başlığıdır.
[43] J.Mill, Eléments d’économie politique, J.-T. Parisot çevirisi, Paris 1823, s. 7.
[44] Ibid., s. 11-12.
[45] Üçüncü elyazmasının, ikinci elyazmasının XXXIX. sayfasına bir çeşit ek olan bölümü burada biter. XXXVIII. sayfasının sadece sol bölümü yazılmıştır, sağ bölümü boştur. Daha sonra, XXXIX ve XL. sayfalardaki (1844 Elyazmalarının başına konmuş bulunan) önsöz, ve şimdi ele aldığımız para üzerindeki parça (s. XLI-XLIII) gelir.
[46] Sözcük okunmuyor.
[47] Faust, 1. bölüm, Lichtenberger çevirisi, Paris 1932, c. 1. s. 58.
[48] Shakespeare, Les Tragédies. Pierre Messiaen çevirisi, Paris 1941. “La vie de Timon d’Athènes”, Perde IV, Sahne 3, s. 1035 vd..
[48*] Kenan Somer, Shakespeare’in bu dizelerini hatalı çevirmiş görünüyor. Aynı kısmın bir başka çevirisi şöyledir:
[“Altın mı? Sapsarı, pırıl pırıl, değerli altın! Hayır, tanrılar,
Açgözlü alığın biri değilim ben. Kökler, ey duru gözyüzü!
Karayı ak; çirkini güzel; haksızı haklı; alçağı soylu;
Yaşlıyı genç; korkağı yiğit yapmaya yeter bunun bu kadarı.
Ah, tanrılar neden bu? Neden bu, ey tanrılar!
Rahiplerinize, uşaklarınıza yüz çevirtir bu sizden,
Başının altındaki yastığı çeker dipdiri bir insanın;
Bu sarı köle
Dinler kurar, sonra yıkar; ileçliyi kutsar;
Cüzzamlıyı taptırır; hırsızı alıp
Üne, özgüye boğar, yanyana oturtur senatörlerle;
Budur işte yeniden evlendiren kırk yıllık dulu;
Kapanmaz yarasıyla en umutsuz hastayı
Merhemler, kokularla bir Nisan gününe çeviren de bu.
Git, körolası maden parçası, insanlığın orta malı, sen,
Ulusları birbirine düşüren.” ]
[49*] Aynı dizelerin diğer bir çevirisi şöyledir:
[“Sen ey sevimli kral katili ve ayıran
Piçinden babayı! Sen kirlettin parlaklığınla
Hymen’in tertemiz yatağını! Sen cesur Mars!
Sen her dem taze, sevilen, zarif zampara,
Yanağının pembeliğiyle eritirsin sen
Diana’nın kucağındaki kutsal karı!
İmkansızlıkları birbirine yaklaştırıp,
Öpüştüren onları! Her dilde konuşup,
Her anlamda laf eden, sen göze görünür tanrı!
Sen, yürek yaralayan, düşün,
Kölen insan başkaldırıyor; kullan gücünü,
Birbirine düşür onları, öyle ki hayvanlar
Yeryüzünde imparatorluk kursun!”]
[49] Ibid., s. 1046.
[50] Altları Marx tarafıindan çizilmiş.
[51] Sayfanın bir köşesi yırtılmıştır.
[52] Monnaie divisionnaire: Aslında “bozuk para” anlamına gelen bu deyim, “bir bölüme ait para” anlamına da gelir; Marx’ın bu deyimi burada daha çok paranın ayrılma aracı niteliğini de belirtmek üzere, bu ikinci anlamda kullandığı açık. -ç.
[53] Marx’ın elyazmasında, bu parça, bu yayındaki “Özel Mülkiyet ve Komünizm…” (s. 186-205) başlıklı bölümünden hemen sonra gelir. Marx Önsöz’ünde, “Hegel diyalektiğinin ve genel oarak Hegel felsefesinin” “eleştirel çözümleme”sini “son bölüm” olarak niteler. Bu nedenle, bu yayında da son bölüm olarak yer alır.
[54] Das Leben Jesu (“İsa’nın Yaşamı”) adlı kitabı 1835’te yayımlanmış bulunan David Friedrich Strauss.
[55] Bruno Bauer, Kritik der evangelischen Geschichte der Synoptiker, Bd. 1-II, Leipzig 1841; Bd. III, Braunschwig 1842.
[56] Bruno Bauer, Das entdeckte Christentum. Eine Erinnerung an das achtzehnte Jahrhundert und ein Beitrag zur Krisis des neunzehnten, Zürich, Winterthur 1843.
[57] lbid., s. 113.
[58] Ibid., s. 114 vd..
[59] Bruno Bauer, Die gute Sache der Freiheit und meine eigene Angelegenheit, Zürich und Winterthur 1942. Marx’ın anıştırmada bulunduğu parça (s. 193 vd.) gerçekte Gruppe ile değil, am Marheinecke ile ilgili.
[60] Bkz: s. 93, 12. not.
[61] Bkz: s. 93. 11. not.
[62] Marx burada, Bruno Bauer’in, Allgemeine Literatur- Zeitung’da yayımlanmış bulunan makalelerine anıştırmada bulunur (Charlottenburg 1844). Marx, bu eleştiriyi, Kutsal Aile’de ayrıntılı bir biçimde yeniden ele alacaktır.
[63] Bu tümececik, Hirzel’in Allgemeine Literatur- Zeitung’daki (sayı 5, s. 15) bir makalesinin, şu son paragrafını özetler: “Sonunda bütün dünyanın ona (eleştiriye) karşı bağyaşacağı zaman, —ve bunun zamanı uzak değil,— bütün gerileyici dünya, son saldırı için, onun yöresinde toplanacağı zaman, eleştirinin gözüpekliği ve anlamı işte o zaman en büyük onayı bulmuş olacaklardır. Sonuç konusunda kaygılı değiliz. Her şey şuna varacak: bireysel kümelerle hesabımızı görecek ve o şövalyemsi düşmanlar için genel bir yoksulluk belgesi düzenleyeceğiz.”
[64] Geleceğin Felsefesinin İlkeleri, § 5: “Kurgusal felsefenin özü, ussallaşmış, gerçekleşmiş ve güncelleşmiş Tanrının özünden başka bir şey değildir. Kurgusal felsefe, gerçek, tutarlı ve ussal dindir.” (loc. cit., s. 129.)
[65] Ibid., § 41: “İnsanın insan ile ortaklığı, doğruluk ve evrenselliğin ilk ilke ve ilk ölçütüdür.” (s. 185.) § 59: “Kendisi için insan, kendinde insan özüne, ne sağtörel varlık niteliğiyle sahiptir, ne de düşünen varlık niteliğiyle. İnsanın özü sadece ortaklık içinde, sadece ben ile sen ayrılığı gerçekliğine dayanan bir birlik olan, insanın insan ile birliği içinde içeriktir.” (s. 198.)
[66] Ibid., § 38: “Araya giren doğruluk, henüz kendi karşıtı ile lekelenmiş doğruluktur. Karşıt ile başlanır, ama sonradan bu karşıt ortadan kaldırılır. Ama, eğer onu kaldırmak ve yadsımak gerekiyorsa, hemen yadsınmasından başlama yerine, neden ondan başlamalı? … Öyleyse neden hemen somuttan başlamamalı? Öyleyse neden kendi kesinlik ve güvencesini kendine borçlu bulunan şey, kendi kesinliğini karşıtının hiçliğine borçlu bulunan şeyden üstün olmamalı?” (s. 182-183.)
[67] Bu konuda Geleceğin Felsefesinin İlkeleri’nin 21. paragrafına bakınız. Feuerbach orada özellikle şöyle yazar. “Hegelci diyalektiğin gizi, kısaca, daha sonra sırası gelince tanrıbilim adına felsefeyi yadsımak üzere, felsefe adına tanrıbilimin yadsınmasına dayanır. Başlangıç ve son olan tanrıbilimdir; ortada, ilk konumu yadsıyan felsefe bulunur; ama yadsımanın yadsınması olan da tanrıbilimdir.” (loc. cit.. s. 158/9.)
[67*] Feuerbach henüz yadsımanın yadsınmasını, somut kavramı, düşüncede kendi kendini aşan ve, düşünce olarak, hemen sezgi, doğa, gerçeklik olmak isteyen Düşünce olarak tasarlar. (Marx’ın notu.)[68]
[68] Marx, burada, Feuerbach’ın, Geleceğin Felsefesinin İlkeleri’ndeki gözlemlerine iletmede bulunur. Feuerbach 29. paragrafta şöyle der: “Kendi karşıtının malına el uzatan düşünce … kendi doğal sınırlarını aşan düşüncedir. Düşünce, kaşıtının malına el uzatıyor demek, düşünce, düşünceye değil, ama varlığa ait olan şeyi, kendisi için istiyor demektir. Oysa, tekillik ve bireysellik varlığa, evrensellik de düşünceye ilişkindirler. Düşünce … evrenselliğin yadsınrnasını … bir düşünce uğrağı durumuna getirir. Varlığı kendi dışında bırakan “soyut” düşünce ya da soyut kavram, durumuna gelir.” (loc. cit. s. 17.) Ve 30. paragrafta şöyle der: “Hegel, düşüncede kendi kendini aşan bir düşünürdür — o şeyin kendisini, ama şeyin düşüncesinde kavramak ister; o düşüncenin dışına, ama düşüncenin ta içinde çıkmak ister: somut kavramını tasarlama güçlüğü de bundan doğar.” (Ibid, s. 175.)
[69] Marx burada Görüngübilim’in içindekiler tablosunu ele alır. Tüm A bölümünü olduğu gibi (ve bazan küçük eklemelerle) verir. B, C ve D bölümleri için, sadece bölüm başlıklarınınsözünü eder. Biz burada M. J. Hyppollte çevirisinin metin ve terminolojisini benimsedik (2 cilt, Paris, Aubler, 1939).
[70] G.W.F. Hegel: Enzyklopädie der philsophischen Wissenschaften im Grundrisse. Bu yapıt üç bölümü kapsar: I. Mantık, II. Doğa felsefesi; III. Tin felsefesi.
[71] Görüngübilim’in önsözünde, Hegel şöyle yazar: “Olumsuz davranışı içinde … kılı kırk yaran düşünce, içeriğin içinde döndüğü Kendi’nin ta kendisidir; buna karşılık, olumlu bilgisi içinde, Kendi, içeriğin ilinek ve yüklem olarak uygun geldiği tasarlanmış bir öznedir. Bu özne içeriğin bağlanmış bulunduğu temeli, hareketin üzerinde gelip gittiği temeli oluşturur. Tasarlayan düşünce konusunda durum bambaşkadir. Kavram, kendini kendi oluşu olarak gösteren nesnenin öz Kendi olduğuna göre, Kendi, ilineklere edilgin olarak katlanan dingin bir özne değil, ama kendi başına devinen ve kendi belirlenimlerini kendinde onaran (reprenant) kavramdır.” (Hyppolite çevirisinden, c. I, s. 52.)
[72] Marx, burada, “selbstisch” terimini kullanır Bu terimdeki “isch” soneki aynı zamanda hem köken hem de nitelik belirtir. Biz, bu terimi, “Kendi doğasından” ile çeviriyoruz.
[73] Marx, Selbstigkeit der, bu terimin Kendilik ile çevrilmesi gerekirdi.
[74] Yani kendinin bilinci için.
[75] Marx, burada, “Mutlak Bilgi” bölümünün birinci paragrafını (Kendini varlık olarak tanıtlayan Kendi’nin yalın içeriği) aşağı yukarı sözcüğü sözcüğüne yineler. (Bkz: Hyppolite çevirisi, c. II, s. 293-294.)
[76] Feuerbach, Geleceğin Felsefesinin İlkeleri’nde şöyle yazar: “… çünkü sadece duyulur bir varlığın varolmak için kendi dışındaki şeylere gereksinmesi vardır. Solumak için hava, içmek için su, görmek için ışık, yemek için bitkisel ve hayvansal besinlere gereksinmem var; ama düşünmek için, hiç değilse dolayımsız olarak, hiç bir şeye gereksinmem yok. Soluyan bir varlık havasız düşünülemez, gören bir varlık ışıksız düşünülemez; ama düşünen varlık, — ben onu kendi başına kendisi için düşünebilrim. Soluyan varlık, zorunlu olarak kendi dışındaki bir varlık ile ilişkilidir; düşünen varlık ise, kendi kendisi ile ilişkili: o, kendinin öz nesnesidir, onun özü kendindedir, o kendi kendisi ile ne ise odur.” (loc. cit., s. 131.)
[77] Hıristiyanlığın Özü’ne “Giriş”te, Feuerbach, şöyle yazar. “Nedir ki, bir öznenin özü gereği ve zorunluluk ile kendisine yöneldiği nesne, bu öznenin kendine özgü, ama nesnelleşmiş özünden başka bir şey değildir.” (loc. cit., s. 61.) Bu konuda s. 201’deki 18. nota bakınız.
[78] Unwesen terimini burada yokluk (non-être) olarak çeviriyoruz. Ama bu sözcük, hayalet, saçmalık anlamına da gelir. (s. 182’deki 3. nota bakınız.)
[79] Burada, Marx tarafından kullanılan ve daha önce edilgin olarak çevirmiş bulunduğumuz “leidend sein”e bu anlamı (acı çekmek) veriyoruz. Ama Marks işin içine tutkulu varlık fikrini de sokacaktır, ve tutkunun kökeninde, insanın ödünlemeye çalıştığı bir eksiklik, acı var.
[80] Feuerbach: Geçici Savlar § 43: “Sınır, zaman, acı yoksa, nitelik, erke, tin, sevgi ateşi ve sevgi de yoktur. Sadece zorunluluk duyan varlık, zorunlu varlıktır. Gereksinmesiz bir varlık gereksiz bir varlıktır. … Acısız bir varlık temelsiz bir varlıktır. Sadece acı çekebilen kişi varolmaya değimlidir. Sadece acı ceken varlık tanrısal bir varlıktır. Duygusuz bir varlık, varlıksız bir varlıktır.” (loc. cit., s. 115.)
[81] Kendinin bilinci” bakımından.
[82] s. 241’deki 68. nota bakınız.
[83] Ibid., § 21: “Tanrıbilim bakımından tanrıbilimi yadsıyan, ya da tanrıbilimin yadsınmasını yeniden tanrıbilim durumuna dönüştüren modern felsefenin, özellikle tümtanrıcılığın (panthéisme) çelişkisi: bu çelişki özellikle hegelci felsefenin ayırdedici niteliğidir.” (s. 156.) “Böylece daha Hegel felsefesinin en üstün ilkesinde, onun din felsefesinin ilke ve sonucunu buluruz; şöyle ki, felsefe, tanrıbilimin dogmalarını ortadan kaldırmak şöyle dursun, onları usçuluğun yadsınmasına dayanarak yeniden kurmak, ve araya koymakla (médiatiser) yetinir. Hegelci diyalektiğin gizi, eninde sonunda, daha sonra sırası gelince felsefeyi de tanrıbilim adına yadsımak üzere, tanrıbilimi felsefe adına yadsımaya dayanır. Başlangıç ve son olan tanrıbilimdir; ortada, ilk konumu yadsıyan felsefe yer alır; ama yadsımanın yadsınması olan, tanrıbilimdir.” (s. 158-9.)
[84] Buraya değin Aufhebung sözcüğünü “kaldırma” ile çevirdik. Ama, bundan sonraki parçada, Marx, Hegel’de aynı zamanda hem kaldırma hem de koruma anlamına gelen hegelci Aufhebung kavramını inceler. Mantık’ta (l. Kitap, 1. kısım, bölüm I, Gözlem), Hegel şöyle yazar: “Aufheben dilde şu ikili anlamı taşır: sözcük hem saklama, koruma gibi, ve hem de bitirme, sona erdirme gibi bir anlama gelir. Saklama olgusunun kendisl, daha şimdiden o olumsuz yönü içerir; onu korumak için, nesneden onun o anda oluşu (immédiateté) ve bunun sonucu dış etkilere açık bir varlık oluşu çıkartılır. Böylece kaldırılmış olan şey, aynı zamanda, sadece kendi o anda oluşunu yitirmiş, ama bu yüzden yokolmamış bulunan, saklanmış olan bir şeydir de.” Öyleyse bu anlamda aşma teriminden yararlanacağız.
[85] Marks, burada, Hegel’in hukuk felsefesinin, kitabın başlıca bölümlerini oluşturan bellibaşlı kavramlarının zincirlenişını verir.
[86] Marx, burada, kavramların, Ansiklopedi’nin bölüm ve planından çıktığı biçimindeki zincirlenişini verir.
[87] Bir dindeki inanç ilkeleri anlamında.
[88] Feuerbach, Geçici Tezler’de (§ 51) şöyle yazar: “Hegel’de düşünce, varlık’tır; düşünce özne, varlık da yüklem’dir. Mantık, düşünce öğesi içindeki, ya da kendi kendini düşünen düşünce, yüklemsiz özne olarak düşünce ya da aynı zamanda hem özne hem de kendi öz yüklemi olan düşüncedir.” (loc. cit.. s. 120.)
[89] Anschauung. Sezgi, dolaysız görüş anlamında, seyredalma ile çeviriyoruz.
[89*] Hegel, Ansiklopedi, 3. baskı s. 222/§ 244/. (Marx’ın notu.)
[89**] Bu, Hegel’in, bu donmuş soyutlamalar yerine, soyutlamanın kendi içinde çember biçiminde dönen eylemini gecirdiği anlamına gelir; bu işte, Hegel, köken tarihlerine göre, çeşitli filozoflara özgü tüm bu uygunsuz kavramların kaynağını göstermiş, onları biraraya getirmiş, ve belirli bir soyutlama yerine, tüm genişliği içindeki eksiksiz soyutlamayı eleştiri konusu olarak yaratmış bulunması değimine sahiptir (Hegel’in düşünceyi özneden neden ayırdığını daha ilerde göreceğiz; ama daha şimdiden açıktır ki, eğer insan yoksa, onun özünün belirtisi de insanal olamaz; öyleyse düşünce de, artık gözlerle, kulaklarla vb. donatılmış, toplum, dünya ve doğa içinde yaşayan insanal ve doğal bir özne olarak insan özünün belirtisi biçiminde tasarlanamaz). (Marx’ın notu.)
[90] Marks’ın anıştırmada bulunduğu Hegel’in tezi şu: “Nokta olarak uzayla ilişikli olan ve kendinde çizgi ve yüzey olarak kendi belirlenimlerini açındıran olumsuzluk, böyle olmakla birlikte kendi dışında varlık küresinde, ve kendisi içindir, ve dingin yanyana konuluş karşısında kayıtsızlık olarak göründüğünden, belirlenimlerini olumsuzluğun kendisi, içini, içinde, ama aynı zamanda dışındaki varlık küresi içinde de koyar.” (Ibid., § 254)

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments