IV
Neuchatel Federal Komitesinin arkasına gizlenmiş olan ve Enternasyonali dağıtmak üzere daha geniş çapta bir girişimde daha bulunmaya kararlı İttifakçılar, 12 Kasım 1871’de, Sonvillier’de kendi kesimlerinin bir kongresini topladılar. Daha temmuzda, Guillaume usta, dostu Robin’e yazdığı iki mektupta, Genel Konseyi, “Cenevreli haydutlar karşısında” kendi haklarını tanımaya yanaşmayacak olursa, buna benzer bir kampanya ile tehdit etmişti.
Sonvillier Kongresi, Cenevre’deki yeni “Sosyal-Devrimci Propaganda ve Eylem Kesimi” de dahil, dokuz kesimi temsil etme iddiasında olan onaltı delegeden oluşuyordu.
Onaltılar ilk çıkışlarını Latin Federasyonu dağıtıldığını açıklayan anarşist kararnameyi yayınlayarak yaptılar ve Latin Federasyonu da, İttifak üyelerini bütün kesimlerden atıp onlara “özerkliklerini” geri vererek misillemede bulundu. Ama Konsey, bunların, bir anlık bir sağduyu göstererek, Londra Konferansının kendilerine vermiş olduğu Jura Federasyonu adını heba ettiklerini teslim etmelidir.
Bunun ardından, Onaltılar Kongresi, çıkardığı “Uluslararası İşçi Birliğinin Bütün Federasyonlarına Tamim” ile, Konferansa ve Genel Konseye saldırarak Enternasyonali “yeniden örgütleme” yolunu tuttu.
Bu tamimi çıkaranlar, Genel Konseyi, esas olarak, 1871’de bir Kongre yerine bir Konferans toplamış olmakla suçluyorlardı. Buraya kadarki açıklamalar, bu saldırıların, İttifakın da yurttaş Robin ve Bastelica tarafından usulünce temsil olunduğu bir Konferans toplamayı oybirliği ile kararlaştırmış olan Enternasyonalin tamamına yöneltilmiş olduğunu göstermektedir.
Genel Konsey her Kongrede delege bulundurmuştur; örneğin Basle Kongresinde altı delegesi vardı. Onaltılar ise, “oy hakkına sahip altı Genel Konsey üyesinin katılacağı yolunda Konferans çoğunluğuna önceden sahtekarca teminat verildiğini” iddia ediyorlar. (sayfa 318)
Konferanstaki Genel Konsey delegeleri arasında bulunan Fransız mülteciler, aslında, Paris Komünü temsilcilerinden başkası değillerdi; ve bir sonraki Kongreye sunulacak olan tutanakların tanıtladığı gibi, İngiliz ve İsviçreli üyeleri de oturumlara ancak ender durumlarda katılabilirlerdi. Konsey üyelerinden biri, yetkisini, ulusal bir federasyondan almıştı. Konferansa gönderilen bir mektuba göre, bir başkasının yetkisi de, gazetelerde öldüğü yolunda bir haber çıktığı için geri alınmıştı. Geriye bir delege kalıyor. Böylece tek başına Belçikalılar bile, Konsey karşısında 6’ya 1 gibi bir çoğunluğa sahiptiler.
Gustave Durand’ın kişiliğinde safdışı bırakılan uluslararası polis, “gizli” bir konferansın toplanmasıyla Genel Tüzüğün çiğnenmiş olduğundan acı acı yakınıyordu. Bunlar genel yönetmeliklerimizden, Kongrenin yönetsel oturumlarının kapalı olması gerektiğini bilecek kadar haberdar değillerdi.
Bununla birlikte, bunların yakınmaları, Sonvillier’li Onaltılar arasında yankı buldu; Onaltılar şöyle haykırıyorlardı:
“Üstüne üstlük, bu Konferansın bir kararında, gelecek Kongrenin ya da onun yerini tutacak Konferansın zamanını ve yerini bizzat Genel Konseyin saptayacağı ilan olunuyor; böylece Genel Kongrelerin, Enternasyonalin bu büyük açık toplantılarının, yapılmamasıyla tehdit ediliyoruz.”
Onaltılar, bu kararın, salt, çeşitli hükümetler karşısında, bütün baskı önlemlerine karşın, Enternasyonalin genel toplantılarını şu ya da bu biçimde yapmaya kesinlikle kararlı olduğunu göstermek için alınmış olduğunu görmeye yanaşmadılar.
2 Aralık 1871’de toplanan ve yurttaş Malon ile Lefrançais’yi kötü bir biçimde karşılayan Cenevre kesimlerinin genel toplantısında, Lefrançais, Sonvillier’li Onaltıların çıkarttıkları kararnameleri onaylayan, Genel Konseyi sansür eden ve Konferansı da tanımayan bir önerge verdi. Konferans, “yayınlanmayacak olan Konferans kararlarının, çeşitli ülkelerin Federal Konseylerine bunların Genel Konseydeki sekreterleri tarafından iletilmesini” kararlaştırmıştı. (sayfa 319)
Genel Tüzük ve yönetmeliklerle tam bir uyum içinde olan bu karar, B. Malon ve dostları tarafından şu biçimde çarpıtılmıştı:
“Bazı Konferans kararları, yalnızca, Federal Konseylere ve bunların sekreterlerine iletilecektir.”
Ayrıca bunlar, tek hedefi Enternasyonalin yasaklanmış olduğu ülkelerde onu yeniden örgütlemek olan kararları “açıklık” yoluyla polise vermeyi reddettiği için Genel Konseyi “içtenlik ilkesini çiğnemek” ile suçluyorlardı.
Yurttaş Malon ve Lefrançais, ayrıca şundan yakınıyorlardı: “Konferans, … Genel Konseye, Birliğin üzerine dayandığı ilkeleri, ya da kesimlerin ve federasyonların sahip oldukları çıkarları, ya da, son olarak, bir bütün olarak Birliğin genel çıkarlarını tartışma konusu yapan kesimlere ve federasyonlara ait her türlü yayın organları hakkında soruşturma açma ve bunları tanımama hakkını vermekle … düşünce ve ifade özgürlüğüne bir darbe vurmayı amaçlamıştır (bkz: 21 Ekim tarihli Egalité).”
Peki, 21 Ekim tarihli Egalité’de olan neydi? “Genel Konseyin, bundan böyle, kendilerini Enternasyonalin organları olarak adlandırıp da, Progrès ve Solidarité örneklerini izleyerek, sütunlarında, tamamıyla yerel ya da Federal Komiteleri ve Genel Konseyi, ya da Federal veya Genel Kongrelerin kapalı ve yönetsel oturumlarını ilgilendiren sorunları burjuva kamuoyu önünde tartışan bütün gazeteler hakkında açıkça soruşturma açmak ve bunları tanımamak zorunda olacağı yolunda uyarıda bulunan” Konferans kararı.
B. Malon’un kötü niyetli yakınmalarını doğru bir biçimde değerlendirmek için, bu kararın, Enternasyonalin sorumlu komitelerinin yerini almayı ve orada Bohem gazetecilerin burjuva dünyasında oynadıkları rolü oynamayı arzulayan kimi gazetecilerin girişimlerine kesinlikle son verdiği akılda tutulmalıdır. Böyle bir girişimin sonucu olarak, Cenevre Federal Komitesi, İttifak üyelerinden bazılarının Latin Federasyonunun resmi organı Egalité’yi bu Federasyona tamamıyla düşmanca bir biçimde çıkarttıklarını gözlemlemiştir.
Kaldı ki, basının kötüye kullanılması karşısında “açıkça soruşturma açmak ve bunları tanımamak” için Genel Konseyin (sayfa 320) Londra konferansına gereksinmesi yoktu, çünkü Basle Kongresi, “Birliğe saldırıda bulunan bütün gazetelerin kesimler tarafından derhal Genel Konseye gönderilmesi gerektiğini” kararlaştırmıştı (Karar II).
Latin Federal Komitesi 20 Aralık 1871 tarihli açıklamasında şöyle diyor (Egalité, 24 Aralık): “Bu maddenin, Genel Konsey, Birliğe saldıran gazeteleri dosyalarında tutabilsin diye değil, bunları yanıtlayabilsin ve gerektiğinde iftira ve art niyetli haince çamur atmaların yıkıcı etkisini boşa çıkarabilsin diye kabul edildiği açıktır. Bu maddenin genel olarak bütün gazetelere atıfta bulunduğu ve, eğer burjuva gazetelerinin saldırılarını misillemesiz bırakmayı istemiyorsak, bize karşı saldırılarını Birliğimizin adının ardına gizlenerek yapan gazeteleri ana temsili organımız Genel Konsey aracılığıyla tanımamanın daha da zorunlu olduğu açıktır.”
Bu arada şunu da belirtelim ki, kapitalist basının Leviathan’ı Times, liberal burjuvazinin gazetesi Progrès (Lyons), aşırı gerici bir gazete olan Journal de Genève[232], Konferansa karşı aynı suçlamalarda bulunmuşlar ve yurttaş Malon ve Lefrançais ile fiilen aynı ifadeleri kullanmışlardır.
Onaltıların tamimi, Konferansın toplanmasını, ardından bileşimini ve sözümona gizli niteliğini suçladıktan sonra, Konferans kararlarını suçluyordu.
İlkin, Basle Kongresinin “Enternasyonalin kesimlerini kabul etme ya da reddetme, ya da askıya alma yetkisini Genel Konseye vermekle” kendi haklarını Konseye devrettiğini belirttikten sonra, daha ileride, Konferansı şu günahı işlemekle suçlamaktadır: “Bu Konferans, … özerk kesimlerin özgür bir federasyonu olan Enternasyonali, kesimleri gönlünün istediği gibi kabul edebilen ya da faaliyetlerini askıya alabilen bir Genel Konseyin denetimi altında disipline sokulmuş kesimlerden oluşan hiyerarşik ve otoriter bir örgüt haline dönüştürme eğilimi gösteren … kararlar almıştır!!”
Tamim, daha ileride, “Genel Konseyin işlevlerinin niteliğini” sözümona “çarpıtmış” olan Basle Kongresi sorununu bir kez daha ele almaktadır. (sayfa 321)
Onaltıların tamiminde yeralan çelişkiler şöylece özetlenebilir: 1869 Basle Kongresi kararlarından 1871 Konferansı sorumludur; ve Genel Konsey de, kendisini Kongre kararlarını uygulamakla yükümlü kılan Tüzüğe uymaktan suçludur.
Ama aslında Konferansa karşı yöneltilen bütün bu saldırıların gerçek nedeni daha derinlerdedir. Birincisi, Konferans, aldığı kararlarla, İsviçre’deki İttifakçıların entrikalarına engel olmuştur. İkincisi, İttifakın başları, İtalya’da, İspanya’da ve İsviçre ile Belçika’nın bir kısmında Uluslararası İşçi Birliğinin programı ile Bakunin’in derme çatma programı arasında şaşırtıcı bir inatla önceden hesaplanmış bir kafa karışıklığı yaratmışlar ve sürdürmüşlerdir.
Konferans, proleter politikaya ve sekter kesimlere ilişkin aldığı iki kararında, dikkatleri bu kasıtlı yanlış anlamaya çekmiştir. Bakunin’in siyasal tarafsızlık vaazeden programının hesabını görüveren birinci kararın haklılığı, Genel Tüzüğe, Lozan Kongresi kararına ve öteki örneklere dayandırılmış olan savlarında eksiksiz bir biçimde ortaya konmaktadır.[8*]
Şimdi de sekter kesimlere geçiyoruz:
Proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesinin ilk (sayfa 322) evresi sekter bir hareket olarak belirir. Proletaryanın henüz bir sınıf olarak davranacak kadar gelişmediği bir sırada, bu, akla-uygundur. Bazı düşünürler toplumsal karşıtlıkları eleştiriyorlar ve işçi yığınlarına, kabul etmekten, yaymaktan ve uygulamaya koymaktan başka bir şey bırakmayan hayali çözümler öneriyorlar. Bu girişimcilerin kurdukları tekkeler, doğaları gereği, tarafsızlıkçıdırlar, yani her türlü gerçek harekete, siyasete, grevlere, birleşmelere, ya da tek sözcükle, her türlü birleşik eyleme yabancıdırlar. Proletarya yığınları bunların propagandaları karşısında her zaman kayıtsız, hatta düşmanca bir tutum takınır. Çartistler[233] ve İngiliz trade-unioncuları ovencileri ne kadar istemedilerse, Paris ve Lyons işçileri de sen-simoncuları o kadar istememişlerdir. Bu tekkeler başlangıçta, hareket için bir manivela görevi görürler, ama hareket bunları aşar aşmaz da bir engel haline gelirler, ki bundan sonra da gerici olurlar. Proletaryanın örgütlenmesini birkaç yıl engelledikten sonra, sonuçta basit birer polis aleti haline gelen Fransa’daki ve İngiltere’deki tekkelere, ve son zamanlarda da Almanya’daki lasalcılara bakın. Özetlersek, astroloji ve simya nasıl bilimin bebekliği iseler, bunlar da proleter hareketin bebekliğidirler. Enternasyonalin kurulabilmesi için proletaryanın bu evreden geçmesi zorunluydu. Sapık ve birbirlerine karşıt sekter örgütlerin tersine, Enternasyonal, bütün ülkelerdeki proleter sınıfın, kapitalistlere ve toprakbeylerine karşı, bunların devlet içinde örgütlenmiş sınıf iktidarına karşı artık mücadelede biraraya gelmiş gerçek ve militan örgütüdür. Bu nedenle Enternasyonalin Tüzüğü, yalnızca hepsi de aynı amacı güden ve proleter hareketin genel hatlarını ortaya koyup (sayfa 323) bunun teorik olarak geliştirilmesini pratik mücadelenin gereklerine ve sosyalist inancın bütün tonlarını organlarına ve Kongrelerine hiç bir kısıtlama olmaksızın kabul eden kimseler içerisindeki görüş alışverişiyle yönlendirilmesine terkeden tek bir programı kabul eden basit “işçi dernekleri”nden sözetmektedir.
Her yeni tarihsel evrede, eski hatalar, derhal yokolmak üzere nasıl geçici olarak tekrar ortaya çıkarlarsa, Enternasyonal içersinde de sekter kesimlerin, daha az belirgin bir biçimde de olsa, tekrar boy gösterdikleri görüldü.
Bu tekkelerin zamanının artık geçmiş olduğunun kesin kanıtı, tekkelerin tekrar boy göstermelerini ileriye doğru atılmış büyük bir adım olarak gören İttifakın bizzat kendisidir; çünkü başlangıçta, bunlar, içlerinde ilerleme öğeleri taşımış olsalar bile, “Kuran’ı olmayan bir Muhammed”in[9*] peşinden tıpış tıpış giden İttifakın programı, tantanalı sözler ardına gizlenmiş ve ancak budala burjuvaları korkutabilen ya da bonapartçılar ya da öteki savcıların elinde Enternasyonal üyelerine karşı delil olmaya yarayan[10*] çoktan ölmüş düşünceler tortusundan başka bir şey değildir.
Sosyalizmin bütün tonlarının temsil edildiği Konferans, bunun Enternasyonalin gerçek niteliğini bir kez daha vurgulayarak onun gelişmesinde yeni bir aşama olacağı kesin inancıyla, sekter kesimlere karşı kararını oybirliği ile ilan etti. Bu kararın öldürücü bir darbe indirmiş olduğu İttifak yandaşları, bunu, salt Genel Konseyin Enternasyonal üzerindeki zaferi, tamimlerinde de işaret ettikleri gibi, Genel Konseyin bazı üyelerinin “özel programlarının”, “kendi kişisel doktrinlerinin”, “ortodoks doktrininin”, “Birlik içersinde izin verilen tek resmi teorinin” “egemenliğini” sağlayan bir zaferi olarak yorumladılar. Kaldı ki, bu, birkaç üyenin suçu değil, bunların Genel Konseyin bir parçası oluşlarının zorunlu sonucu, “yozlaştırıcı etkisi” idi, çünkü (sayfa 324) “eşitleri üzerinde iktidar sahibi olan (!) bir kimsenin, ahlaklı bir kimse olarak kalması kesinlikle olanaksızdır. Genel Konsey bir entrika yuvası halini almaktadır”.
Onaltıların görüşüne göre, Enternasyonalin Genel Tüzüğü, Genel Konseye yeni üyeler kabul etme yetkisini verme gibi ağır bir hatadan ötürü eleştirilmelidir. Bunların iddiasına göre, böyle bir yetkiye sahip olan “Genel Konsey, uygun gördüğü anda, çoğunluğunun ve eğiliminin niteliğini tamamıyla değiştirmeye yeterli sayıda bir grubu üye kabul edebilirdi”.
Bunların, Genel Konseyde bulunmanın, bir kişinin yalnızca ahlakını değil, sağduyusunu da yoketmeye yeterli olduğunu düşündükleri görülmektedir. Başka nasıl olur da, bir çoğunluğun, kendi isteği ile yaptığı üye almalarla, kendisini bir azınlık haline getirdiği düşünülebilir?
Bununla birlikte, Onaltıların kendileri de bundan pek emin görünmüyorlar, çünkü daha ilerde, Genel Konseyin “beş yıl boyunca sürekli olarak yeniden seçilen aynı kişilerden oluşmuş” bulunmasından yakınıyorlar; ve bunun hemen ardından da şunu yineliyorlar: “bunların çoğu, bir Kongre tarafından seçilmemiş olduklarından, kurallara uygun yetkililer değillerdir.”
Gerçek şudur ki, Belçika’daki, Fransız İsviçresi’ndeki, vb. Federal Konseylerde olduğu gibi, kurucu üyelerden bazıları kalmakla birlikte, Genel Konseyin bileşimi durmadan değişmektedir.
Genel Konsey , eğer kendisine verilen görevin gereğini yapacaksa, üç zorunlu koşulu yerine getirmelidir. Birincisi, çok çeşitli işlevlerini yürütmek için sayıca yeterli üyeye sahip bulunmalıdır; ikincisi, “değişik uluslara mensup işçiler Uluslararası Birlik içinde temsil ediliyor” olmalıdır; ve sonuncusu, proleter öğe ağır basmalıdır. Genel Konseyin üyeliği, işçilerin sahip oldukları mesleklerin zorunlu sonucu olarak, durmadan değişikliğe uğradığına göre, Genel Konsey , üye alma hakkı olmaksızın, bütün bu vazgeçilmez koşulları nasıl yerine getirebilir? Bununla birlikte Konsey, son Konferansta da ortaya koyduğu gibi, bu hakkın daha kesin bir tanımını zorunlu görmektedir.
İngiltere’nin kesinlikle eksik temsil olunduğu birbirini (sayfa 325) izleyen Kongrelerde Genel Konseyin ilk üyelerinin tekrar seçilmeleri, Genel Konseyin, elinde bulunan olanaklar çevresinde, üzerine düşen görevi yapmış olduğunun kanıtı sayılmalıdır. Ama Onaltılar, tersine, bunu, olsa olsa, Basle’da “Genel Konsey lehine bir tür gönüllü feragat” noktasına kadar varan “Kongrenin gözü kapalı güveni” olarak görmektedirler.
Bunların görüşüne göre, Konseyin “normal rolü”, “basit bir haberleşme ve istatistik bürosunun rolü” olmalıdır. Bu tanımı, tüzüğün yanlış bir çevirisinden çıkardıkları bazı maddeleri delil göstererek haklı çıkarıyorlar.
Bütün burjuva derneklerin tüzüklerinin tersine, Enternasyonalin Genel Tüzüğü, onun yönetsel örgütlenmesine pek az değinmektedir. Tüzük, bunun geliştirilmesini uygulamaya, ve kurallaştırılmasını gelecekteki Kongrelere bırakmaktadır. Bununla birlikte, Tüzük, Konsey üzerinde, örgütün öteki organları üzerinde olduğundan daha fazla durmaktadır, çünkü ancak çeşitli ülkelerdeki kesimlerin birliğinin ve ortak eyleminin tüzüğe gerçek bir uluslararası nitelik kazandırabileceği gözönünde bulundurulmuştur.
İlk Tüzüğün 5. maddesi,[235] “Genel Konsey, … farklı ulusal ve yerel gruplar arasında bir uluslararası ajans kurar” diyor, ve ardından bunun işleyiş biçimine ilişkin bazı örnekler veriyor. Bu örnekler arasında Konseyden, “ivedi pratik adımların atılması gerektiğinde -örneğin uluslararası anlaşmazlıklar durumunda olduğu gibi- birleşik derneklerin eylemlerinin zamandaş ve uyumlu olması” isteniyor.
Madde şöyle devam ediyor:
“Uygun görülen her durumda, Genel Konsey, farklı ulusal ve yerel derneklere önerilerde bulunur.”
Buna ek olarak Tüzük, Konseyin rolünü, Kongreleri toplamak ve düzenlemek olarak tanımlıyor ve oraya sunulacak belirli raporlar hazırlama görevini veriyor. İlk Tüzükte, çeşitli grupların bağımsız eylemi ile, Birliğin bir bütün olarak eylem birliği arasında o denli az ayrım yapılmaktadır ki, 6. maddede şöyle deniyor:
“Her ülkedeki işçi sınıfı hareketinin başarısı, birlik ve dayanışmanın gücü dışında başka bir şeyle sağlanamayacağından; öte yandan ise, Genel Konseyin faaliyeti daha (sayfa 326) etkin olacağından … Uluslararası Birliğin üyeleri, kendi ülkelerindeki birbirlerinden kopuk işçi derneklerini merkezi ulusal organlar tarafından temsil edilen ulusal örgütler halinde birleştirmek için bütün güçlerini kullanırlar.”
Cenevre Kongresinin ilk yönetsel kararında (Madde l) şöyle deniliyor:
“Genel Konsey, Kongre kararlarını uygulamakla görevlidir.”
Bu karar Genel Konseyin ta baştan beri tutageldiği konumu, Birliğin yürütme organı olma konumunu yasallaştırdı. Herhangi bir başka “özgürce tanınmış yetki”nin yokluğunda, manevi “yetki”ye sahip olmaksızın verilen görevleri yerine getirmek güç olurdu. Cenevre Kongresi, aynı zamanda, Genel Konseyi, “Tüzüğün resmi ve bağlayıcı metnini” yayınlamakla yükümlendirdi.
Aynı Kongre şunu kararlaştırdı (Cenevre Yönetsel Kararı, Madde 14):
“Her kesim, yerel koşullara ve kendi ülkesinin yasalarına uyarlanmış kendi tüzüğünü ve yönetmeliklerini hazırlama hakkına sahiptir, ama bunlar Genel Tüzüğe ve yönetmeliklere ters düşen hiç bir şey içermemelidir.”
İlkin şunu belirtelim ki, şu ya da bu kesimin kendisini Enternasyonalin bütün grupları tarafından güdülen ortak amacın dışında tutacağı herhangi bir özel ilkeler deklerasyonuna ya da herhangi özel görevlere en ufak bir atıf yoktur. Sorun, kesimlerin Genel Tüzüğü ve yönetmelikleri “yerel koşullara ve kendi ülkelerinin yasalarına” uyarlamalarından ibarettir.
İkincisi, belirli bir tüzüğün Genel Tüzüğe uygun olup olmadığını kim saptayacaktır? Açıktır ki, bu işlevle görevlendirilmiş hiç bir “otorite” yoksa, bu karar geçersiz olacaktır. Bu durumda, yalnızca polis ya da düşman kesimleri kurulabilmekle kalmayacak, sınıf-dışı (declasse) sekterlerin ve burjuva iyilikseverlerin Birliğin içine sızmaları da onun niteliğini çarpıtabilecek ve bunların Kongrelerdeki sayı gücü işçileri ezebilecektir.
Ulusal ve yerel federasyonlar, kurulduklarından beri, kendi ülkelerinde, bunların tüzüklerinin Genel Tüzüğe uygun olup olmadığına bakarak, yeni kesimleri kabul ya da (sayfa 327) reddetme hakkını kullanmışlardır. Aynı işin Genel Konsey tarafından yapılması, Genel Tüzüğün yerel bağımsız derneklere, yani sözü edilen ülkedeki federal bünyenin dışında kurulmuş olan derneklere, Genel Konseyle doğrudan bağlantı kurma hakkı veren 6. maddesinde yer almaktadır. İttifak, delegelerin Basle Kongresine kabulü için konulmuş olan koşulları yerine getirmek üzere, bu hakkı kullanmakta duraksama göstermemiştir.
Tüzüğün 6. maddesi, ayrıca, Genel Konseyin bir Federal Konsey işlevi görmesi istenilmiş olan belirli ülkelerde, buna göre, ulusal federasyonların kurulmalarına getirilen yasal engelleri ele almaktadır (bkz: Procesverbaux du Congres, etc., de Lausanne, 1867 , s. 13).[236]
Bu yasal engeller, Komünün düşüşünden beri, çeşitli ülkelerde çoğalagelmiş ve Genel Konseyin oralarda kuşkulu öğeleri Birliğin dışında tutmaya yönelik eylemlerini her zamankinden daha da zorunlu hale getirmiştir. Fransız komitelerinin, son zamanlarda, jurnalcılardan kurtulmak için Genel Konseyin müdahalesini istemiş olmalarının ve bir başka büyük ülkede Enternasyonal üyelerinin Enternasyonalden kendi verdiği doğrudan yetki ile, ya da kendileri tarafından kurulmamış hiç bir kesimi tanımamasını istemelerinin nedeni budur. Bu isteklerini, ateşli coşkunluklarını alelacele eşi görülmemiş radikallikte kesimler kurmakla ortaya koyan ajan provokatörlerden kendilerini kurtarma zorunluluğuna dayandırıyorlardı. Ôte yandan, anti-otoriterci denilen kesimler, kendi içlerinde bir anlaşmazlık çıkar çıkmaz Konseye başvurmakta, hatta Lyons anlaşmazlığında olduğu gibi, hasımlarına karşı amansızca davranılmasını istemekte duraksama göstermiyorlar. Daha yakın bir geçmişte, Konferansın ardından, Turin “İşçi Federasyonu”, kendisini, Enternasyonalin bir kesimi ilan etmeye karar verdi. Bunu izleyen bölünmenin sonucunda, azınlık, Proletaryanın Kurtuluşu Derneğini[237] kurdu. Enternasyonale katıldı ve işe Juracılar lehine bir karar almakla başladı. Gazetesi Il Proletario[238] her türlü otoriterciliğe karşı ateş püsküren sözlerle doludur. Derneğin ödentilerini gönderirken, sekreter, eski federasyonun da (sayfa 328) kendi ödentilerini gönderebileceği konusunda Genel Konseyi uyarıyordu. Ardından, “Proletario’da okumuş olacağınız gibi, Proletaryanın Kurtuluşu Derneği, işçi kisvesi altında İşçi Federasyonunu örgütleyen burjuvazi ile her türlü dayanışmayı reddettiğini ilan etmiştir” diyor ve Konseyden “bu kararı bütün kesimlere iletmesini ve gönderilmesi halinde 10 santimlik ödentiyi geri çevirmesini” rica ediyordu.[11*]
Genel Konsey, Enternasyonalin bütün grupları gibi, propaganda yapmakla yükümlüdür. Genel Konsey bunu manifestoları ve Enternasyonalin Kuzey Amerika’daki, Almanya’daki ve birçok Fransız kentindeki ilk örgütlerinin temellerini atmış olan görevlileri aracılığıyla gerçekleştirmiştir.
Genel Konseyin bir başka işlevi, grevlere yardım etmek ve bunların tüm Enternasyonal tarafından desteklenmelerini sağlamaktır (bkz: Genel Konseyin çeşitli Kongre raporları). Öteki şeyler arasında şu olgu da, Genel Konseyin grev hareketine müdahalesinin önemini gösterir. İngiliz Dökümcüleri Direnme Derneği, öteki ülkelerdeki, özellikle Birleşik Devletler’deki şubeleriyle, kendi başına uluslararası bir Trade-Uniondur. Bununla birlikte, Amerikalı dökümcülerin bir grevi sırasında, bunlar, İngiliz dökümcülerin Amerika’ya getirilmelerini önlemek için Genel Konseyin aracılığını istemeyi gerekli bulmuştur.
Enternasyonalin büyümesi, Genel Konseyi ve bütün Federal Konseyleri hakem rolü oynamak zorunda bırakmıştır.
Brüksel Kongresi şu kararı almıştır: “Federal Konseyler her üç ayda bir kendi idari ve mali durumları konusunda Genel Konseye rapor göndermekle yükümlüdürler” (Yönetsel Karar, N° 3)
Son olarak, Onaltıları kederli bir öfkeyle boğan Basle Kongresi, yalnızca, Birliğin sürekli gelişmesinin ortaya çıkardığı yönetsel ilişkileri düzenlemekle uğraşmıştır. Eğer Genel Konseyin yetkilerini aşırı ölçüde genişlettiyse, bu, bunu gerçekleştirmeye o denli hevesli Bakunin’in, Schwitzgubel’in, (sayfa 329) F. Robert’in, Guillaume’ın ve İttifakın öteki delegelerinin suçu değil de kimin suçudur. Yoksa bunlar da kendi kendilerini, Londra Genel Konseyine “gözü kapalı güvenmekle” mi suçlayacaklardır?
İşte Basle Kongresinin iki kararı:
“N° IV. Kurulan ve Enternasyonalin bir parçası olmayı arzulayan her yeni kesim ya da dernek, Genel Konseye bağlılığını derhal ilan etmelidir”, ve
“N° V. Bir sonraki Kongreye başvurma hakkı saklı kalmak üzere, Genel Konsey, her yeni derneği ya da grubu kabul etme ya da reddetme hakkına sahiptir.”
Federal bünyenin dışında kurulan yerel bağımsız derneklere gelince, bu maddeler, Enternasyonalin kurulduğundan beri bağlı kaldığı ve korunması Birlik için bir ölüm-kalım sorunu olan uygulamayı sağlama bağlamaktadır. Ama bu uygulamayı genişletmek ve bunu ayrım gözetmeksizin kuruluş halinde olan her kesime ya da derneğe uygulamak çok ileri gitmek olur. Bu maddelerin, Genel Konseye, federasyonların içişlerine müdahale etme yetkisi verdiği doğrudur; ama bunlar Genel Konsey tarafından hiç bir zaman bu anlamda uygulanmamışlardır. Genel Konsey, Onaltıları, mevcut gruplara ya da federasyonlara bağlanmayı arzulayan yeni kesimlerin işlerine müdahale ettiği tek bir olay göstermeye çağırıyor.
Yukarda verilen kararlar kuruluş halindeki kesimlere ilişkindir, oysa aşağıda verilen zaten tanınmış olan kesimlere değinmektedir:
“VI. Genel Konsey, aynı şekilde, Enternasyonalin herhangi bir kesimini bir sonraki Kongreye kadar askıya alma hakkına sahiptir.”
“VII. Ulusal bir grubun dernekleri ya da şubeleri arasında, ya da farklı milliyetlerden gruplar arasında anlaşmazlıklar çıktığında, kesin kararı verecek olan bir sonraki Kongreye başvurma hakkı saklı kalmak üzere, Genel Konsey, anlaşmazlık konusunda karar verme hakkına sahip olacaktır.”
Bugüne kadar Genel Konsey bunlara hiç başvurmamış olmakla birlikte, bu iki madde olağanüstü durumlar için zorunludur. Yukarda verilmiş olan özet, Konseyin hiç bir (sayfa 330) zaman hiç bir kesimi askıya almadığını, ve anlaşmazlık durumunda, iki tarafın isteği üzerine, yalnızca hakem olarak davrandığını göstermektedir.
Nihayet, mücadelenin gerekleri tarafından Genel Konseye yüklenmiş bir işleve geliyoruz. İttifak yandaşları için ne denli acı olursa olsun, Genel Konseyi Uluslararası İşçi Birliğini savunanların öncüsü yapan, proleter hareketin bütün düşmanları tarafından kendisine yöneltilen saldırıların sürüp gitmesi olmuştur.
V
Onaltılar, Enternasyonalin fiili durumunu ele aldıktan sonra, nasıl olması gerektiğini de söylüyorlar.
Birincisi, Genel Konsey sözde kalan basit bir haberleşme ve istatistik bürosu olmalıdır. Yönetsel işlevlerinden bir kez arındırıldı mı, haberleşmesi, Birliğin gazetelerinde daha önce yayınlanmış bilgileri yinelemekten ibaret olacaktır. Haberleşme bürosu böylece gereksiz olacaktır. İstatistiğe gelince, bu işlev ancak eğer güçlü bir örgüt, ve özellikle, ilk Tüzüğün açıkça belirttiği gibi, ortak bir yönlendirme varsa olanaklıdır. Ama bütün bunlar çok fazla “otoritercilik” tadı verdiğinden, belki bir büro olabilir, ama istatistik asla. Tek sözcükle, Genel Konsey yok olacaktır. Federal Konseyler, yerel komiteler ve öteki “otoriter” merkezler için de aynı şey geçerlidir. Yalnızca özerk kesimler kalacaktır.
Özgürce federe olmuş ve her türlü üst organlardan, “işçilerin seçtikleri ve oluşturdukları üst organlardan bile”, kurtulma mutluluğuna ermiş bu “özerk kesimler”in amaçlarının ne olacağı sorulabilir.
Burada, tamimi, Jura Federal Komitesinin Onaltıların Kongresine sunduğu raporla tamamlamak gerekiyor.
“İşçi sınıfını insanlığın yeni çıkarlarının gerçek temsilcisi yapmak için” bunların örgütleri, “muzaffer olacak düşünce tarafından yönlendirilmelidir. Bu düşünceyi, toplumsal yaşam olgusunun sürekli incelenmesiyle çağımızın gereklerinden, insanlığın dirimsel özlemlerinden çıkarsamak, sonra da bu düşünceyi işçi örgütlerimize taşımak – amacımız bu olmalıdır” vb.. Son olarak, “çalışan halkımızın içinde (sayfa 331) gerçek bir devrimci sosyalist okul” kurulmalıdır. Böylece, özerk işçi kesimleri, bir çırpıda, İttifakın sayın baylarının öğretmenlik edecekleri okullara dönüştürülmektedir. Bunlar, düşünceyi, ardında hiç bir iz bırakmayan “sürekli incelemelerle” çıkarsıyorlar. Sonra da “bu düşünceyi işçi örgütlerimize taşıyorlar”. Bunlara göre işçi sınıfı öylesine bir hammadde, bir keşmekeştir ki, bir biçime kavuşması için bunların kendi Kutsal Ruhlarını ona aktarmaları gerekir.
Bütün bunlar şu aşağıdaki sözlerle başlayan eski İttifak programının bir kopyasından başka bir şey değildir:
“Barış ve Özgürlük Ligasının sosyalist azınlığı, Birlikten ayrılarak”, “siyasal ve felsefi sorunları inceleme özel görevine sahip … yeni bir Sosyalist Demokrasi İttifakının” kurulmasını önerdi.
Oradan “çıkarsanan” düşünce budur işte;
“Böyle bir girişim … Avrupa’nın ve Amerika’nın dürüst sosyalist demokratlarına anlaşılmalarını ve düşüncelerini kanıtlandırmalarını sağlayacak aracı kazandıracaktır.”[12*]
Bir burjuva derneği içindeki azınlığın, kendilerinin de kabul ettiği gibi, işçi yığınlarının karşısına dört sözcükle açıklanabilen ve doruk noktası “sınıfların iktisadi ve toplumsal eşitliği” olan bir gizli bilimin baş papazları olarak çıkmak için Enternasyonali bir araç olarak kullanma amacıyla, Basle Kongresinden kısa bir süre önce, Enternasyonalin içine sızmaları işte böyle olmuştur.
Enternasyonal için önerilen yeni örgütün, bu “teorik görevi” dışında, pratik yönü de vardı.
“Bu müstakbel dernek” diyordu Onaltıların tamimi, “Enternasyonalin kendisi için kuracağı örgütün genelleştirilmesinden başka bir şey olmamalıdır. Dolayısıyla, bu örgütü kendi ülkümüze olabildiğince yakınlaştırmaya özen göstermeliyiz.” (sayfa 332)
“Eşitlikçi ve özgür bir derneğin, otoriter bir örgütün içinden doğması nasıl beklenebilir? Bu olanaksızdır. Geleceğin insan toplumunun tohumu olan Enternasyonal, şu andan itibaren, bizim özgürlük ve federasyon ilkelerimizin sadık bir yansısı olmalıdır.”
Bir başka deyişle, ortaçağ manastırları nasıl cennet yaşamının bir yansısı idiyse, Enternasyonal de, İttifakın tohumunu kendi rahminde taşıyan Yeni Kudüs’ün bir yansısı olmalıdır. Paris komüncüleri, Komünün, “geleceğin insan toplumunun tohumu” olduğunu anlamış olsalar ve her türlü disiplini ve silahları, yani artık savaş diye bir şey kalmayınca yokolması gereken şeyleri, bir yana fırlatıp atmış olsalardı yenik düşmezlerdi.
Ama Bakunin, Enternasyonalin varolmak için savaştığı bir sıra onu dağıtma ve silahsızlandırma yolundaki bu güzel projeyi, Onaltıların bir anda ortaya çıkarmadıklarını iyice ortaya koymak için, bu projenin özgün metnini, tam da o sırada, Enternasyonalin örgütlenmesi konulu raporunda yayınlamıştı (bkz Almanach du Peuple pour 1872, Genève).