Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Aralık 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitaplıkFransa'da İç Savaş - Karl MarxFransa'da İç Savaş | UİBGK'nin Çağrısı (1.bölüm)

Fransa’da İç Savaş | UİBGK’nin Çağrısı (1.bölüm)

ULUSLARARASI İŞÇİ BİRLİĞİ GENEL KONSEYİNİN ÇAĞRISI

AVRUPA VE BİRLEŞİK DEVLETLER’DEKİ TÜM BİRLİK ÜYELERİNE

4 Eylül 1870 günü, Paris işçileri, hemen hemen bir anda Fransa’nın bir ucundan öbür ucuna, bir tek uyumsuz ses çıkmaksızın alkışlanan cumhuriyeti ilân ettikleri zaman, devlet adamı olarak Thiers ve general olarak Trochu ile birlikte, mevki peşinde koşan bir entrikacı avukatlar topluluğu, Belediye Dairesini (Hotel de ville) ellerine geçirdi. Bu adamlar, o sırada bütün tarihsel bunalım dönemlerinde Fransa’yı temsil bakımından Paris’e düşen göreve öylesine bağnaz bir inançla dolu idiler ki, Fransa hükümetinden düzenle kaptıkları görev sanlarını haklı göstermek için, günü geçmiş Paris temsilcisi vekâletlerinin kopyasını çıkarmayı yeterli gördüler. Son savaş üzerindeki ikinci çağrımızda, bu adamların başa geçişlerinden beş gün sonra, onların kim olduklarını size söylüyorduk. Bununla birlikte, işçi sınıfının gerçek (sayfa: 241) temsilcileri henüz bonapartçı zindanlarda oldukları ve Prusyalılar da kent üzerine yürümekte bulundukları için, hazırlıksız yakalanan Paris, salt ulusal savunma erekleri bakımından kullanılması kesin koşuluna bağlı olarak, bu iktidar alınışına gözyumdu. Oysa, Paris işçi sınıfını, silahlandırmadan, onu gerçek bir güç olarak örgütleyip saflarını savaşın ta kendisi ile yetiştirmeden, Paris nasıl savunulabilirdi? Ama silahlandırılmış Paris demek, silahlı devrim demekti. Paris’in Prusyalı saldırgan üzerindeki bir zaferi, Fransız işçisinin Fransız kapitalisti ve onun devlet asalakları üzerindeki bir zaferi olurdu. Ulusal görev ile sınıf çıkarı arasındaki bu çatışmada, ulusal savunma hükümeti bir an bile duraksamadı: bir ulusal ihanet hükümeti durumuna dönüştü.
Aldığı ilk önlem, cumhuriyetin bir kral ile trampa edilmesi karşılığında, aracılık dilemek üzere, Thiers’yi tüm Avrupa saraylarını dolaşmaya göndermek oldu. Kuşatmanın başlamasından dört ay sonra, teslim sözcüğünü ilk kez olarak söylemek için uygun zamanın geldiğine inandıklarında, Trochu, Jules Favre ve meslektaşlarından birkaçının da huzurunda, toplanmış bulunan Paris belediye başkanlarına şöyle bir söylev çekti:

“Daha 4 Eylül akşamı meslektaşlarımın bana yönelttikleri ilk soru şu oldu: Paris, herhangi bir başarı şansı ile, bir kuşatmaya dayanabilir ve Prusya ordusuna direnebilir mi? Olumsuz yanıtlamada duraksamadım. Beni dinleyen meslektaşlarımdan bazıları, doğru söylediğime ve kanımı değiştirmediğime tanıklık edebilirler. Onlara, bu aynı terimlerle, işlerin güncel durumunda, Prusya ordusuna karşı bir kuşatmaya dayanmaya kalkışmanın bir çılgınlık olacağını söyledim. Kuşkusuz, diye ekledim, bu kahramanca bir çılgınlık olurdu, ama işte hepsi o kadar… Olaylar (onun kendisinin yönettiği olaylar) öngörülerimi yalanlamadı.”

Trochu’nün bu gönül alıcı küçük söylevi, sonradan orada bulunan belediye başkanlarından biri olan Bay Corbon tarafından yayımlandı.
Böylece, daha cumhuriyetin ilân edildiği akşam Trochu’nün planı, meslektaşlarının bildiği gibi, Paris’in teslimi idi. Eğer ulusal savunma, Thiers, Favre ve hempalarının kişisel hükümetleri için bir bahaneden daha çok bir şey olmuş (sayfa: 242) olaydı, 4 Eylül türedileri, 5 Eylülde hükümetten elçeker, Paris halkını Trochu “plan”ından haberdar ederlerdi; onu ya hemen teslim olması, ya da kendi yazgısını kendi eline alması için zorlarlardı. Ama bunun yerine, alçak sahtekârlar Parislilerin kahramanca çılgınlığını iyileştirmeyi kararlaştırdılar: bir açlık rejiminden geçirilecek, kafaları şişirilecek ve bu arada gürültülü gösterilerle aldatılacaklardı: Trochu, “Paris valisi, hiç bir zaman teslim olmayacak”; Jules Favre, dışişleri bakanı, “topraklarımızdan bir santim, kalelerimizden tek taş” vermeyecek! Gambetta’ya yazdığı bir mektupta, bu aynı Jules Favre, kendilerini kendisine karşı “savundukları” şeyin Prusya askerleri değil, ama Paris işçileri olduğunu itiraf eder. Tüm kuşatma süresince, Trochu’nün Paris ordusunun komutasını bilgece kendilerine verdiği bonapartçı haydutlar, kendi aralarındaki yazışmalarında, bu savunma güldürüsü üzerine karşılıklı gırgır geçtiler. (Örneğin, Paris Savunma Ordusu topçu başkomutanı ve Légion d’honneur büyük-haç nişanına sahip Alphonse Simon Guiod’nun, topçu tümgenerali Suzane ile, Komün Journal Officiell [145] tarafından yayımlanmış bulunan yazışmasına bakınız.) Sahtekârlık maskesi ensonu 28 Ocak 1871 günü düşürüldü. [146] Sonuna kadar alçalmakta gerçek bir kahramanlık gösteren ulusal savunma hükümeti, Paris’in tesliminde, Louis Bonaparte’ın bile Sedan’da [101] tiksinti içinde kabule yanaşmadığı kadar aşağılık bir rolde, Bismarck’ın ruhsatı ile Fransa hükümeti olarak göründü. 18 Mart olaylarından sonra, Versailles’a çılgın kaçışlarında, capitulards [147] ihanetlerinin yazılı kanıtlarını Paris’in ellerinde bıraktılar, ve, bu kanıtları yoketmek için, Komünün illere çağrısında dediği gibi, “bu adamlar Paris’i bir kan denizi içinde bir yıkıntılar yığını durumuna getirmekte duraksamazlardı”.
Ama bu ereğe erişme bakımından böylesine bir istekle saldırmak için, savunma hükümeti yönetici üyelerinden bazılarının ayrıca kendilerine özgü nedenleri de vardı.
Bırakışmanın imzalanmasından az sonra, şimdi Jules Favre’ın verdiği kesin buyruk üzerine kurşuna dizilmiş bulunan, Ulusal Meclisteki Paris temsilcilerinden biri olan Bay Millière, Cezayir’de oturan bir ayyaşın karısı ile nikâhsız yaşayan Jules Favre’ın, birçok yılları kapsayan en gözüpek (sayfa: 243) sahte belgelerin hazırlanması sayesinde, nikâhsız karısından olan çocukları adına, onu zengin bir adam durumuna getiren önemli bir miras elde etmeyi başardığını ve, yasal mirasçılar tarafından açılan bir davada, ancak bonapartçı yargı kurullarının suç ortaklığı sayesinde bir skandaldan kurtulabildiğini tanıtlayan bir gerçek hukuksal belgeler dizisi yayımlıyordu. Bu kuruluk dolu hukuksal belgelerden, büyük bir söz sanatı yardımı ile de kurtulamayacağından, o zaman Paris halkını, aileye, dine, düzen ve mülkiyete karşı başkaldırma içinde bulunan bir kürek kaçkınları çetesi olarak öfkeli bir biçimde suçlamak için iç savaşın patlamasını sessiz sedasız bekleyen Jules Favre, yaşamında ilk kez olarak, dilini tuttu. Bu aynı düzmeci, 4 Eylülden sonra, iktidara daha yeni geçmişti ki, Etendard [148] kepazeliği işinde imparatorluk döneminde bile düzmecilikten içeri atılmış bulunan Pic ve Taillefer’i, duygudaşlık sonucu özgür bırakıyordu. Bu adamlardan biri, Taillefer, Komün döneminde Paris’e dönmeye cüret ettiğinden, hemen içeri atıldı; ve bunun üzerine, Jules Favre, Ulusal Meclis kürsüsünden, Paris’in tüm kendi ipten kazıktan kurtulmuşlarını özgürlüğe kavuşturduğunu haykırmaya koyuldu.
İmparatorluk içişleri bakanı olmak için boş yere çalışıp çabaladıktan sonra, kendi kendini cumhuriyetin içişleri bakanı atayan Ernest Picard, ulusal savunma hükümetinin bu Falstaff’ı,[11*] Paris borsasından dolandırıcı olarak kovulmuş (13 Temmuz 1867 tarihli polis müdürlüğü raporuna bakınız), ve 5, rue Palestro adresindeki Société générale [149] şubelerinden birinin müdürü olduğu sırada, 300.000 franklık bir hırsızlık yaptığı, kendi itirafı üzerine ortaya çıkmış bulunan (11 Aralık 1868 tarihli polis müdürlüğü raporuna bakınız) Arthur Picard adlı birinin kardeşidir. Bu Arthur Picard, Ernest Picard tarafından, kendi Electeur librel[150] gazetesinin müdürü yapıldı. Borsa simsarlarının çoğu, bakanın gazetesinin resmi yalanları ile şaşırtılırken, Arthur, Fransız ordularının yıkımından çıkar sağlamak üzere içişleri ile borsa arasında mekik dokuyordu. Bu iki saygıdeğer kardeşin tüm mali yazışmaları Komünün eline geçti. (sayfa: 244)
4 Eylülden önce meteliksiz bir avukat olan Jules Ferry, kuşatma sırasında Paris belediye başkanı olarak dolandırıcılık yolu ile kıtlıktan bir servet çıkarmayı başardı. Kötü yönetiminin hesabını vereceği gün, aynı zamanda mahküm edildiği gün de olacaktır.
Öyleyse bu adamlar, tickets-of-leave’lerini[12*] ancak Paris’in yıkıntıları içinde bulabilirlerdi, Bismarck’a gerekli olan adamların ta kendileri idiler. Birkaç düzenbazlık, ve o güne değin hükümetin gizli danışmanı olan Thiers, bakan olarak kendi tickets-of-leave men’leri ile birlikte, hop hükümemetin başında göründü.
Thiers, bu biçimsiz bücür, yarım yüzyıla yakın bir süreden beri Fransız burjuvazisini büyüledi, çünkü Fransız burjuvazisinin kendi öz sınıf bozulmuşluğunun en gelişmiş entelektüel dışavurumudur o. Devlet adamı olmadan önce, tarihçi olarak, yalandaki ustalığının kanıtını vermiş bulunuyordu. Onun devlet yaşamının günlük olgular defteri, Fransa’nın mutsuzluklarının tarihidir. 1830’dan önce cumhuriyetçilerin müttefiği olmasına karşın, koruyucusu Laffitte’e ihanet ederek, Louis-Philippe döneminde ustaca hükümete sokulur. Din adamlarına karşı, Saint-Germain-l’Auxerrois kilisesi ile başpiskoposluğun yağma edildikleri karışıklıkları kışkırtarak, ve düşes de Berry’nin, önce espiyon-bakanı, sonra da ebe-gardiyanı olarak, kralın gözüne girer. [151] Cumhuriyetçilerin Transnonain sokağındaki öldürülmeleri ve ondan sonra da basın ve dernek kurma hakkına karşı iğrenç eylül yasaları, onun yapıtı oldu. [152] Mart 1840’ta hükümet başkanı olarak suyun üstüne yeniden çıktığı zaman, Paris istihkâmları planı ile Fransa’yı şaşırttı. [153] Bu planı, Paris’in özgürlüğüne karşı kalleşçe bir plan olarak eleştiren cumhuriyetçileri, Milletvekilleri Meclisi kürsüsünde şöyle yanıtladı:

“Ne! İstihkâmların, özgürlüğü tehlikeye düşürebileceğini düşünmek, ha! Ve ilkin, hangisi olursa olsun, hükümetin bir gün başkenti bombalayarak kendini ayakta tutmaya (sayfa: 245) girişebileceği varsayıldığı zaman, bir hükümete karaçalınmış olunur. … Ama böyle bir hükümet, zaferinden sonra yüz kez daha güçsüz olacaktır.”

Kuşkusuz, bu kaleleri önceden Prusyalılara teslim etmiş bulunan bu hükümetten başka hiç bir hükümet, kendi kalelerinin ateşini Paris’e karşı çevirmeyi hiç bir zaman göze alamazdı.
Kral Bomba[13*] 1848 Ocağında Palermo’yu bombaladığı zaman, [154] o sırada uzun süredir hükümet dışı bulunan Thiers, Milletvekilleri Meclisinde yeniden ortaya çıkarak şöyle demişti:

“Baylar, Palermo’da olup bitenleri biliyorsunuz; kırksekiz saat boyunca büyük bir kentin bombalandığını öğrenince hepiniz (parlamenter olarak konuşmak gerekirse) dehşetten titrediniz. Kim tarafından? Savaş haklarını kullanan yabancı bir düşman tarafından mi? Hayır baylar, kendi öz hükümetiniz tarafından. Peki neden? Çünkü bu bahtsız kent kendi haklarını istiyordu. Evet, kendi haklarını istemiş olduğu için, Palermo kırksekiz saat bombalandı! Bundan ötürü Avrupa kamuoyuna başvurmama izin verin. Avrupa’nın belki de en büyük kürsüsünden, bu türlü davranışlara karşı tiksinti sözleri (gerçekten sadece sözler) yankılatmak, insanlığa bir hizmette bulunmaktır. … Ülkesine hizmetlerde bulunmuş olan (Bay Thiers’nin hiç yapmadığı şey) naip Espartero, Barselona’yı, ayaklanmayı bastırmak için bombaladığını ileri sürdüğü zaman dünyanın her yanından bir öfke çığlığı yükselmişti.”

Onsekiz ay sonra, Bay Thiers, Roma’nın bir Fransız ordusu tarafından bombalanmasının en yaman savunucuları arasında idi. [155] Gerçekte, kral Bomba’nın, bombalamasını kırksekiz saatle sınırlamaktan başka bir suçu olmasa gerek.
Şubat devriminden birkaç gün önce, Guizot’nun onu mahküm etmiş bulunduğu iktidardan ve onun nimetlerinden uzaktaki uzun sürgünden ötürü öfkelenmiş bulunan ve havada yakın bir halk ayaklanmasının kokusunu alan Thiers, ona Mirabeau- mouche[14*] takma adını kazandıran o sözde kahramanca üslup ile, Milletvekilleri Meclisinde şöyle dedi: (sayfa: 246)

“Ben sadece Fransa’da değil, ama Avrupa’da da devrim partisindenim. Dilerim ki devrim hükümeti ılımlıların ellerinde kalsın; ama eğer hükümet ateşli kimselerin, hatta radikallerin bile eline geçse, ben gene de davamı bırakmayacağım. Her zaman devrim partisinden olacağım.”

Şubat devrimi geldi çattı. Devrim, küçük adamın düşlediği gibi, Guizot kabinesini bir Thiers kabinesi ile değiştirecek yerde, Louis-Philippe’i cumhuriyet ile değiştirdi. Halk zaferinin birinci günü, emekçilerin önemsememesinin kendisini onların nefretinden koruduğunu unutan Thiers, özene bezene saklandı. Gene de, dillere destan cesareti ile, haziran insan kırımları kamu alanını onun etkinlik türü için temizleyinceye değin, bu alandan kaçmakta devam etti. O zaman, “düzen partisi”nin” [156] ve yönetici sınıfın tüm düşman fesat komitelerinin, halkı ezmek için birlikte, ve krallığı herbiri kendi gönlüne göre yeniden kurmak için de birbirlerine karşı komplolar düzenledikleri o anonim saltanat fasılası olan parlamenter cumhuriyetin yönetici beyni durumuna geldi. Bugün olduğu gibi o zaman da, Thiers, cumhuriyetçileri, cumhuriyetin güçlenmesine karşı tek engel olarak eleştiriyordu; bugün olduğu gibi o zaman da, cumhuriyet ile, cellâdın Don Carlos ile konuştuğu gibi konuşuyordu: “Seni öldüreceğim, ama senin kendi iyiliğin için.” O zaman olduğu gibi bugün de, zaferinin ertesi günü şöyle haykırabilecektir: “L’Empire est fait!” [15*] Zorunlu özgürlükler üzerindeki ikiyüzlü öğütlerine ve onu aldatmış ve parlamentarizm dışına fırlatıp atmış bulunan Louis Bonaparte’a karşı kişisel hıncına karşın ve parlamentarizmin yapay havası dışında, küçük adam, onun çok iyi bildiği gibi, pörsür ve hiçliğe döner, Roma’nın Fransız birliklerince işgalinden, Alman birliğine karşı, bu birlik Prusya despotizmine aldatıcı bir görünüş hizmeti göreceği için değil, ama Almanya’nın bölünmüşlüğü üzerindeki Fransa’nın geleneksel hakkına bir saldırı olacağı için sert sövüp-saymaları ile kışkırttığı Prusya savaşına değin, İkinci İmparatorluğun bütün alçaklıklarına batmıştı. Cüce kolları ile, tarihsel çizme boyacısı olduğu Napoléon I’in kılıcını Avrupa’nın karşısında sallamasını sevdiğinden, dış (sayfa: 247)[157] 1871’deki Paris’in teslimine ve Paris’e karşı, Bismarck’ın yüksek izni ile Sedan ve Metz [158] tutsaklarını ileri sürdüğü bugünkü iç savaşa değin, her zaman Fransa’nın bütünsel alçalması ile taçlandı. Yeteneğinin bükülgenliğine ve izlediği ereklerin değişkenliğine karşın, bu adam tüm yaşamı boyunca en geri kafalı göreneğe bağlı kalmıştı. Modern toplumdaki derin akımların ona her zaman sağlı kalacakları açıktır; ama hatta onun yüzeyindeki en gözle görülür değişiklikler bile, tüm diriliği dile sığınmış bulunan bir kafayı tiksindiriyorlardı. Bundan ötürü, günü geçmiş Fransız koruyuculuk sisteminden her sapmayı bir saygısızlık olarak göstermekten hiç yorulmadı. Louis-Philippe’in bakanı iken, demiryollarını çılgınca bir kuruntu olarak yerdi; ve, daha sonra, Louis Bonaparte döneminde muhalefette iken, çürümüş Fransız ordu sistemini her düzeltme girişimini, kutsal şeylere karşı bir saygısızlık olarak kınadı. Uzun siyasal yaşamında, ne kadar önemsiz olursa olsun, kendini herhangi bir pratik yarar taşıyan bir tek önlemden bile suçlu kılmamıştır. Thiers sadece zenginlik doymazlığında ve zenginlik üreten insanlara karşı beslediği düşmanlıkta tutarlı olmuştur. Louis-Philippe dönemindeki ilk bakanlığına Eyüp peygamber kadar yoksul girmiş, oradan milyoner olarak çıkmıştır. Aynı kral dönemindeki son bakanlığı (1 Mart 1840 günlü olanı), onu Milletvekilleri Meclisinde zimmetine para geçirme suçlamaları ile karşı karşıya bıraktı ve o, bu suçlamalara, Jules Favre ya da herhangi bir başka timsah kadar büyük bir kolaylıkla saçıp savurduğu bir şey olan gözyaşları ile yanıt vermekle yetindi. Bordeaux’da,[16*] Fransa’yı yakın bir mali yıkımdan kurtarmak için aldığı ilk önlem, 1869 yılında Paris’teki seçmenleri kendine çekmek için sözünü etmiş bulunduğu “tutumlu cumhuriyet”in ilk ve son sözü olarak, kendi kendine yılda üç milyon gelir sağlamak oldu. 1830 Milletvekilleri Meclisindeki eski meslektaşlarından biri, kapitalist olmasına karşın gene de Komünün canla başla bağlı bir üyesi olan Bay Beslay, son günlerde Thiers’ye bir afişte şöyle çıkışıyordu: siyaseti, 1840’taki Londra Antlaşmasından

“Emeğin sermayeye köle edilmesi, her zaman siyasetinizin (sayfa: 248) temeli olmuştur, ve emek cumhuriyetinin Belediye Dairesine yerleştiğini gördüğünüz günden bu yana, Fransa’ya: Bunlar kıyacılardır! diye haykırmaktan hiç bir zaman geri kalmadınız.”

Küçük siyasal itliklerde usta, yalan yere yemin ve ihanette virtüöz, her türlü bayağı kurnazlıklara, sinsi yollara ve partilerin parlamentodaki aşağılık savaşım kalleşliklerine eli yatkın, bir kez bakanlıktan kovulduktan sonra, düşünce yerine sınıf önyargıları, gözüpeklik yerine kendini gösterme merakı ile, yeniden bakan olunca onu kan içinde boğmak üzere, bir devrim ateşlemeye her zaman hazır, kamusal yaşamının iğrençliği ölçüsünde, aşağılık bir özel yaşam süren bu adam, bir Fransız Sulla’sı rolünü oynadığı şu anda bile, davranışlarının tiksinçliğini, farfaralıklarının gülünçlüğü ile daha da belirginleştirmekten kendini alamıyor.
Paris’in teslim şartlaşması, Prusya’ya yalnız Paris’i değil, ama tüm Fransa’yı teslim ederek, 4 Eylül kapkaççılarının, Trochu’nün söylemiş bulunduğu gibi, daha o akşam başlattıkları, düşman ile uzun bir entrikalar ve ihanetler dizisini bir sonuca bağladı. Öte yandan, bu şartlaşma, onların şimdi Prusya’nın yardımı ile cumhuriyete ve Paris’e karşı girişecekleri iç savaşı da başlatıyordu. Tuzak, teslim koşullarının ta içinde kurulmuş bulunuyordu. O sırada, toprakların üçte-birinden çoğu düşmanın elindeydi, başkentin iller ile bağlantısı kesilmiş, bütün ilişkiler koparılmıştı. Bu koşullar içinde Fransa’nın gerçek bir temsilini (représentation) seçmek, hazırlıklar için gerekli zaman verilmedikçe, olanaksız idi. Teslim şartlaşmasında ulusal bir meclisin sekiz gün içinde seçilmesi işte bu nedenle yer aldı; öyle ki, Fransa’nın birçok bölgelerinde, yapılacak seçimlerin haberi ancak oylamanın öngünü geldi. Ayrıca bu meclis, teslim şartlaşmasının açık bir maddesine göre, ancak savaş ya da barışı kararlaştırmak, ve gerektiğinde bir barış antlaşması imzalamak ereği ile seçilecekti. Halk, bırakışma koşullarının savaşın devamını olanaksız kıldığını, ve Bismarck tarafından dayatılan barışı onaylamak için, Fransa’nın en kötü insanlarının en iyi insanlar olduklarını sezmemezlik edemezdi. Ama bütün bu önlemlerle yetinmeyen Thiers, hatta bırakışmanın gizemi Paris’te açığa vurulmadan önce, bundan böyle (sayfa: 249)
Bu lejitimistler, onca zamandır bekledikleri o geçmişe yönelik bin yılın geldiğine gerçekten inanıyorlardı. Yabancı istilâsı çizmeleri altında bir Fransa vardı; bir imparatorluğun yıkılışı ve bir Bonaparte’ın tutsaklığı vardı; ensonu, kendileri vardı. Tarihin tekerleği, 1816’nın “Chambre introuvable”da [159] durmak üzere, gözle görülürcesine tersine dönmüştü. Cumhuriyet meclislerinde, 1848’den 1851’e değin, bu lejitimistler kendi bilgili ve yetişmiş parlamenter sözcüleri tarafından temsil edilmişlerdi; şimdi partinin basit askerleri: Fransa’nın bütün Pourceaugnac’ları[17*] meclise üşüşüyorlardı.
Bu “Tarımcılar” Meclisi [160] Bordeaux’da toplanır toplanmaz, Thiers ona barış hazırlıklarının, bir parlamenter tartışmadan bile geçirilmeksizin, hemen kabul edilmesi gerektiğini açıkça bildirdi; Prusya onların cumhuriyete ve onun kalesi olan Paris’e karşı savaş açmalarına ancak bu koşulla izin veriyordu. Karşı-devrimin, gerçekte, yitirilecek zamanı yoktu. İkinci İmparatorluk, ulusal borcu iki katından çoğuna çıkarmış ve bütün büyük kentleri ağır bir biçimde borçlandırmıştı. Savaş, vergileri korkunç bir biçimde şişirmiş ve ulusal kaynakları acımaksızın kırıp geçirmişti. Yıkımı tamamlamak üzere, Fransız toprağı üzerindeki askerlerinden bir yarım milyonun bakımını, beş milyarlık ödencesini [125] ve geciken taksitlerin %5 faizini isteyen Prusyalı Shylock da orada idi. Hesap pusulasını kim ödeyecekti? Zenginliği kendilerine maledenler, kendi başlattıkları bir savaşın giderlerini bu zenginlik üreticilerinin sırtına yüklemeyi, ancak cumhuriyeti zorla devirerek umut edebilirlerdi. İşte toprak (sayfa: 250) mülkiyeti ve sermayenin bu yurtsever temsilcilerini, saldırganın gözleri ve yüksek koruyuculuğu altında, dış savaşa bir iç savaş, bir köle sahipleri ayaklanması eklemeye götüren şey, böylece Fransa’nın engin yıkımının ta kendisi idi.
Komplonun yolunu kapamak üzere, büyük bir engel vardı: Paris. Paris’i silahsızlandırmak, başarının ilk koşulu idi. Bunun sonucu Paris, Thiers tarafından, silahlarını teslim etmesi için uyarıldı. Sonra Paris, “Tarımcılar” Meclisinin çılgınca karşı-cumhuriyetçi gösterileri ve Thiers’nin cumhuriyetin yasal statüsü üzerindeki ikircil açıklamaları; Paris’in başını kesme ve başkentsizleştirme (décapiter et de décapitaliser) tehdidi; orleancı elçilerin atanması; Paris sanayi ve ticaretini yıkımla tehdit eden, vadesi geçmiş ticari senetler ve kiralar üzerindeki Dufaure yasaları, [161] Pouyer-Quertier vergisi, ne olursa olsun her türlü yayının her nüshası üzerinden alınan iki santim; Blanqui ve Flourens’a karşı ölüm kararları; cumhuriyetçi gazetelerin kapatılması; Ulusal Meclisin Versailles’a taşınması; Palikao tarafından ilân edilmiş ve 4 Eylül günü kaldırılmış bulunan sıkıyönetimin yenilenmesi; Decembriseur [162] Vinoy’nın Paris valisi, imparatorluk jandarması Valentin’in polis müdürü, ensonu cizvit general d’Aurelle de Paladines’in Ulusal Muhafız başkomutanı olarak atanması gibi olaylarla usandırıldı.
Ve şimdi, Bay Thiers’ye ve onun buyruğu altında çalışan ulusal savunma görevlilerine sorulacak bir sorumuz var. Bilindiği gibi, kendi maliye bakanı Bay Pouyer-Quertier aracılığı ile, Thiers, hemen ödenmesi gereken iki milyarlık bir borçlanma imzalamıştı. Peki,
l° Bu işin Thiers, Jules Favre, Ernest Picard, Pouyer-Quertier ve Jules Simon’un ceplerine yüzlerce milyonluk bir rüşvet girecek biçimde düzenlendiği ve,
2° Paris’in “yatıştırılma”sına değin hiç bir ödemenin yapılmayacağı, [163] doğru mudur, değil midir?
Her durumda, için çok ivedi olması gerekir, çünkü Thiers ile Jules Favre, Bordeaux Meclisi çoğunluğu adına, utanmadan Paris’in Prusya birlikleri tarafından işgal edilmesini istediler. Ama, Almanya’ya dönüşünde kendisine hayran hayran bakan Frankfurt hamkafalarına açıkça bir bıyık altından gülerek söylediği gibi, Bismarck’ın oyununa bu girmiyordu. (sayfa: 251)

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments