Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitaplıkLouis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i - Karl MarxLouis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i | Dördüncü Bölüm - K.Marks

Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i | Dördüncü Bölüm – K.Marks

V
Devrimci bunalım aşılır aşılmaz ve genel oy sistemi kaldırılır kaldırılmaz, Ulusal Meclis ile Bonaparte arasındaki savaşım hemen yeniden başladı.
Anayasa, Bonaparte’ın ödeneğini 600.000 frank olarak saptamıştı. Başkanlığa yerleşmesinden ancak altı ay geçmişti ki, Bonaparte bunu iki katına çıkartmayı başardı. Odilon Barrot, gerçekten de, Kurucu Meclisten, sözde temsil masrafları karşılığı olarak, yılda, 600.000 franklık bir ek koparmıştı. 13 Hazirandan sonra, Bonaparte, aynı çeşitten isteklerini duyurmuştu, ama bu kez Barrot katında başarı elde edememişti. 31 Mayıstan sonra, hemen uygun fırsattan yararlandı ve bakanları aracılığı ile Ulusal Meclise 3 milyonluk bir ödenti önerisi yaptırttı. Uzun, serüvenli, başıboş bir serseri yaşam, son derece duyarlı antenler oluşturmuştu onda, bu antenler, ona, burjuvalarından para sızdırabileceği elverişli anları yakalayabilmesini sağlıyordu. Açık bir chantage en règle[25*] uyguladı. Ulusal Meclis, onun yardımı ve suç ortaklığıyla, halkın egemenliğini çiğnemişti. Bonaparte, meclisi, kesenin ağzını açmadığı ve suspayı olarak kendisine yılda 3 milyon vermeyi reddettiği takdirde, suçunu halk mahkemesine açıklamakla tehdit ediyordu. Meclis, 3 milyon (sayfa 528) Fransızın oy kullanma hakkını ellerinden almıştı. Dolaşım-dışı bırakılmış, geçerliği olmayan herbir Fransız için, geçerliği olan bir frank istiyordu, yani tam tamına 3 milyon frank. O, altı milyonun seçtiği adam olarak, iş işten geçtikten sonra, hile ile kendisinden aşırılan oylar için zarar ziyan ödentisi istiyordu. Meclis Komisyonu, bu densizi başından savdı. Bonapartcı basın tehdit etti. Ulusal Meclis, ulusun kitlesi ile ilke üzerinde ve kesin olarak bağlarını kopardığı bir anda, cumhurbaşkanı ile de bağları koparabilir miydi? Meclis, yıllık hükümdar ödeneğini geri çevirdi, ama yalnız bir kez olmak üzere 2.168.000 franklık bir ek ödenek verdi. Böylece çifte bir zaafın suçlusu oldu, bir yandan parayı verdi, beri yandan da bunu istemeye istemeye verdiğini kızgınlığıyla ortaya koydu. Bonaparte’ın bu parayı ne amaçla gereksindiğini daha ilerde göreceğiz. Genel seçim sisteminin kaldırılışının hemen ardından ve Bonaparte’ın, Mart ve Nisan bunalımı sırasında hakarete uğramış tutumunu bırakarak gaspedici parlamentoya karşı kışkırtıcı, sinirlendirici bir hayasızlık içinde göründüğü bu hoş olmayan bir sonuca bağlanıştan sonra, Ulusal Meclis, üç ay süre ile, 11 Ağustostan, 11 Kasıma kadar tatile girdi. Meclis, kendi yerine, içinde hiç bir bonapartçının bulunmadığı, ancak bir miktar ılımlı cumhuriyetçinin yer aldığı 18 üyeden oluşmuş bir Daimi Komisyon atadı. 1849 yılının Daimi Komisyonunda yalnız düzen partisinin adamları ve bonapartçılar vardı. Ama o çağda düzen partisi, sürekli olarak devrime karşı olduğunu açıklıyordu. Bu kez, durmadan başkana karşı olduğunu açıklayan, parlamenter cumhuriyet idi. 31 Mayıs yasasından sonra, düzen partisinin karşısında, yalnız bu bir tek rakip vardı.
Ulusal Meclis, 1850 Kasımında yeniden toplandığı zaman, meclisin o zamana kadar başkana karşı verdiği küçük küçük önemsiz çatışmalar yerine, bu iki güç arasında, acımasız büyük bir savaş, kıyasıya bir savaşım giderek kaçınılmaz bir hale gelmiş gibi göründü.
1849’da olduğu gibi bu yılın parlamento tatili sırasında da, düzen partisi ayrı ayrı kesimlere bölünmüştü; bunların herbiri, Louis-Philippe’in ölümünde taze bir kaynak bulan krallığı diriltmeye yönelik kendi entrikaları ile uğraşıyordu. Meşruiyetçilerin kralı Henri V, Paris’te oturan ve Daimi (sayfa 529) Komisyon üyelerinin de içinde yer aldığı gerçek bir bakanlar kurulu bile atamıştı. Şu halde, Bonaparte, kendi yönünden, Fransa taşrasında geziler yapmakta ve huzuru ile onur verdiği kent halkının eğilimine göre azçok üstü örtülü ya da açık bir biçimde kendisinin krallığı diriltme tasarılarını açıklamakta ve kendisine taraftarlar toplamakta haklı idi. Büyük resmi Moniteur’ün ve Bonaparte’ın küçük özel Moniteur’lerinin elbette ki muzaffer turneler olarak göklere çıkarmamazlık edemeyecekleri bu gezilerde, Bonaparte, daima 10 Aralık derneğine bağlı kişilerle birlikteydi. Bu dernek, 1849’da kurulmuştu. Bir yardımsever dernek kurmak bahanesi ile Paris lümpen-proletaryası gizli kollar halinde örgütlendirilmişti, derneğin kendisi bonapartçı bir general tarafından yöneltilmek üzere, herbir kolun başına bonapartçı ajanlar konulmuştu. Geçimlerinin ve hatta kökenlerinin nereden geldiği şüpheli, yıkıma uğramış “kibar düşkünler” yanında, burjuvazinin kokuşmuş serüvencileri ve döküntüleri yanında, bu dernekte, başıboş serseriler, yol verilmiş askerler, zindandan çıkmış forsalar, sürgün kaçkını kürek mahkumları, hırsızlar, şarlatanlar, lazzaroniler,[132] yankesiciler, gözden sürmeyi çeken hokkabazlar, kumarbazlar, pezevenkler, genelev işletenler, hamallar, işsiz yazarlar, org çalıcıları, paçavracılar, bileyciler, kalaycılar, dilenciler, kısacası, Fransızların “bohéme”[26*] dedikleri bu ne olduğu belirsiz, çürümüş, kararsız tüm yığın vardı. İşte, Bonaparte, kendisine yakın olan bu unsurlarla 10 Aralık derneğinin gövdesini oluşturmuştu. “Yardımseverler derneği”, şu anlamda ki, Bonaparte gibi bütün üyeler, emekçi halkın zararına birbirlerinin yardımına koşmak gereksinmesini duyuyorlardı. Kendisini lümpen-proletaryaya başkan atayan, kendisinin kişisel olarak ardında koştuğu çıkarları çoğaltılmış, çeşitlendirilmiş bir biçimde yalnız lümpen-proletaryada bulan, toplumun bütün sınıflarının bu tortusunu, bu döküntüsünü, bu firesini kayıtsız şartsız yaslanabileceği tek sınıf olarak gören bu Bonaparte, gerçek Bonaparte’tır, “sansphrase”[27*] Bonaparte’tır. Bu düzenbaz sefih, halkların yaşamına, onların eylemine ve devletin eylemlerine, sözün en kaba anlamıyla, bir komedi (sayfa 530)[285] 10 Aralık derneğine, tıpkı Klaus Zettel’in[28*] aslanı temsil etmesi gibi, halkı temsil etmekle görevlendirilen 10.000 baldırıçıplak sokak serserisini topluyor. Burjuvazinin kendisi, en iyi işlenmiş, en eksiksiz bir komediyi, ama dünyanın en ciddi havası ile ve Fransız dram kurallarının en ukalâca protokollerinden hiç birini çiğnemeksizin oynadığı bir anda, kendi devlet işlerinin gösterişine yarı-kanar yarı-kanmaz bir durumda iken komediyi düpedüz komedi olarak alan bu serüvenci, ona üstün gelecekti. Ancak gösterişli hasmından kurtulduğu zaman, kendi imparatorluk rolünü ciddiye aldığı ve Napoléon maskesini takındığı için gerçek Napoléon’u temsil ettiğini düşündüğü zamandır ki, tarihi artık bir komedi sanmayan, ama kendi öz komedisini tarih sanan bu ağırbaşlı soytarı, kendi dünya anlayışının kurbanı oluyor. Ulusal işlikler sosyalist işçiler için ne idiyse, gezgin muhafızlar burjuva cumhuriyetçiler için ne idiyse, Bonaparte’ın özel partisini meydana getiren 10 Aralık derneği de onun için aynı şey idi. Bonaparte’ın gezilerinde, demiryolu vagonlarına doldurulmuş bu dernek kollarının, gittiği yerde, kendisine hemen bir karşılayıcı ve dinleyici kalabalığı sağlamak; yalancıktan halk kendisine sevgi gösteriyormuş gibi yapmak, “Vive I’empereur!”[29*] diye bağırmak ve elbette ki polisin himayesinde cumhuriyetçilere sövmek ve onları dövmek gibi özel bir görevleri vardı. Paris’e dönüşlerinde ise, bir öncü birliği oluşturmak, karşı-gösterileri önlemek ya da dağıtmakla görevliydiler. 10 Aralık derneği, Bonaparte’ın derneği idi, ona aitti, onun eseri, onun en öz düşüncesi idi. O neyi kendine mal ediyorsa, bunu, ona durum ve koşulların (sayfa 531) gücü veriyor, ne yapıyorsa, bunu, durum ve koşullar onun için yapıyor, ya da o, kısaca, başkalarının eylemlerini kopya etmekle yetiniyor. Ama, ardında gizli dolandırıcılar ve hırsızlar derneği,[30*] düzensizlik, kargaşa, fuhuş, hırsızlık derneği olmak üzere yurttaşların önünde, resmi bir dille açıktan açığa düzenden, dinden, aileden, mülkiyetten sözederken, işte o, Bonaparte’ın ta kendisidir, demetin asıl yaratıcısı odur, 10 Aralık derneğinin öyküsü, onun kendi öyküsüdür. Olağanüstü durumlarda düzen partisi milletvekillerinin, 10 Aralıkçıların coplarının tadına baktıkları olmuştu. Dahası var, Ulusal Meclise bağlı ve meclisin güvenliğini kollamakla görevli Polis Komiseri Yon, Daimi Komisyona, Alais adında birinin tanıklığı üzerine [10] Aralıkçılardan bir kolun, General Changarnier’yi ve Meclis Başkanı Dupin’i öldürmeye karar vermiş bulundukları ve kararı kimlerin yerine getireceğinin bile belli olduğu hakkında bilgi verdi. 10 Aralık derneği hakkında bir soruşturma, ki bu Bonaparte’ın gizli dünyasına saygısızca bir el atma olacaktı, kaçınılmaz göründü. Meclisin toplanmasından hemen önce, Bonaparte, ne olur ne olmaz diye, derneğini dağıttı, ama anlaşılacağı gibi yalnız kağıt üzerinde, çünkü 1851’in sonunda, hâlâ, Emniyet Müdürü Carlier ayrıntılı bir muhtıra ile, Bonaparte’ı, bu derneği gerçekten dağıtmaya sevketmek için boşuna uğraştı.
10 Aralık derneği, Bonaparte’ın nizami orduyu büyük bir 10 Aralık derneğine çevirmeyi başarıncaya kadar, onun özel ordusu olarak kalacaktı. Bonaparte, Ulusal Meclisin uzatılmasından kısa bir süre sonra, bu doğrultuda bir girişimde bulundu; bu iş için de, az önce meclisten kopardığı paradan yararlandı. Bir kaderci olarak, insanın, özellikle de askerin karşı duramayacağı bazı üstün güçler olduğuna inanmıştı. Bu güçler arasında, en başta puro ve şampanyayı, soğuk kümes hayvanları etlerini ve sarımsaklı sucukları sayıyordu. Onun için, subayları ve astsubayları, Elysée sarayının salonlarında, puro ve şampanya, soğuk kümes hayvanları etleri ve sarımsaklı sucuklar sunarak ağırlamaya başladı. 3 Ekimde, (sayfa 532) Saint-Maur teftişindeki birliklerle, 10 Ekimde, daha büyük çapta Satory teftişindeki birliklerle, aynı manevrayı yineledi. Amca, Büyük İskender’in Asya’daki seferlerini anımsıyordu, yeğen ise Bacchus’un[288] aynı ülkedeki gezilerini. Büyük İskender, işin doğrusu, bir yarı-tanrı idi, oysa Bacchus bir tanrıydı, ve 10 Aralık derneğinin koruyucu tanrısı daha çok oydu.
3 Ekim teftişinden sonra, daimi komisyon, savaş bakanı d’Hautpoul’u huzuruna çağırdı. D’Hautpoul, bu gibi disipline aykırılıkların bir daha yinelenmeyeceğine söz verdi. Bonaparte’ın 10 Ekimde, d’Hautpoul’un verdiği sözü nasıl tuttuğu bilinir. General Changarnier, Paris ordusu başkomutanı sıfatıyla sözkonusu iki teftişi yönetmişti. Aynı zamanda, hem Daimi Komisyon üyesi, hem ulusal muhafız lideri, 29 Ocak ve 13 Haziranın “kurtarıcısı”, “toplumun kalesi”, düzen partisinin yüksek başkanlık makamı adayı, her iki monarşinin adamı sayılan Monk, o zamana kadar savaş bakanına karşı bağımlılığını hiç bir zaman kabul etmemişti. Her zaman cumhuriyetçi anayasa ile açıkça alay etmiş ve Bonaparte’ı kibar ve anlamı bellisiz bir koruyuculukla izlemişti. Ama işte şimdi, savaş bakanına karşı disiplinin, Bonaparte’a karşı da anayasanın savunucusu oluyordu. 10 Ekimde, süvari birliklerinin bir bölümü “Vive Napoléon!Vivent les saucissons!”[31*] diye bağırdıkları zaman, Changarnier, hiç değilse dostu Neumeyer’in komutasında geçit yapan piyade birliklerinin bir ölü sessizliği göstermesini sağlayacak tedbirleri aldı. Savaş bakanı, Bonaparte’ın ayartması üzerine, General Neumeyer’i cezalandırmak için, ona 14 ve 15. tümenlerin komutanlığını vereceğini ileri sürerek, onu Paris’teki görevinden aldı. Neumeyer, bu yer değiştirmeyi reddetti ve sonuç olarak da istifasını vermek zorunda kaldı. Changarnier ise, beri yandan, 2 Kasımda günlük bir emir yayınladı, bu emirle silah altındaki bütün birliklere her ne türden olursa olsun bağırmayı ve siyasal gösterileri yasaklıyordu. Elysée gazeteleri[289] Changarnier’ye, düzen partisininkiler ise Bonaparte’a saldırdılar. Daimi Komisyon, gizli oturumlarını artırdı, bu oturumlarda çeşitli zamanlarda, yurdun (sayfa 533) tehlikede olduğunun ilan edilmesi önerildi. Ordu, biri Bonaparte’ın yaşadığı Elysée’de mekân kuran, öteki Changarnier’nin oturduğu Tuileries’de bulunan iki genelkurmay ile iki düşman kampa bölünmüş gibiydi. Bir an, kavgaya başlama işareti vermek için, Ulusal Meclisin toplanması bekleniyormuş gibi oldu. Fransız kamuoyu, Bonaparte ile Changarnier arasındaki bu sürtüşmeleri, şu İngiliz yazarının karakterize ettiği gibi değerlendiriyordu: “Fransa’nın siyasal hizmetkârları, devrimin yakıcı lavlarını eski süpürgelerle süpürüyorlar, bu işi görürken de birbirlerine giriyorlar.”
Bu arada, Bonaparte, Savaş Bakanı d’Hautpoul’un görevlerini kaldırmak, onu ivedilikle Cezayire göndermek ve yerine de savaş bakanı olarak Schramm’ı atamak için zaman yitirmedi. 12 Kasımda, ayrıntılarla doldurulmuş, burcu burcu düzen kokan, uzlaşma eğilimiyle yanıp tutuşan, anayasaya boyun eğmiş, anın yakıcı sorunları dışında her sorunu işleyen koskoca bir mesaj verdi Ulusal Meclise. Sanki laf arasında sözü geçiyormuşcasına, anayasanın kesin yargılarına uygun olarak, yalnız cumhurbaşkanının orduyu istediği biçimde kullanmak yetkisine sahip olduğunu anıştırıyordu. Mesaj şu şatafatlı protesto sözleriyle son buluyordu:
“Fransa her şeyden önce huzur istiyor. … Yalnızca yeminime bağlı olarak, onun bana çizdiği dar sınırlar içinde kalacağım. Halkın seçtiği ve gücünü sadece halka borçlu olan ben, her zaman onun yasal olarak ifadesini bulan iradesine boyun eğeceğim. Eğer siz, bu çalışma dönemi içinde, anayasanın yeniden gözden geçirilmesine karar verirseniz, bir Kurucu Meclis, yasama gücünün durumunu düzenleyecektir. Yok böyle bir karar vermezseniz, halk, 1852’de kendi kararını görkemle ilan edecektir. Ama gelecekteki çözümler ne olursa olsun, ihtirasın, baskın yapmanın ya da zorun, büyük bir ulusun kaderini belirlemesine hiç bir zaman izin verilmeyeceği konusunda anlaşalım… Benim her şeyden önce dikkatimi gerektiren şey, 1852’de Fransa’yı kimin yöneteceği sorunu değildir, zamanımı, önümüzdeki dönemin çalkantısız, kargaşasız geçmesi için kullanmaktır. İçtenlikle açtım yüreğimi size: benim açık yürekliliğime güveninizle, benim iyi niyetime, işbirliğinizle karşılık (sayfa 534) vereceksiniz, gerisi Tanrıdan.”
Burjuvazinin erdemli beylik sözleriyle dolu, ikiyüzlülükle ılımlaştırılmış namus dili, burada, 10 Aralık derneğinin hükümdar önderinin ve Saint-Maur ve Satory’nin piknik kahramanının ağzında en derin anlamını kuşanıyor.
Düzen partisinin burgravları, bir an olsun, bu yüreğini açmanın hakettiği güven konusunda hayale kapılmadılar. Çoktan beri yeminleri kanıksanmış bu adamların kendi saflarında, bu işte saçlarını ağartmış olanlar, yeminini bozmanın büyük ustaları vardı. Ordu üzerine yazılan bölüm onların gözlerinden kaçmadı. Onlar, mesajın, son zamanlarda çıkarılan yasaları uzun uzun sıraladığı halde, en önemli yasayı, seçim yasasını ayrı tutarak ondan hiç sözetmediğini, tam tersine, anayasanın değiştirilmek üzere gözden geçirilmemesi halinde, 1852 yılı için başkan seçimini halka havale ettiğini öfke ile gördüler. Seçim yasası, düzen partisinin yürümesini, hele hele atlamalarını engelleyen ayak bağı idi. Üstelik, Bonaparte, 10 Aralık derneğini resmen dağıtmakla ve Savaş Bakanı d’Hautpoul’un görevlerini elinden almakla, bu günah keçilerini yurdun sunağında kendi elleri ile kurban etmişti. Beklenen çarpışmanın şiddetini azaltmıştı. Nihayet, düzen partisinin kendisi, yürütme gücü ile her türlü kesin, kestirip atacak çatışmayı, yürek çarpıntısı ile önlemeye, yumuşatmaya, yatıştırmaya çalışıyordu. Devrimden koparılan kazanımları yitirmek korkusuyla, onun meyvelerini rakiplerine toplattırıyordu. “Fransa her şeyden önce huzur istiyor.” Bu, düzen partisinin Şubattan beri devrime yönelttiği çağrıydı, Bonaparte’ın mesajında, düzen partisine yönelttiği çağrıydı. “Fransa her şeyden önce huzur istiyor.” Bonaparte gaspa yönelen işler işliyordu, ama düzen partisi Bonaparte’ın işlerine karşı gürültülü protestolarda bulunduğu, ve onları vesvese ile yorumladığı zaman “düzensizliğin, kargaşanın” suçlusu haline getiriyordu kendini. Eğer hiç kimse sözünü etmeseydi, Satory’nin sucukları olduğu yerde dururdu. “Fransa her şeyden önce huzur istiyor.” Dolayısıyla, Bonaparte, dilediğini huzur içinde yapsın istiyordu ve düzen partisi çifte bir korku ile eli-kolu bağlanmış durumdaydı: gene devrimci karışıklıklara yolaçmak korkusu ve kendi sınıfının, (sayfa 235) yani burjuvazinin gözüne kargaşalığın kışkırtıcısı gibi görünmek korkusu. Fransa her şeyden önce huzur istediği için, Bonaparte, mesajında “barış” sözcüğünü kullandıktan sonra, ona “savaş” sözcüğü ile karşılık vermeyi göze alamadı. Ulusal Meclisin açılışında büyük skandal sahneleri bekleyen halk, hayal kırıklığına uğradı. Çoğunluk, ekim olayları üzerine Daimi Komisyonun tutanaklarının teslimini isteyen muhalefet vekillerini yenilgiye uğrattı. İlke olarak gerginlik yaratacak bütün tartışmalar önlendi. Ulusal Meclisin 1850 yılı kasım ve aralık ayları çalışmaları ilginç olmadı.
Nihayet, aralığın sonuna doğru, parlamentonun bazı ayrıcalıkları çevresinde gerilla savaşı başladı. Burjuvazi, genel seçim sistemini kaldırarak sınıf savaşımına son verdiğinden beri, hareket, iki gücün ayrıcalıkları üzerine küçük, bayağı hırlaşmalar düzeyine düşmüştü.
Meclis üyelerinden Mauguin’e karşı borç yüzünden bir mahkümiyet kararı elde edilmişti. Mahkeme başkanının isteği üzerine, Adalet Bakanı Rouher, fazla merasime gerek görmeden, borçlu hakkında bir tutuklama müzekkeresi kesmek gerektiğini açıkladı. Bunun üzerine Mauguin borcu yüzünden hapse atıldı. Ulusal Meclis, kendisine karşı bu suikasti haber alınca öfkeden deliye döndü. Yalnız Mauguin’in derhal serbest bırakılmasını emretmekle kalmadı, hemen o akşam, milletvekilini, meclis zabıt katibine, Clichy cezaevinden zorla çekip çıkarttırdı. Bununla birlikte, özel mülkiyetin kutsallığına olan inancını olumlamak için ve gerektiğinde, cansıkıcı olan montanyarlar için bir barınak açmak art-düşüncesi ile, halk temsilcilerinin borç yüzünden hapsedilmelerini, ancak ilkönce kendisinin yetki vermesi koşuluyla kabul etti. Meclis, cumhurbaşkanının da borç yüzünden hapsedilebileceği karar altına almayı unuttu. Böylece de, kendi üyelerini hâlâ koruyan son dokunulmazlık görünümünü de yok etti.
Polis komiseri Yon’un, Alais adında birinin tanıklığı üzerine, 10 Aralıkçıların bir kolunun, Dupin ile Changarnier’yi öldürmeyi tasarlamakla suçladığı anımsanacaktır. Daha, meclisin ilk oturumunda meclis defterdarları, bu vesileyle, Ulusal Meclisin kendi özel bütçesinden ödenecek, emniyet (sayfa 236)
Ulusal Meclisin, kasım ve aralık ayları boyunca, belirli fırsatlarda yürütme ile savaşıma girmeyi nasıl önlediğini görmüştük. Şimdi ise, Ulusal Meclisi, en soysuz bahanelerle savaşıma girmek zorunda görüyoruz. Mauguin olayında, Ulusal Meclis, halk temsilcilerinin borç yüzünden hapsedilmesi ilkesine resmilik veriyor, ama bunun yalnız kendisinin hoşuna gitmeyen temsilcilere uygulanmasına izin verme yetkisini kendine saklıyor ve bu pis ayrıcalık hakkı için de adalet bakanı ile kavga ediyor. 10 Aralık derneği hakkında bir soruşturma emri vermek için, Bonaparte’ı Fransa’nın ve tüm Avrupa’nın gözleri önünde Paris lümpen-proletaryasının önderi olarak gerçek yüzü ile acımasızca ortaya koymak için Dupin’e karşı sözde suikast tasarısından yararlanacağı yerde, meclis, bu çatışmayı, bir polis komiserini atamaya ve görevden almaya, kimin, kendisinin mi yoksa içişleri bakanının mı yetkili olduğu gibi tek bir soruna indiriyor. İşte (sayfa 537)(sayfa 538)
20 Aralıkta, Pascal Duprat, İçişleri bakanına, altın külçeler piyangosu üzerine soru yöneltti, açıklama, istedi. Bu piyango, bir “Elysée kızı”[290] idi. Her ne kadar Fransız yasası, yardım amaçları güdenler dışında her türlü piyangoyu yasaklıyorsa da, bu piyangoyu, Bonaparte ile onun sadık adamları dünyaya getirmiş, polis müdürü Carlier de onu resmen kanatları altına almıştı. Kazancı güya Paris serserilerinin Kaliforniya’ya ulaştırılması masraflarına ayrılmış olan bir franklık yedi milyon bilet. Her şeyden önce Paris proletaryasının sosyalist hayallerinin yerini yaldızlı düşlerle doldurmak, öğretisel (doctrinal) çalışma hakkı yerine büyük ikramiye serabını koymak istiyorlardı. Paris işçileri, doğal olarak, Kaliforniya altın külçelerinin parıltısı altında, kendi ceplerinden sızdırılan, kararmış, donuk frankları farketmediler. Kısacası, düpedüz bir dolandırıcılık vardı bu işte. Paris’teki yaşantılarını bozmadan Kaliforniya’nın altın madenlerini işletmek isteyen serseriler, Bonaparte’ın kendisi ile, onun boğazına kadar borca batmış Yuvarlak Masa Şövalyeleri[291] idi. Ulusal Meclisin verdiği üç milyon har vurup harman savrulmuştu, kasayı yeniden doldurmak için, şöyle ya da böyle bir çare gerekti. Bonaparte, boşuna, sözümona “işçi siteleri” kurulması için, listenin başında önemli bir tutarla yer aldığı bir ulusal bağış toplanması için imza kampanyası başlattı. Katı yürekli burjuvalar, horgörü ile, Bonaparte’ın imzasıyla üstlendiği miktarı ödemesini beklediler ve o, fazla beklettiği için de sosyalist hayal şatoları üzerine spekülasyonu başarısızlığa uğradı. Altın külçeleri daha başarılı oldu. Bonaparte ve hempaları, yedi milyon ile altın külçelerin değeri arasındaki farkın bir bölümünü cebe indirmekle yetinmediler, sahte biletler yaptılar, aynı numarayla on, onbeş, yirmi bilet sürdüler piyasaya tam da 10 Aralık derneğinin anlayışına uygun bir mali işlem! Bu işte, Ulusal Meclisin karşısında artık itibari bir cumhurbaşkanı yoktu, etten ve kemikten gerçek Bonaparte vardı. Burada, Meclis, onu artık anayasa ile değil, ama ceza yasası ile çatışır bir halde suçüstü yakalayabilirdi. Eğer Meclis, Duprat’nın sorusu üzerine konuşma açmadı ise, bu, sadece Girardin’in “yeterlik” önergesinin düzen partisine kendi ahlâk bozukluğunu anımsatmasından ötürü değildi. Burjuva ve en başta da devlet (sayfa 539) adamlığı makamı ile kabaran burjuva, pratikteki yetersizliğini teorik aşırılıklarla tamamlar. Devlet adamı olmak sıfatıyla, tıpkı devletin kendisi gibi, ancak üstün, kutsanmış araçlarla savaşılabilen üstün bir varlık haline gelir.
Hele, “bohemce” olduğu kadar prensçe bir dolandırıcı olarak da, aşağılık burjuvaya göre savaşımı alçakça yürütebilmek gibi bir üstünlüğü olan Bonaparte, bunun üzerine, bizzat Ulusal Meclisin kendisi, onu, kendi eliyle, askeri büyük şölenlerin, teftişlerin, 10 Aralık derneklerinin ve son olarak da ceza yasasının kaygan zeminine sürükledikten sonra, artık görünüşteki savunmadan saldırıya geçme zamanının geldiğini gördü. Bu arada adalet, savaş (harbiye), denizcilik (bahriye) ve maliye bakanlarının uğradıkları ufak yenilgilerden biraz sıkılmıştı, Ulusal Meclis, bu yenilgiler yoluyla hoşnutsuzluğunu homurdanarak ortaya koyuyordu. Bonaparte, yalnız, bakanlarının çekilmesine ve böylece yürütme gücünün parlamentoya bağımlılığının teslim edilmesine engel olmakla kalmadı, hemen o sırada, daha Ulusal Meclis tatile girdiği zaman başlamış olduğu işi tamamlayabildi, yani askeri iktidarı parlamentonun elinden çekip aldı ve Changarnier’yi de görevinden.
Bir Elysée gazetesi, sözde, mayıs ayı içinde birinci askeri tümene hitaben yazılmış, yani Changarnier’den gelen bir günlük emir yayınladı; bu emirde, subaylara, bir kargaşalık halinde, kendi saflarındaki hainlerden hiç birinin canını bağışlamamayı, onları hemen kurşuna dizmeyi ve Ulusal Meclis birliklere elkoymak isteyecek olursa meclisin bu isteğini reddetmeyi öğütlüyordu. 3 Ocak 1851’de bu günlük emir hakkında bakanlar kuruluna soru soruldu. Kabine, işi incelemek üzere, önce üç aylık, sonra bir haftalık, son olarak da yalnız yirmidört saatlik düşünme süresi istedi. Meclis, hemen bir açıklama yapılması üzerinde direndi. Changarnier ayağa kalktı ve hiç bir zaman böyle bir günlük emir olmadığını açıkladı. Ve, her zaman meclisin emirlerini yerine getirmeye özen gösterdiğini ve çatışma halinde meclisin kendisine güvenebileceğini sözlerine ekledi. Meclis, Changarnier’nin açıklamalarını çılgınca alkışlarla karşıladı ve ona güvenoyu verdi. Bir generalin özel koruyuculuğu altına girerek kendi güçsüzlüğünü ve ordunun sonsuz (sayfa 540) gücünü, karar altına aldı, kendisini güçten yoksun bıraktı. Oysa, bu general, kendi yönünden, kendi koruyuculuğuna o kadar gereksinmesi olan parlamento tarafından, yani kendi koruyuculuğu altında bulunanın kendisini korumasına bel bağlar halde, Bonaparte’tan dolayı elinde tuttuğu bir gücü, gene bu aynı Bonaparte’a karşı meclisin emrine verirken, kendi kendini kandırıyordu. Ama Changarnier’nin, burjuvazinin 29 Ocak 1849’dan beri kendisine verdiği gizemli güce inancı vardı. Kendisini, öteki iki devlet iktidarı yanında bir üçüncü iktidar sayıyordu. Changarnier’ye de, bu çağın, büyüklükleri salt kendi partilerinin çıkarcı bir biçimde kendilerini kuşattığı saygınlık halesine dayanan ve rastlantılar kendilerini mucizeler yaratmaya çağırır çağırmaz birer sıradan kişi oluveren öteki kahramanlarının, daha doğrusu azizlerinin kaderini paylaşıyordu. İnanmazlık, genel olarak, bu sözde kahramanların ve bu gerçek azizlerin ölümcül düşmanıdır. Tutkudan, coşkudan yoksun söz canbazlarına ve alaycılara karşı, yüce bir ağırbaşlılık taşan erdemli öfkeleri bundan ileri gelmektedir.
Aynı akşam, bakanlar, Elysée sarayına çağrıldılar. Bonaparte, Changarnier’nin görevden alınması için dayattı. Beş bakan bunu imzalamayı reddetti. LeMoniteur bir kabine bunalımı olduğunu haber verdi ve basında, düzen partisi, Changarnier’nin komutasında bir parlamento ordusu meydana getirmek tehdidinde bulundu. Anayasa, düzen partisine bu hakkı veriyordu. Changarnier’yi Ulusal Meclise başkan atamaktan ve güvenliğini sağlamak için birkaç birlik istemekten başka bir şey yapması gerekmezdi. Ve Changarnier henüz gerçekten ordunun ve Paris ulusal muhafızının başında olduğuna ve ordu ile birlikte göreve çağrılmasını sabırsızlıkla beklediğine göre bunu çok daha güvenle yapabilirdi. Bonapartçı basın, Ulusal Meclisin, birlikleri doğrudan doğruya emri altına almak hakkına karşı çıkmaya cüret bile etmedi, bu durumda hiç bir başarı vaadetmeyen yasal bir titizlikti bu. Bonaparte’ın tam sekiz gün boyunca, tüm Paris’te, sonunda Changarnier’nin görevden alınmasına imza koymaya hazır olduklarını bildiren iki generali Baraguay d’Hilliers ve Saint-Jean d’Angély’yi aramak zorunda kaldığı düşünülürse, ordunun Ulusal Meclisin emrine boyun (sayfa 541) eğmiş olduğu olasılık kazanır. Buna karşılık, sekiz gün sonra, 286 oyun kendisinden ayrıldığı ve Montagne’ın daha 1851’de yüce karar anında benzer bir protestoda bulunduğu düşünülürse, düzen partisinin kendi saflarında ve parlamentoda böyle bir karar alabilmek için gerekli oy sayısını bulabilecek olduğu da çok kuşkuludur. Bununla birlikte, burgravlar, belki o zaman gene de partilerinin büyük kitlesini, bir süngü ormanının gerisinde kendini güven içinde hissetmekten ve kendi kamplarına geçmiş bir ordunun hizmetlerini kabul etmekten ibaret bir kahramanlığa sürükleyebileceklerdi. Bunun yerine, Bay Burgravlar, 6 Ocak akşamı, Bonaparte’ı diplomatik uslamlamalarla, Changarnier’nin görevden alınmasından caydırmak üzere Elysée’ye gittiler. Bir insanı bir şeye kandırmaya, ikna etmeye çalıştınız mı, bu, onun duruma hakim olduğunu teslim ediyorsunuz demektir. Bu başvurmadan kendine güveni artan, durumu sağlamlaşan Bonaparte, 12 Ocakta, eski kabinenin liderleri olan Fould ve Baroche’u içinde bıraktığı yeni bir kabine atadı. Saint-Jean d’Angély savaş bakanı atandı. Le Moniteur, Changarnier’nin görevden alınma kararını yayınladı. Komutasındaki birlikler, birinci tümeni ele geçiren Baraguay d’Hilliers ile ulusal muhafız komutanlığını kabul eden Perrot arasında paylaştırıldı. “Toplumun kalesi”ne yol verildi ve kalenin çatısından hiç bir taş düşmedi ise de, borsada kurlar yükseldi.
Changarnier’nin şahsında, hizmetlerini emri altına veren orduyu böylece geri itmekle, ve böylece onu artık geri alınamaz bir biçimde cumhurbaşkanına teslim etmekle, düzen partisi, bundan böyle, her türlü hüküm sürebilme niteliğini yitirdiğini ilân ediyordu. Zaten daha şimdiden parlamenter bir kabine yoktu. Bir de ordu üzerindeki ve ulusal muhafız üzerindeki bütün otoritesini kaybedince, aynı zamanda, hem parlamentonun halk üzerindeki gaspedilmiş iktidarını, hem de parlamentonun başkana karşı anayasal iktidarını savunmak için elinde hangi eylem aracı kalıyordu? Hiç. Daha geniş bir eylem özgürlüğünü elinde tutabilmek için kendisinin bile, her zaman, ancak başkalarına buyrulan genel kurallar diye düşündüğü güçsüz birtakım ilkelere başvurmaktan fazla yapacak bir şeyi kalmıyordu artık. (sayfa 542)
İşte Changarnier’nin görevden alınması ve askeri iktidarın Bonaparte tarafından ele geçirilişi, izlemekte olduğumuz dönemin, yani düzen partisi ile yürütme gücü arasındaki savaşım döneminin birinci bölümünü sona erdiriyor. Şimdi artık bu iki güç arasındaki savaş açıkça ilân edilmiştir ve açıkça yürütülmektedir ama ancak düzen partisi silahlarını ve askerlerini kaybettikten sonra. Kabinesiz, ordusuz, halksız, kamuoysuz, 31 Mayıs seçim yasasından beri egemen halkın temsilcisi olmayan, gözsüz, kulaksız, dişsiz, hiç bir şeysiz Ulusal Meclis, yavaş yavaş her türlü hükümet eyleminden el-etek çekmek ve postfestum[32*] homurtulu uyarılarla yetinmek zorunda kalan bir eski Fransız parlamentosuna[292] dönüşmüştü.
Düzen partisi, yeni bakanlar kurulunu bir öfke fırtınası ile karşıladı. General Bedeau, Daimi Komisyonun meclis tatili sırasında gösterdiği iyiniyeti ve toplantı tutanaklarını yayınlamaktan komisyonu vazgeçirten abartılmış temkini hatırlattı. Bunun üzerine, içişleri bakanının kendisi, bu tutanakların yayınlanması için ısrar etti, oysa bu kağıtlar, şimdi, besbelli ki, bir durgun su kadar tatsızlaşmışlardı, yeni hiç bir şey getirmiyorlardı ve artık kanıksamış halk arasında en küçük bir etki bile meydana getirmeden geçip gittiler. Rémusat’nın önerisi üzerine meclis, kendi bürolarına çekildi ve bir “Olağanüstü Önlemler Komitesi” atadı. Paris, o sırada ticari refah içindeydi, işlikler tam randımanla çalışıyordu, tahıl fiyatları düşük ve yiyecek içecek boldu ve tasarruf sandıklarına her gün yeni yeni paralar yatırılıyordu, bunun için, günlük uğraşlarından pek o kadar vazgeçmedi. Parlamento tarafından bu kadar gürültü ile kamuya açıklanan bu “olağanüstü önlemler”, 18 Ocakta, General Changarnier’nin adının bile anılmadığı, bakanlara karşı bir güvensizlik oyundan ileri gidemedi. Cumhuriyetçiler, bakanlar kurulunun bütün önlemleri içinde kesin olarak yalnız, Changarnier’nin görevden alınmasını onayladıklarından, düzen partisi, cumhuriyetçilerin oylarını sağlama almak için önergesini böyle kaleme almak zorunda kalmıştı, oysa düzen partisi, gerçekte, kabinenin, bizzat kendisinin dikte ettiği, öteki işlerini (sayfa 543)
18 Ocak tarihli güvensizlik oylaması 286’la karşı 415 oyla kabul edildi. Şu halde bu sonuç sahici meşruiyetçiler ve orleancılar ile katıksız cumhuriyetçilerin ve Montagne’ın güçbirliği sayesinde elde edildi. Bu oylama, daha sonra, düzen partisinin yalnız kabineyi ve orduyu değil, aynı zamanda, Bonaparte ile çatışmalarında kendi parlamenter çoğunluğunu da yitirdiğini, bir grup temsilcinin, bağnazlığa kadar vardırılmış bir uzlaşma zihniyeti ile, savaşım korkusu ile, bezginlik yüzünden, devlet bütçesi ile sivrilmiş değerli yakınlarını gözeterek, boşalan bakanlık koltukları (Odilon Barrot) üzerine spekülasyon yüzünden, evet, her zaman genel sınıf çıkarını şu ya da bu özel çıkara feda etmeye hazır, sıradan burjuvanın bu dümdüz bencilliğinin dürtüsü ile düzen partisinin saflarından ayrıldığını tanıtladı. A priori, bonapartçı temsilciler, düzen partisi ile ancak devrime karşı savaşımda birlik oluyorlardı. Katolik partinin önderi Montalembert, daha o çağda, ağırlığını Bonaparte’ın kefesine koyuyordu, çünkü parlamento partisinin hayatiyetinden kuşku duyuyordu. Son olarak da, bu partinin liderleri, orleancı ve meşruiyetçi Thiers ve Berryer, açıkça cumhuriyetçi olduklarını beyan etmek, yürekleri her ne kadar kralcı ise de kafalarının cumhuriyetçi olduğunu ve kendi parlamenter cumhuriyetlerinin burjuva egemenliğinin mümkün olan tek biçimi olduğunu itiraf etmek zorunda idiler. Gene, kendilerini tehlikeli olduğu kadar havai bir entrika olarak, parlamentonun arkasında bıkıp usanmadan izledikleri krallığı diriltme tasarılarını bizzat burjuva sınıfının gözünde karalamak zorunda görüyorlardı.
18 Ocak güvensizlik oylaması, başkana değil bakanlara dokunuyordu. Oysa Changarnier’yi görevden alan bakanlar kurulu değil, cumhurbaşkanı idi. Düzen partisi bizzat Bonaparte’ın kendisini suçlamalı mıydı? Krallığı diriltme hevesleri yüzünden mi? Ama Bonaparte’ın bu hevesleri ancak düzen partisinin kendi heveslerini tamamlıyordu. Askeri teftişlerde ve 10 Aralık derneğinde çevirdiği fesatçı dolaplardan dolayı mı? Ama düzenin adamları uzun zamandan beri bu sorunları düpedüz örtbas etmişlerdi. 29 Ocağın ve 13 Haziranın kahramanının, Mayıs 1850’de bir ayaklanma halinde Paris’in (sayfa 544) dörtbir köşesini ateşe vermek tehdidini savuran adamın görevden alınması yüzünden mi? Montagne’lı müttefikleri ve Cavaignac, düzen partisinin resmi bir sempati gösterisi ile yere yıkılan “toplumun kalesini” yeniden ayağa kaldırmasına izin vermediler. Cumhurbaşkanının, bir generali görevden almak gibi anayasal bir hakkını yadsıyamıyorlardı. Ancak, cumhurbaşkanı bu anayasal hakkını parlamentoya karşı kullandığı için bağırıp çağırıyorlardı. Peki, düzen partisinin kendi adamları, durmadan parlamenter ayrıcalıklarını anayasaya aykırı bir biçimde, özellikle genel oy sistemini kaldırmakla, kullanmamışlar mıydı? Bu bakımdan tastamam parlamenter sınırlar içinde hareket etmek zorunda idiler. Ve düzen partisi adamlarının, 1848’den beri tüm kıtayı kırıp geçiren şu pek özel bir hastalığa, yani yakaladıklarını hayali bir dünyaya süren, ve onların dışardaki elle tutulur dünyaya değgin tüm anlayışlarını, anılarını, kavrayışlarını alıp götüren parlamenter budalalığa yakalanmış olmaları gerekirdi; evet öteki sınıflara karşı savaşımlarında yıkmak zorunda oldukları parlamenter iktidarın bütün koşullarını kendi elleri ile yıktıkları halde, parlamentodaki zaferlerini hâlâ gerçek bir zafer sayabilmeleri ve bakanlarına vurarak cumhurbaşkanına rastlatacaklarını düşünmek için parlamenter budalalığa yakalanmış olmaları gerekirdi. Bununla, ulusun gözünde Ulusal Meclisi, bir kez daha aşağılatma fırsatını ona vermekten başka bir şey yapmıyorlardı. 20 Ocakta, Le Moniteur, bakanlar kurulunun toptan istifasının kabul edildiğini haber verdi. Montagne ile kralcıların güçbirliğinin bir meyvesi olan 18 Ocak oylamasının ortaya koyduğu gibi, hiç bir parlamento partisinin parlamentoda artık çoğunluğu olmadığı bahanesi ile, Bonaparte, yeni bir çoğunluğun oluşmasını beklemek üzere sözde geçici bir kabine atadı, bu kabinede parlamentodan hiç bir üye bulunmuyordu, kabine, yalnızca hiç bilinmeyen, önemsiz kişilerden oluşuyordu, bir sıradan memurlar ve yazıcılar kabinesi idi. Düzen partisi, bundan böyle, artık bu kuklalarla uğraşıp durabilirdi, yürütme gücü ise, Ulusal Mecliste ciddi bir biçimde temsil ediliyor olmak gibi bir zahmete bile katlanmıyordu artık. Bonaparte, böylece, bakanları basit birer figürandan fazla bir şey olmadıkları ölçüde, tüm yürütme gücünü, açık açık, kendi şahsında (sayfa 545) topluyordu ve bu gücü, kendi özel amaçları için kullanacak olanaklara sahip bulunuyordu.
Montagne ile güçbirliği yapmış olan düzen partisi, 10 Aralık derneği başkanının, bakanlık memurlarını parlamentoya önermeye zorladığı 1.800.000 franklık başkanlık gelirini reddederek, öç aldı. Bu kez, oylama, 102 oyluk bir çoğunlukla, yani 18 Ocaktakinden 27 oy eksik bir çoğunlukla kazanıldı. Düzen partisinin çözülmesi, hızlı ilerlemeler kaydediyordu. Düzen partisi, Montagne ile yaptığı güçbirliğinin anlamı hakkında bir an olsun bir yanlış anlama olmasın diye 189 Montagne üyesi tarafından imzalanmış siyasal mahkumlar lehinde bir genel af önerisini dikkate almaya bile tenezzül etmedi. Vaissé adlı bir içişleri bakanı, gelip, dinginliğin ancak görünüşte olduğunu, her yanda gizli bir çalkantının, bir heyecanın hüküm sürdüğünü, herbir yanda, bir sürü derneğin gizli gizli örgütlendiklerini, demokratik gazetelerin yeniden yayınlanmak için hazırlık yaptıklarını, illerden gelen raporların iyi olmadığını, Cenevre’deki mültecilerin, Lyon’dan geçerek Fransa’nın bütün güneyi boyunca yayılan bir gizli fesat hareketi düzenlediklerini, ülkenin ticari ve sınai bir bunalımın eşiğinde bulunduğunu, Roubaix fabrikacılarının işgününü kısalttıklarını, Belle-Isle’deki[293] mahpusların ayaklandıklarını, vb. açıklaması, evet, basit bir Vaissé’nin gelip kızıl hayaleti akıllara getirmesi, düzen partisinin, Ulusal Meclise büyük bir popülarite kazandırmaktan ve Bonaparte’ı yeniden meclisin kollarına atmaktan geri kalamayacak bir öneriyi, tartışmadan geri çevirmesine yetti. Düzen partisinin yeni karışıklıklar gelecek korkusuyla yürütme gücünün kendisini yıldırmasına izin vereceği yerde, tam tersine, yürütme gücünü kendi egemenliği altına alabilmek için sınıf savaşımına daha geniş yer vermesi gerekirdi. Ama meclis, kendini ateşle oynayacak çapta hissetmiyordu.
Bu arada, sözde geçici kabine, Nisanın ortasına kadar bitkisel bir yaşam sürdürdü. Bonaparte, durmadan yenilenen kabine düzenlemeleri ile meclisi yordu, oynattı durdu. Kimi kez, Lamartine ve Billault ile cumhuriyetçi bir kabine kurmak ister gibi görünüyordu, kimi kez, kolay aldatılır birine gereksinme oldu mu hemen akla gelen, vazgeçilmez (sayfa 546) Odilon Barrot ile parlamenter bir kabine, kimi Vatimesnil ve Benoît d’Azy ile meşruiyetçi bir kabine, kimi de Malleville ile orleancı bir kabine kurmak ister gibi görünüyordu. O, böyle, düzen partisinin ayrı ayrı kesimleri arasında birbirlerine karşı gergin ilişkileri sürdürürken ve hepsini, cumhuriyetçi bir kabinenin ve artık kaçınılmaz olan genel oy sisteminin geri gelmesi olasılığı ile korkuturken, burjuvazide, parlamenter bir kabine kurmak için gösterdiği içten çabaların kralcı kesimlerin uzlaşmazlığına çattığı inancını uyandırıyordu. Oysa burjuvazi “kuvvetli bir hükümet” diye kıyameti koparıyordu. Çünkü Fransa’nın “yönetimsiz” bırakılmasını, dolayısıyla, daha genel ticari bunalımın yaklaşıyor görünmesini, büyük kentlerde sosyalizme daha çok taraftar kazanılmasını ve aynı şekilde kırlarda tahıl fiyatlarının yıkıcı bir biçimde düşüşünü bir o kadar bağışlanmaz buluyordu. Ticaret günden güne durgunlaşıyordu, işsiz sayısı gözle görülürcesine artıyordu. Paris’te en azından 10.000 işçinin yiyecek ekmeği yoktu. Rouen’da, Mulhouse’da, Lyon’da, Roubaix’de, Tourcoing’de; Saint-Etienne’de, Elbeuf’de, vb. birçok fabrika durdurulmuştu. Bu koşullar içinde, Bonaparte, 18 Ocak kabinesini, 11 Nisanda, Rouher, Fould, Baroche baylar ve ötekilerle birlikte ve Bay Léon Foucher tarafından kuvvetlendirilmiş olarak yeniden başa getirmeye cüret etti; Kurucu Meclis, son günlerinde, sahte telgraflar yayınlamak yüzünden, beş bakanın oyları dışında oybirliği ile aldığı güvensizlik kararı ile bu Bay Faucher’nın itibarını kırmıştı. Böylece, demek ki, Ulusal Meclis, 18 Ocakta bakanlar kuruluna karşı bir zafer kazanmıştı, ve meclis üç ay boyunca, Bay Fould ve Bay Baroche, püriten Faucher’yi bakanlar birliğine bir üçüncü ortak olarak kabul etsinler diye, Bonaparte’a karşı savaşmıştı.
Kasım 1849’da Bonaparte, parlamenter olmayan bir kabine ile, Ocak 1851’de ise parlamento-dışı bir kabine ile yetinmişti. 11 Nisanda ise iki meclisin, Kurucu Meclisin ve Yasama Meclisinin, cumhuriyetçilerin ve kralcıların güvensizlik oylarını pek uyumlu bir biçimde biraraya toplayan parlamentoya-karşı bir kabine kuracak kadar güçlü hissediyordu kendisini. Kabinelerin bu ardarda sıralanış biçimi, bir termometre görevi görebilirdi, parlamento bu termometreye (sayfa 547) bakıp kendi dirimsel sıcaklığının düşüşünü ölçebilirdi. Parlamentonun dirimsel sıcaklığı nisan sonunda o kadar aşağı düşmüştü ki, Persigny, Changarnier ile yaptığı kişisel bir görüşmede, onu, cumhurbaşkanının safına geçmeye davet edebiliyordu. Persigny, Bonaparte’ın, Ulusal Meclisin etki ve söz geçirirliğinin iyice yok olduğunu düşündüğü, Bonaparte’ın hükümet darbesinden sonra yayınlanacak bildiriyi bile şimdiden hazır bulundurduğu, darbenin her an gözönünde bulundurulduğu, ama herhangi basit bir rastlantının bunu yeniden ertelediği yolunda ona güvence verdi. Changarnier, bu ölüm bildirisini, düzen partisinin liderlerine iletti, ama pire ısırığının insanı öldürebileceğine kim inanır? Ve parlamento ne kadar yıkılmış, güçsüz, ne kadar parçalanmış, ne kadar kokuşmuş olsa da, 10 Aralık derneğinin kaba-saba başkanı ile düellosunu bir pire ile düello etmekten başka türlü görmeye yanaşmıyordu. Ama Bonaparte, düzen partisine, eskiden Agéilas’in Kral Agis’e verdiği gibi karşılık verdi: “Şimdi sana bir fare görünüyorum, ama bir gün aslan olacağım.”[294]

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments