Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeMarksizmAydın ve İktidar | Bengi Şano

Aydın ve İktidar | Bengi Şano

Son dönemlerde kendilerine liberal aydınlar denen kesim, ümitlerini bağladıkları Akp iktidarının,  beklentilerini berhava edecek şekilde otoriter, gerici tutumlar içine girmesi karşısında kendi dizlerine vurup ağlıyor. Demokratik ülke beklentilerini sağ muhafazakar akp iktidarı da gerçekleştiremeyecek ne yazıkki. Hal böyleyken bizde mevzuya en temelden yani işin kavramsal yönünden, aydın kavramından  giriş yapalım.

Aydın olma, adından da anlaşılacağı üzre, aydınlatma işleviyle bir yürür. Bu işlev toplumsal açıdan ya gerici, ya da ilerici özelliklere sahip olabilir. Bu tanımlama aydının egemen ideolojiyle, siyasal bloklarla kurduğu ilişkinin niteliğine göre değişir. Genel bir adlandırma olan aydın tanımı tam da bu noktada kategorik olarak bölünmeye uğrar. Burada karşımıza yeni bir kavram çıkar: Entellektüel. Bu kavramı daha iyi açabilmek için öncelikle toplumsal alanda bir belirleyen olarak var olan ideoloji-devlet olgusuna el atmamız gerekiyor.

Bir üst yapı kurumu olan devlet, üzerine inşa olduğu toplumsal yapının, sınıf çatışmalarının ürünü olarak açığa çıkar. Bu nedenle “devlet sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığının ürünü ve tezahürüdür. Devlet sınıf çelişkilerinin objektif olarak uzlaştırılamadığı yerde, zamanda ve ölçüde ortaya çıkar.” (Devlet ve Devrim- Lenin (15) Tezahür ettiği yerde egemen olan sınıfın diğer sınıflar, gruplar üzerinde denetimini, kontrolünü sağlayan baskı aygıtı olarak belirir.  “Baskıcı olduğunu kesin biçimde söylediğimiz devlet aygıtı, organik bir bütün olarak gösterir kendini, daha kesin olarak söylersek; doğrudan doğruya ve bilinçli olarak, tek bir merkezden yönetilen ve merkezileşmiş bir beden olarak gösterir kendini” (İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları- L.Althusser (54) Egemen bloklar bu bedenin aklını oluştururlar, kendi varlıklarının teminatı için gövdeye bağlı araçları, karşıt sınıflara karşı kullanırlar.

Bu kullanım sömürülen sınıfların örgütlülüğünün yanı sıra devletin benimsediği siyasal rejimin niteliğine göre de değişir. Örneğin faşist karakterli devlet örgütlenmesinde devletin sınıflara saldırısı daha çok zor aygıtlarının (polis, ordu..) üzerinden, açık bir şiddet biçiminde ortaya çıkar. Demokrasi yönetiminde savaşım daha kapalı, gizil bir mahiyettedir; burada farklı araçlara öncelik tanınır. Örneğin: parlamento sınıf uzlaşmasının bir sembolü olarak sunulur; ideolojik araçlarla kitleler üzerinde onların dünya görüşlerine yönelik manipülasyonlar gerçekleştirilir. Bu yolla kitleler egemenlere karşı edilgenleştirilir, yönetenlerin arzularına uygun eylemlere koşullanır.

Devletin, kendi varlığını sürdürebilmesi için, işleyen iktisadi üretimin gerçek çelişkilerini halktan saklayabilmesi gerekir. Buna hegemonya kurma süreci denir. Bu anlamda “hegemonik ilişkiler toplumun iktisadi olarak üretilmesi sırasında gerçekleşen sömürü mekanizmasını meşrulaştıran ilk tabakadır”( Praksis-4 Emre Arslan (89)ve bu hegemonyanın kurulabilmesi için etkili ideolojilerin toplumun bilincine nüfuz ettirilmesi gerekir. Bu nüfuz ettirme, çoğunlukla bir yer değiştirme, boşluk doldurma biçiminde gerçekleşir. İlk halkada egemen ideolojinin tasarımcıları olan ideolog aydınlar vardır. Onlar birkaç koldan bu işi yürütürler. Bir kısmı ezilen sınıfların karşıt ideolojilerini etkisiz hale getirmeye çalışır. Bunu yaparken örneğin Marksizmin kavramlarını kullanır, onun yöntemleriyle bu pasifleştirme politikasını yürütür. Ama genel anlamda ideologlar “sömürüyü gizlemek, sömürü ve baskıyı meşrulaştırmak, mevcut düzenin değişmezliğini kabul ettirmek amacıyla “efsaneler”, “hurafeler” üretirler.”( Paradigmanın iflası syf 13)

Diğer taraftan, devlet için resmi ideoloji (egemen ideolojisi) üreten aydınların karşısında entelektüeller vardır.Yalan ve hurafe ile kurgulanan egemen söylemin karşısında “entelektüel doğruyu söyler. Başlıca vasfı eleştirmek”tir. “Ne kendi varacağı hükümlerden çekinir ne de herhangi bir iktidara ters düşmekten” çekinir. “Daha ileri, daha insanca ve daha rasyonel bir düzenin kurulmasına yardımcı olur.” (Paul Baran;aktaran Cemil Meriç-(batıda ve bizde aydının serüveni)O diğerleri gibi bir bağımlılık ilişkisi içinde değildir. Siyasal iktidardan ve iktidarın gerisindeki egemen sınıflara karşı bağımsızlığını korumayı ilke sayar. Gerçeğin çarpıtılmış biçimiyle savaşmayı görevi bilir.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments