Onları izlemeye koyuldum.
Gece, ıssız bir sokakta, bir dükkanın kepengine birşey yapmaya çalışıyorlardı.
Ağır bir kepenkti, demir bir çubuğu kaldıraç gibi kullanıp kaldırmaya çalışıyorlardı ama kepenk kımıldamıyordu.
Kendi kendime, avare avare gezinmekteydim. Yardım etmek için ben de demir çubuğa yapıştım. Bana da yer açtılar.
Aynı anda çekmiyorduk çubuğu, “Hadi şimdi, hep beraber” dedim. Sağımdaki dirseğiyle dürtükledi beni, “Sus, çıldırdın mı, bizi duymalarını mı istiyorsun?”
Kafamı yanlışlıkla oldu der gibi salladım.
Uzun süre uğraştık, kan ter içinde kaldık, ama sonunda kepengi bir kişinin alttan geçebileceği miktar kaldırabildik. Mutlu mutlu birbirimize baktık. Sonra içeri girdik. Tutmam için bana bir çuval verdiler. Diğerleri malzemeleri getirip içine yüklemeye başladılar.
“O kokarca polisler gelmez inşallah”, diyorlardı.
“Evet”, dedim, “Hepsi kokarca onların” “Sus, ayak sesleri geliyor” diyorlardı birkaç dakikada bir. Korkup kulak kesildim, “Yok” dedim, “onlar değil”
“Her zaman, hiç beklemediğin bir anda geliverirler”, dedi birisi.
Başımı salladım. “Hepsini gebertmeli” diye cevap verdim.
Sonra, çıkıp köşeye kadar gitmemi, birisinin gelip gelmediğine bakmamı istediler. Gittim.
Dışarda köşedeki duvarın kenarından kapı aralarına gizlene gizlene bana doğru geliyorlardi.
Onlara katıldım.
Dükkanların oradan sesler geliyor dedi yanımdaki.
Uzanıp baktım.
“Kafanı çek, aptal herif” diye tısladı, “bizi görüp yine kaçacaklar.”
“Bakıyordum” dedim, hemen duvarın dibine çömeldim.
“Etraflarını çevreleyebilirsek kaçamazlar” dedi bir başkası, “Sayıları çok değil”.
Nefeslerimizi tuttuk, ayak uçlarımıza basa basa, hızlı hızlı ilerledik; sık sık parlayan gözlerle birbirimize bakıyorduk.
“Artık kaçamazlar.” dedim.
“Sonunda iş üstünde yakalayacağız onları” dedi biri.
“Sonunda!” dedim.
“Allahın belası piç kuruları” dedi öbürü, “şu yaptıklarına bak!”
“Piç kuruları” diye tekrarladım kızgınca.
Beni, az öteye, duruma bakmaya gönderdiler. Dükkana geri döndüm.
“Bizi yakalayamayacaklar” dedi biri, çuvalı omzuna atarken.
“Çabuk”, dedi bir başkası. “Arka taraftan çıkalım. Burunlarının dibinden kaçıverecegiz.”
Hepimiz zaferle gülümsedik.
“Eşekten düşmüşe dönecekler” dedim. Dükkanın arka tarafına süzüldük.
“Yine atlattık salakları” dediler. O sırada birisi “Dur, kim var orada?” diye seslendi, ışıklar yandı.
Bir şeyin arkasına çöküverdik, bembeyaz kesilmiştik, birbirimizin ellerini tutuyorduk. Diğerleri geldiler, ama bizi görmediler, geri döndüler. Biz de fırladık, deli gibi koşturmaya başladık. “Başardık” diye bağırdık. Bir iki kere tökezledim ve geriye düştüm. Kendimi diğerlerinin peşinden kovalayanların arasında buldum.
“Hadi”, diye seslendiler, “Yetişiyoruz”
Dar sokaklarda hep beraber peşlerinden koşturduk. “Sen şuradan git, önlerini kes” diye seslendik birbirimize; ara kapanıyordu, biz de “Ha gayret kaçamayacaklar” diye bağırışıyorduk.
Bir tanesine yetişmeyi başardım. “Aferin, kaçmayı başardın” diye seslendi bana. “Gel, buradan, izimizi kaybettireceğiz” Onunla beraber gittim. Bir süre sonra kendimi, daracık bir sokakta yalnız buldum. Birisi köşeden geldi, “Gel, buradan” diye seslendi. “Onları gördüm, fazla uzaklaşmış olamazlar” Ben de onun peşinden koşturdum.
Sonra, kan ter içinde durdum. Kimse kalmamıştı, bağırış da gelmiyordu.
Ellerimi cebime attım, kendi kendime, avare avare gezinmeye başladım.
Dayanışma | İtalo Calvino