Otobüsteyiz. Annem yanımda kocaman. Ben onun kemerindeki metal tokanın soğukluğunu duyuyorum alnımda. İri elleri başımın arkasında. Burnum yumuşacık karnına gömülmüş. Kısacık kesilmiş saçlarımda gidip geliyor elleri. Otobüs alabildiğince dolu.Geri kalan boşluklara eşyalar yerleştirilmiş.Annemin karnından lokur lokur su sesi geliyor. Boş bir kovanın içi yarısına kadar suyla dolu. Başımı kaldırıp dışarıya bakıyorum.
Yanağım camın soğukluğunda. Ellerimi dayayıp dayayıp çekiyorum. El izlerim camda kalıyor. Onun adını yazıyorum. Reyhan.
“Anne bak adını…”
Başı yana düşmüş, dalgın. Otobüsün silecekleri hızlı hızlı çalışıyor. Gözlerim yoruluncaya kadar takip ediyorum onları. Sabah bindiğimiz otobüs başımızın üstüne hava üflüyordu, rahatlatıyordu. Mercimek çorbasına benzer bir koku var içeride bir de sarımsak, birbirine karışmış. Burnumu annemin göğsüne dayıyorum. Cebimdeki bilyeler etime batıyor. Çıkarıyorum, avucumu dolduruyorlar. İki koltuğun arasından gizlice arkaya bakıyorum. Uzunca dürülmüş ekmeğin üstü kağıtla kaplı. Dibine domates suyu bulaşmış. Kokusu keskin. Kadınla adam ve adamın kucağında bir çocuk. Günlerdir aç kalmış gibi yiyorlar. İki elimi üst üste kapatıp çocuğun burnuna doğru sallıyorum ellerimi. Avucumun içinden şıkır şıkır sesler geldikçe ablak yüzü daha da büyüyor. Ellerimi açıp açıp kapatıyorum arada.
Dünyanın en güzel bilyeleri bende. Gözlerini devirip ekmeğinden kocaman bir ısırık alıyor. Aptal, sen ne anlarsın ki, diyorum fısıltıyla. Koltuğuma yerleştiğimde bilyelerimi avucumda hızlı hızlı döndürmeye devam ediyorum. Kazağımı kıvırıp hepsini oraya doldurdum. Bir bir sayıyorum, defalarca. Eve dönüşlerimizde hep bir artardı, bugün sabah neyse o. Kadir amca bugün anneme kızdı. Oysa bize hep iyi davranırdı. Annemi muayene etmek için odaya aldığında bana para verirdi. Git kendine bilye al, demişti ilk gün. Ben de öyle yaptım. O günden sonra da hep bir artırdım. Bazen annemin odadan çıkışını görürdüm. Yüzünde bir pembelik. Bugün üzeri düzgün, yüzü solgundu. Annemin başı hafiften omzuma düşüyor.
Dudakları aralık, onlarda da renk kalmamış. Kıpırdayıp omzumla kolunu dürtüyorum. Gözüm yüzünde. Bekliyorum. Yavaş yavaş aralanıyor gözleri. Kalbim çarpıyor, elimde olmadan gülümsüyorum, o dalgın, bana bakıyor.
“Bugün olanlardan sakın kimseye söz etme, olur mu yavrum?”
“Kadir amca sana neden bağırdı ki?”
“Biraz sinirliydi, boş ver.”
“ Bizi artık sevmeyecek mi?”
“Sevecek. Neden sevmesin ama biz artık oraya gitmeyeceğiz.”
“Sen artık iyileştin mi?”
“İyileştim yavrum.”
Elindeki mendili çekiştirip duruyor. Ortasında açılmış deliği, işaret parmağıyla oyup kocaman yapıyor. Sonra buruşturup cebine sokuşturuyor. Başımdan çekip koltuğunun altına
“Bana bugün ayakkabı alacaktın.”
“Bugün alamayız.”
“Kadir amca ben alırım demişti.”
“Almadı işte. Hem Kadir amcayı da unut artık.”
Bilyeleri avuçlayıp ellerimi acıtana kadar sıkıyorum. Kendimi çekip kurtarıyorum kollarından. Yağmur hızlanıyor. Otobüs köyün engebeli yollarında sallanarak gidiyor. İçimdekiler çıkacak diye ödüm kopuyor. Ellerim sızlıyor. Bilyeler iz yapmış, çoğalmış avucumda. Bir tanesi kayıp gidiyor, yerde yuvarlandığını duyuyorum. Çömeliyorum.Koltuğun altından arkaya doğru teker teker gönderiyorum onları.Otobüs duruyor. İniyoruz. Annem paltosunun altına alıyor beni. Yağmurdan saklıyor. Bir hamlede koşarak yağmurun içine atıyorum kendimi. Annemin ardımdan gelen sesini duyuyorum, ağlıyor. Montumu çıkarıyorum, sonra kazağımı. Üşümek istiyorum,hastalanıncaya kadar üşümek.
Yağmurdan Bilyeler | Özlen Yıldız