Ben herşeyi biliyorum. Bu hikayenin başlığını görür görmez, perdesi açık kalmış karşı evde çamaşır değiştiren komşu kadını nasıl gözetliyor idiyseniz, işte tıpkı öyle bir merak ve heyecanla bu hikayeyi okumak için saldırdınız. Ama iş bildiğiniz gibi değil…
Mayıs ayı girince, çalıştığım derginin sekreteri,
Artık yaz geldi, çapkın hikaye yaz!., dedi.
Hiç bozuntuya vermedim.
Başüstüne! dedim.
Kendi kendime «Çapkın hikaye» de nasıl olur diye düşündüm. Bir hafta sonra sekreter,
Çapkın hikaye yazdın mı? dedi.
Haaa. Unutmuşum, dedim, haftaya yazarım.
Unuta unuta mayısı atlattım. Haziran girince.
sekreter asılmaya başladı:
Yahu, hani çapkın hikaye yazacaktın…
Kolay canım, yazarım.
«Çapkın hikaye» nin nasıl yazılacağını bilmediğimi anlamasınlar, diye, kolay, dedim ama, hiç de kolay değil… Haziranın ortalarına doğru sekreter adamakıllı kızdı:
Yaz geçiyor, sen hala çapkın hikaye yazacaksın!..
Canım telaş etme, yazarım… Daha dört ay önümüz yaz…
Ben laf arasında çaktırmadan, çapkın hikaye denilen şey her nasılsa, işte onun aleyhinde bulunuyorum. örneğin şöyle laflar ediyorum:
Çapkın hikaye yazmak bir marifet değil.,, insan istese günde on tane çapkın hikaye şişirir. Çapkın hikaye de sanki mizah mı? Mizah hikayesi, efendime söyliyeyim, şöyle sosyal, sonracığıma…
Bu bilgiççe sözlerimi dinliyenler, kendilerine cahil demiyeyim diye,
Doğru… Doğru ama, diyorlar, sen yine de arasıra çapkın hikayeler yaz…
Madem istiyorsunuz, bence hava hoş, peki, yazarım.
Mizah hikayelerinin nasıl olması gerektiği üzerine konferanslar vererek haziran ayını da atlattım. Ama temmuzun yakıcı sıcakları başlayınca, sekreter küplere bindi:
Bana bak, çapkın hikaye yazacaksan yaz, yazmayacaksan söyle, başkasına yazdırayım…
Ne?.. Başkasına mı yazdıracak? Yağma yoook… Altyanı bir hikaye beş lira, bilemedin on lira… Ama ben onun parasında değilim. Bikez piyasada adım çıktı mı: «Canım, o da mizah yazarı mı, bir çapkın hikaye bile yazamaz, boşver!..» diyecekler. Artık ondan sonra, sen istediğin kadar, yok mizah şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır, diye, işin yoksa öt dur… Ağzınla kuş tutsan kimse yazı yazdırmaz. Hem şerefimi kurtarmak, hem de geçim derdi uğruna bir çapkın hikaye yazmaya karar verdim. Karar vermekle iş bitse kolay… Gürültüde, patırdıda, kıyamet kopsa, başımda top patlatsalar, yine yazı yazarım. Ama çapkın hikaye öyle şişirme iş değil… Onun için evdekilerin hepsini bir yere gönderdim. Tek başıma kaldım. Başladım odalardan odalara, sofalardan helalara gezinmeye…
Çapkın hikaye, çapkın hikaye… ilkin bir konu bulmalı. Kadın olmalı içinde, kadın değil de karı olmalı… Şöyle fıstık gibi bir karı… Yada ilik gibi bir kız. Efendim? Plaja gitmeliyiz… Değil mi ya…
iki gün hikayenin konusunu düşündüm. Ne de zormuş cenabet şey!.. Üçüncü gün, kolları sıvadım, yazdım, bozdum, çizdim, yine yazdım. Ama sıkı bir çapkın hikaye şişirdim.
Sekreter memnun
Oku bakalım!., dedi.
Başladım okumaya:
«Kadıköy vapurunun lüks mevkündeyim. Ben her zaman güvertede otururum. O gün lüks salona geçişimin nedeni, iskelede gördüğüm yerli malı bir sarışın bombaydı.»
Güzel!..
«iskele kalabalıktı. Kalabalıktan yararlanarak, sarışın bombanın arkasına geçtim. İtin kopuğun sıkıştırmaması için, kızı himayem altına aldım.»
Aferin… Güzel yazmışsın!..
«iskele çok kalabalıktı. Başladılar arkadan itmeye… Aman ne güzel itiyorlardı.»
Çok güzel…
«Kapılar açıldı. Sarışın bomba, lüks mevkiye girince, ben de arkasından gitmeye mecbur oldum. Koltuğa bir oturdu, yani yattı… işte o zaman dayanamadım, bereket, dişlerimi dudaklarıma geçirdim, ellerimle vapurun demirlerine yapıştım da kendimi zor tuttum.»
Fevkalade…
«Benimle plaja gider misin? diye sordum.» «Uyuşursak giderim, diye cilvelendi.»
Aman harika!..
«Sonra pazarlığa başladık. Elli lira istedi.
Çok, dedim. Neresi çok, dedi, bu zamanda hayat pahalı… Bir ruj onaltı lira… Efendim, domates bile bulunmuyor… Kahve yok… Çay yok… Şeker yok…»
Sekreter, bomba gibi patladı:
Bu ne biçim çapkın hikaye yahu?.. Birdenbire sapıtıverdin!.. Olmamış…
Bisüre bağırıp çağırdıktan sonra, babacan bir sesle,
Böyle mizah olmaz, dedi, halk zaten pahalılıktan, dertten, sıkıntıdan bunalmış, bıkmış!.. Onu biraz eğlendirmek, güldürmek gerekirken, sen tutmuş, hikayenin en tatlı yerinde domates filan diye zırvalamışsın.
Canım sıkıldı. Eve kapandım. Bu kez hikayeme öyle yoksun yoksul kızları almıyacaktım. Şöyle dört başı bayındır, zengin bir sosyete karısı… Nasıl olsa hikaye değil mi? istediğim kadını seçerim. Keyif benim!..
Çok esaslı bir ,çapkın hikaye yazdım.
Sekreter,
Oku… dedi!..
Başladım okumaya:
«Salondan hafif bir müzik sesi geliyordu. Biz Süheyla ile balkondaydık. Başını omuzuma yasladı. Onu göğsüme çektim.»
Çok güzel!..
«Süheyla, kocam görür aman… dedi. Ben, niçin bu kozalak herifle evlendin, diye sordum.»
Fevkalade!..
«Süheyla, ah sorma, dedi evlenmiyeydim de ne halt edeydim… Bu zamanda kolay mı, şekerim… iki odalı bir apartımana bin lira kira veriyordum. Giyim kuşam ona göre… Namuslu çalışırsan, daktiloluk filan yapsan, bin liradan fazla vermiyorlar. Başka türlü çalışsan…
Süheyla ağlamaya başladı. Ben de mecbur oldum işte bu kozalakla evlenmeye… dedi.»
Sekreter,
Olmamış!… dedi, sen laf anlamıyorsun… Yahu, işi tatlı yerinden alsana…
«Çapkın hikaye» uğruna ekmeğimden, mesleğimden olacağım. Bir hafta evden çıkmadım, ille beğendirmek azmiyle bir çapkın hikaye daha yazdım. Gidip sekretere okudum:
«Plajdaki kabinenin budak deliğine gözümü uydurdum. Genç kız çırılçıplaktı. Erkek de soyundu. Sonra erkek, benim gözetleme deliğime geldi. «Arkadaş, dedi, vaktin doldu, ikibuçuk liraya beş dakika… Bundan sonrasını seyredeceksen, beş lira daha alırım.» «Aman, dedim, param yok… Gel sen dışarıya, ben içeri gireyim… Sen bizi seyret!..» Bu kez adam ikibuçuğu bana verdi. O gözetleme deliğine geçti. Ben kabineye girdim.»
Sekreter,
Olağanüstü güzel!, dedi, sonra ne yaptınız?
Siz, dedim, bir hikayeye elli lira vermiyor musunuz? Bana yirmibeş lira verin, hikayemin buraya kadar olan bölümünü koyun dergiye. Çünkü bundan sonra, kız, «Bu kadar çalışıyorum yine de geçinemiyorum, hasta çocuğuma doktorun yazdığı ilacı eczanelerde bulamıyorum.» diye ağlamaya başladı. Vallahi kabahat benim değil… «Suz kız ağlama, hikayeyi berbat ettin! Bizim sekreter darılır.» dedim. «Sen karışma, ben ağlıyacağım!» dedi.