kar yağıyor
kesik kesik
bir durup
bir ilerleyerek
yerin karbeyaz mendiline
kanlı balgamını silip ay
yürüdü
sendeleyerek
gar ıssız
bekçiler uyukluyor
monolog çeviriyor telsiz
karanlığın öşünde şeytan
kendi çocuklarını s……
yapacak iş bulamadığından
duvar saati çekilmiş maun kabına
akrebini emziriyor
ısıtmak için paslı ayaklarını trenler
rayların oksitli ağızlarını öpüyorlar
boyuna kar yağıyor
enine kar yağıyor
anlaşılan ağır olacak kış
uzun sürecek
kanama
gardayım
ay ayakta!
parmaklarımda havalanan heyecanı
bir kente başlamanın
ay sendeledi geldi
sırtını yasladı
sırtıma
i ç t i k. tütün sardık birlikte
anlattı bin yıllık ezgisini
i ç t i k. tütün sardık
ağladı
göğsümde
samanyoluna düştü atkısı
i ç t i k. söndürdük sigaraları
söndürülmüş sigaralar gibi
durduk bir zaman
parmakları arasında
g ö k ile y e r i n
dedi: yer ile gök arası büyük
sağır fabrika
bir semah-ı cehennem
kanınızla dönen
dedim: çavdar yedim, ekin biçtim
öğüttüm gençliğimi arasında
hiç durmadı değirmen
ata bindim, attan indim, at değiştirdim
sevişip üredim, savaşlar gördüm
terkimde hep gölgeydi ölüm
dedi: i ç e l i m…
dedim: kaçıncı düşükten sonra bilemem
kaçıncı deprem ve metalden sonradır
ağaçların gölgeleri uzun muydu boylarından
yıldızlar ters mi giyerlerdi simli kazaklarını
ağıra mı maloldum tanrılara
ağaç kovuklarına bedavaya tünerken
dedi: i ç e l i m…
dedim: ay ayyaş bilici
işte şarabın tütünün!
su içer, ekmek yer, sevişir gibi direndim
taş yonttum, mızrak düzdüm, can verdim demire
canımı verdim ellerimin gölgesinde!
rüzgarı düğümleyip saçlarıma
suları arklara akıttım
çark çevirdim buharın ıslığıyla!
göklere kafa tuttum
üfledim dumanımı gözlerine
neden hala özgür değilim?
(güle oyarken çok mu kanırttım çok mu incittim ki zamanı
dizelerimde bile sesimi tebdil dolaşır görürüm?!..)
dedi: evlat!
suya sor yaşamın köklerini
ağırbaşlıdır su.
çözer senin için sevdalı mavi saçlarını
uyanan günün gemisine bin
sulara bırak sesini.
şişirirse deli rüzgar yelkenlerini,
sakın bırakma kürekleri
kulaklarını yırtsa da gövdenden yükselen
müzik!
(gün keder fıçılarını yarıp
isyan şarabını dökerken suların göğsüne
köleler suyun tuzlu dudaklarında dinlendirirlerdi
kırbaç yarımı gövdelerini. gövde değil
yanık bir güldü akşam alacasında sularda titreyen
gövdede gül gülde gövdeydi
isyan!..)
dedim: unut hemen şimdi
o büyülü sözleri -melih cevdet’in
İtaki için odysseus’a söylettiği-
ne kulaklarımı tıkarım
ne de bağlarım kürekçileri
kendimi geçmek de yetmeyecek çünkü bana!
dedi: i ç e l i m…
(dedi: senin ihtilal dediğin evlat
elmas damarıdır tarihin
parıldamaz asla
halkın gözlerine değmeyince
dedim: insanın zamanına
çok var mı daha?
dedi: i ç e l i m…)
karda
seçilmiyor şimdi
harfleri gecenin
buz tutmuş
bütün heceleri
kentin
anlaşılan
ağır olacak kış
uzun sürecek
kanama
yüzlerimize
tükürür gibi
karı
vuruyor fabrikalara rüzgar
çılgınca yaratırken
kan ter içinde hayatı
baldırı çıplak
gerçek tanrılar
gebe bir rüzgar gibi haykırıyorlar:
– evet yenildik,
ama şenlik bitmedi daha baylar!
kavalyesini bulur bulmaz
dansa kalkar yine
yumruklar!
Fettah KÖLELİ