Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaBilimPsikolojiToplumsal Zorlanma ve Koşulları | Zorlanan İnsan - Prof.Dr. Özcan Köknel

Toplumsal Zorlanma ve Koşulları | Zorlanan İnsan – Prof.Dr. Özcan Köknel

Toplum insanların temel gereksinimlerini karşılamak, yaşamlarını sürdürmek amacıyla biraraya gelmelerinden oluşur. İnsanın kendisini anlaması, bilmesi; başkalarını, çevresini, toplumu anlamasıyla, bilmesiyle başlar. Birçok insan “insanın en belirgin özelliği nedir?” sorusuna “insan toplumsal bir hayvandır”, “insan toplumsal bir varlıktır”, “insan toplumda yaşayan bir varlıktır” gibi cevaplar verir, insan doğal ve türe özgü olan, içgüdü ve dürtülerden kaynaklanan davranışları dışındaki tüm davranışlarını, içinde yaşadığı toplumdan öğrenir. Başka bir deyişle, insan davranışları doğal ve toplumsal olarak ayrılabilir.

Tüm insanlarda bulunan, türe özgü olan, doğal ortama uyumu sağlamak için çalışan içgüdü ve dürtülerden kaynaklanan davranış kalıplarıyla dünyaya gelen bebek, geliştikçe doğal ve toplumsal ortama uyum sağlayacak davranış kalıplarını öğrenir. Bu davranış kalıplarının öğrenilmesinde insanın içinde bulunduğu, yaşadığı doğal ve toplumsal ortam etkili olur. Toplumsal davranışlar toplumsallaşma sürecinde kazanılır, öğrenilir. «Ben»in «başkalarından ayrılması, «ben»in «biz» olması bireyin toplumsallaşma, toplumla bütünleşme sürecidir. Bu süreç sonucu insan ailenin, çevrenin, komşuların, mahallenin, köyün, kentin, ulusun, dünyanın, evrenin bir parçası olduğunu öğrenir.

Ekonomik Düzey ve Dengeye Bağlı Zorlanma

Toplumsallaşma süreci ve toplumsal yaşantı, doğal ortam içinde, ekonomik düzenin ve düzeyin sağladığı beslenme, konut, sağlık ve üretim koşullarıyla doğrudan doğruya ve dolaylı olarak bağlantılı olan temel toplumsal yapılar içinde gerçekleşir.

Birey, insan-doğa iletişiminden, etkileşiminden doğup gelişen teknolojiden doğru ve iyi yararlandığı ölçüde kolay ve rahat toplumsallaşır ve topluma uyum sağlar. Bu durum toplumun ve bireyin ekonomik düzeyiyle yakından ilgilidir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kişi başına düşen gelir miktarı düşük olduğundan, bu toplumlarda yaşayan insanların çoğu teknolojik gelişmenin sağladığı olanaklardan yararlanamazlar.

Beslenme, korunma, konut, sağlık ve üretim gibi temel gereksinimlerini karşılamakta zorluk çekerler. Bu toplumlarda yaşayan ve ekonomik düzeyi yüksek olan az sayıdaki insanın yaşam biçimi, beslenmesi, yemesi içmesi, oturduğu apartman, köşk, yalı ve villanın görkemi de, ekonomik durumu düşük olanlar için ayrı bir çatışma ve zorlanma nedeni olur. Hele bu ekonomik düzeye «haksız kazanç» «kara para»yla ulaşıldığı söylentileri dolaşırsa, ekonomik düzeyi düşük olanların çatışması daha büyük boyutlara ulaşır.

Paranın sürekli değer kaybı, ard arda yapılan zamlar gibi ülke ekonomisindeki istikrarsızlık bireyleri yaşam savaşında zorlar.

Toplumsal Davranış Kalıplarının Etkisi ve Geçerliliği Değişir

Ekonomik düzene bağlı olarak biçimlenen ve gelişen temel toplumsal yapılar arasında gelenek, görenek, yapıla gelen davranışlar, töre, din, eğitim, hukuk ve kamu düzeni ilk sıralarda yer alır.

Bireyin toplumsallaşması, toplum içinde yaşaması, başkalarıyla ilişki kurması, iletişim etkileşim yapabilmesi için toplumsal davranış kalıplarını bilmesi ve kullanması gereklidir. Davranış kalıplan bir toplumda alışkanlık ya da saymaca durumuna gelmiş bulunan, ortak ve tek olan davranış biçimine ilişkin bilgilerdir. Davranış kalıpları insanın belirli durumlar karşısında yapması gereken davranış biçimiyle ilgili bilgileri taşır. Masada ya da yerde yemek yeme, karyolada ya da yer yatağında yatma alışkanlığı; çocukların ve gençlerin yaşlılara göstermesi gereken saygının biçimi birer davranış kalıbıdır. Bu davranış kalıplarının etkisi, etkinliği ve geçerliliği çağdan çağa, toplumdan topluma değişir.

Bir çağda, bir toplumda etkili ve geçerli olan bir davranış kalıbı, başka bir çağda aynı toplumda etkisiz ve geçersiz olabileceği gibi, aynı çağda başka bir toplumda da etkisiz ve geçersiz olabilir. Yer sofrasında ortadaki tabaktan ya da tencereden elle yemek yemek, yetmiş seksen yıl önce istanbul’da konaklarda yaşayanlarda bile yaygındı. Bugün bu alışkanlık birçok büyük ve küçük kent, hatta köyde «ayıp» sayılırken, kimi küçük kentlerde ve köylerde hala sürmektedir. Yemek yeme alışkanlığını böyle sürdürenler, masada yemeğini kendi tabağına alıp çatal ya da kaşıkla yiyenleri ayıplamakta, onları geleneklerden, göreneklerden kopmakla, züppeleşmekle suçlamaktadırlar.

Topluma Uyum Davranış Kalıplarıyla Sağlanır

İnsanlar davranış kalıplan aracılığıyla birleşip bütünleşirler. İçinde yaşadıkları topluma uyum sağlarlar. Davranış kalıpları toplumun kültürünü oluşturur. Bilindiği gibi, kültür bir toplumun yüzyıllar boyu geliştirdiği ortak amaçların, beklentilerin, duyguların, düşüncelerin, inançların ürünüdür. Toplumsal davranış kalıplarının tümüdür. İnsan bu davranış kalıplan, yani kültür aracılığıyla topluma uyum sağlar. Davranış kalıplan, kültür, toplumsal uyum için gerekli, hatta zorunludur. Bireysel ve toplumsal dengenin, düzenin sağlanması, sürdürülmesi toplumsal davranış kalıplarıyla olur.

Özetle, insan-doğa ilişkisinden teknolojinin doğup gelişmesi gibi, insan-insan ilişkisinden de kültür doğup gelişmiştir. Teknoloji ve kültür bir toplumun uygarlığını oluşturur.

Gelenek, görenek, yapılagelen davranışlar, töre, din, eğitim, hukuk ve kamu düzeni gibi temel toplumsal yapılar, aynı zamanda bir toplumda yaşayan bireylerin uyumunu sağlayan ortak toplumsal davranış kalıplandır.

Gelenek, Görenekler ve Törenin Zorlayıcı Yaptırım Gücü

Gelenekler, insanın içinde yaşadığı toplumun, toplum kesiminin değişmez ve katı beklentileri olarak nitelendirilen ortak davranış kalıplarıdır. Bireyleri sürekli baskı altında tutar. Denetleyici, yasaklayıcı, zorlayıcı yaptırımlarıyla bireyin topluma uyumunu sağlar.

Görenekler, geleneklere oranla daha gevşek ve yumuşak davranış kalıplarıdır ve gelenekler kadar denetleyici, yasaklayıcı ve zorlayıcı yaptırımları yoktur. Görenekler yaşanarak görüp öğrenilen, alışkanlık edinilen ve insanın topluma uyumuna yardımcı olan davranış kalıplandır.

Yapılagelen davranışlar (teamül), görenekten daha sınırlı ve daha az etkili olan davranış kalıplarıdır.

Töre, bireyin topluma uyumunu sağlayan gelenek, görenek ve yapılagelen davranış kalıplarının tümünü kapsamı içine alır.

Genel olarak gelenek, görenek, yapılagelen davranış,, töre arasında etki ve işlev bakımından kesin sınır çizilmesi olanaksızdır. Bunlar özellikle geleneksel kültürün bulunduğu kırsal yörelerde baskılarını, denetleyici, yasaklayıcı, zorlayıcı yaptıım güçlerini sürdürürler.

Günahla Ceza Arasında Seçim

Din toplumların ortak davranış kalıpları arasında en eski, köklü, etkili ve yaygın olanıdır. Din «sevapla» ödüllendirip «günahla» cezalandırarak, insanların doğaya ve topluma boyun eğerek uyumunu sağlar. Ancak kimi ailede, çevrede, yörede dinsel özelliği bulunmayan birçok yasaklama da «günah» baskısı ve korkusuyla insanlara kabul ettirilir. Bu tür kısıtlamalar ve yasaklamalar insanlarda büyük çatışmalar yaratır. «Gavur icadı», «şeytan işi» diye evine televizyon sokmayan ya da ailesine televizyon seyrettirmeyen baba, bu davranışıyla «sevap» işlediğini sanır. Televizyon izleyenleri «günah» işlemekle suçlar.

Bir toplumda bireyi yaptırıma zorlayan bütün yasalar, hukuk düzeninin ortak davranış kalıplarını oluşturur. Laik olmayan toplumlarda dini kurallar hukuk devletindeki yasaların yaptırım gücüne sahiptir. Bireyin dince emredilen davranış kalıplarına uymasını sağlamak için «günah», yasalara uymasını sağlamak için «ceza» korkusundan yararlanılır. Bir toplumda çoğu insan «günah»la «ceza» arasında seçim yapamaz ve karar veremezse çatışma ve sürtüşmeler artar.

Laik Toplumlarda Din Baskısı Çatışma Yaratır

Yasaların «çift standartlı» olarak uygulanması, belirsiz olması, belirli bir grup ya da toplum kesiminde baskı yaratması da çatışma ve sürtüşmeleri artırır. Ahlaka aykırı davranışlar, kılık kıyafet, müstehcen yayınlara ilişkin yasalar ve uygulamalarda da benzer yaklaşımlar sözkonusudur. «Kıyafet Kanunu»na aykırı biçimde dolaşmak suç olduğu halde çarşaflıların, takkelilerin sayısı artmakta, başörtülü yüksek öğrenim öğrencileri «özgürlük» yürüyüşü yapmaktadırlar. «Müstehcen» yayınların tanımı, yorumu, bu yayınlara ilişkin uygulamalar da çatışma ve çelişme yaratmaktadır.

Eğitim ve öğretimde de benzer çelişkiler görülmektedir. «öğretimin birleştirilmesi» yasasına karşın, ülkemizde laik eğitim ve din eğitimi yapan ayrı eğitim öğretim kuruluşları vardır. Laik eğitim yapan okullarda da din ve ahlak derslerinde aktarılan bilgiler, öteki derslerde aktarılanlarla çatışıp çelişmektedir.

Zorla Boyun Eğerek Topluma Uyma

Bireyin temel toplumsal yapılardan kaynaklanan ortak toplumsal davranış kalıplarını kullanabilmesi için ya bunlara boyun eğmesi, bunları dinlemesi, ya bunlarla özdeşleşmesi ya da bunları benimsemesi gerekmektedir.

Bireyin, temel toplumsal davranış kalıplarını kullanması, böylece topluma uyumu boyun eğme, özdeşleşme, benimseme biçimlerinde gerçekleşir.

Birçok insan toplumsal baskı, denetim ya da suçlama nedeniyle bu davranış kalıplarını zorunlu olarak kullanır. Bunların etkisine boyun eğer. İnsanların günlük yaşamında bu tür uyma davranışına sık rastlanır.

Trafik polisinin yaklaştığını gören ve ceza yazmasından korkan insan, arabasını belli bir hızın altında sürer.  Ancak trafik polisi uzaklaşınca yeniden gaza basar, hızını artırır.

Annesinin, babasının baskısından, denetiminden, suçlamasından korkan genç kız, onların «sakın erkeklerle konuşma» sözlerine boyun eğer. Ancak kendi duygu ve düşüncelerinin etkisi altında, fırsat buldukça erkeklerle konuşur, arkadaşlık eder.

Ailenin ya da Kuran kursu hocasının baskısıyla ve «günah» korkusuyla başörtü bağlamaya boyun eğen genç I kız, böyle bir günaha inanmıyorsa evinin, kursun bulunduğu çevreden uzaklaşınca başörtüsünü çıkarır.

Suçlanmaktan, cezalandırılmaktan korktukları için siyasal baskılara, engellere boyun eğip düşüncelerini açık seçik söyleyemeyen, yazamayan insanlar, «fısıltı gazetesine» malzeme hazırlarlar.

Yetkeci yönetim altında bulunan toplumlarda, insanlar haksız yere gözaltına alınmaktan, sorgulanmaktan, tutuklanmaktan, cezaevine girmekten korktukları, yıldıkları için yönetimin saçma sapan ve tutarsız tüm buyruklarına boyun eğmeye çalışırlar. Ancak yönetime karşı kin, öfke duyarlar. Yönetimi devirmek için gizli örgütler kurar, yıkıcı, vurucu eylemlerde bulunurlar.

Özdeşleşme Biçiminde Uyum

Bireyin topluma uyma davranışı özdeşleşme biçiminde de kazanılabilir. Bu tür davranışın kazanılmasında insanlar arası iletişim etkileşim önemli yer tutar, özdeşleşme sonucu kazanılan davranışın temelinde, uyulan insanın, grubun etkinliği önemli rol oynar, özdeşleşme, gelişmekte olan çocuk ve gencin toplumsallaşma süreci içinde kullandığı önemli savunma düzenlerinden biridir. Bu düzenle çocuk ve genç topluma uyum sağlar.

Küçük büyük bütün insanlar içinde bulundukları grupta, yaşadıkları toplumda beğendikleri, değer verdikleri, güvendikleri, hoşlandıkları insanların davranış kalıplarını kabul ederler, bunlarla özdeşleşirler. Böylece gruba, topluma uyum sağlarlar. Uyumunu bu biçimde sağlayan insanın, özdeşleştiği insana ya da insanlara karşı beslediği olumlu duygular azalır ya da kaybolursa, bu uyum biçimi de bozulur.

Babasına güvenen ve saygı duyan genç onun «sakın alkol ve sigara kullanma» öğüdünü kabul eder. Ancak babasına güveni sarsılır, saygısı azalırsa, alkol ve sigara içmeye başlayabilir.

Annesini beğenen, ona değer veren genç kız, onun giyinme ve süslenmeyle ilgili önerilerini kabul eder. Annesi gibi giyinmeye çalışır. Ama arkadaşlarının, çevrenin, annesinin giyimini, süslenmesini eleştirdiklerini duyunca annesini beğenmez, ona değer vermez olur. Kendine göre giyinip süslenmeye, takıp takıştırmaya başlar.

İnsan içinde bulunduğu grubun önderine değer verip inanarak bir mezhebe, tarikata bağlanabilir. Ancak değer verdiği, inandığı önderin kendi çıkarını düşündüğünü, insanları sömürdüğünü görünce mezhepten kopar, tarikattan ayrılır.

Bir siyasal parti başkanının radyo ya da televizyondaki konuşmasını beğenen insan o partiye oy verebilir. Ancak hoşlandığı parti başkanını çevresini, yakınlarını koruduğunu, onları zengin etmek için çalıştığını görürse oy verdiği, yakınlık duyduğu partiden uzaklaşır.

Benimseme Biçiminde Uyum

Bireyin topluma uyma davranışı benimseme, özümleme, kendini mal etme biçiminde de kazanılabilir. Bu durumda insan içinde yaşadığı grubun, toplumun ortak amaçlarını, beklentilerini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını benimser. Burada insanın boyun eğme ya da özdeşleşme sonucu kazandığı davranış kalıplarının sürekliliği sözkonusudur.

Trafik polisinin denetiminden, ceza yazmasından korkan sürücü, bir süre sonra belirli bir hızın altmda araba sürmenin önemini ahlar ve bu davranış kalıbını benimser, Polis denetimi olmadan da hız kısıtlamasına uyum sağlar.

Babasıyla özdeşleşmesi sonucu onun «sakın alkol ve sigara kullanma» öğüdünü kabul eden genç, bir süre sonra alkol ve sigaranın zararını anlar. Alkol ve sigaraya karşı olan davranış kalıplarını benimser. Hatta alkol ve sigarayla savaşan derneklerin çalışmalarına katılır.

Babasına, annesine, Kuran kursu hocasına boyun eğdiği için başörtü takan genç kız, bir süre sonra gerçek Müslüman olmak için örtünmek gerektiğine inanır. Bu davranış kalıbını benimser. Hatta arkadaşlarının da örtünmesi için çaba harcar, «örtünme özgürlüğünü» savunmak için mitinglere, yürüyüşlere katılır.

Davranış Kalıplarında Çatışma

Buraya kadar anlattıklarım, içinde bulunduğu gruba, yaşadığı topluma uyum sağlayan insanların, boyun eğme, özdeşleşme, benimseme biçiminde uyma davranışları gösterdiklerini ortaya koymaktadır. içinde bulunduğu grupla, yaşadığı toplumla uyumlu insanın ruhsal yaşantısını bilmeden, bu uyumu hangi uyma davranışıyla sağladığını anlamak, bilmek olanaklı değildir. Kimisi davranış kalıplarının baskısına boyun eğerek; kimisi bir süre için bu kalıplarla özdeşleşerek; kimisi de bu kalıplan benimseyip savunarak uyum sağlamaya çalışır. Bu insanlar grupla, toplumla uyumlu görünürler. Ancak hepsinin ruhsal yaşantısında aynı denge ve düzeni, mutluluğu bulmak olanaksızdır. Bu insanların düşünce süreçlerinde, kazanıp kullandıkları davranış kalıplarına göre çatışmalar ortaya çıkar.

Bu çatışma boyun eğen insanlarda, ödüllendiren-cezalandıran; özdeşleşen insanlarda, benimsenen-özdeşleşilen; benimseyen insanlarda da, kendisine özgü olan ve olmayan davranış kalıpları arasında olur.

Ramazanda oruç tutarak, içinde yaşadığı topluma uyum sağlayıp ödüllendirilmiş olan bir insan, açlığa, susuzluğa dayanamayıp da orucunu bozarsa günaha gireceğini, din açısından suç sayılan, öteki dünyada cezalandırılacak bir davranışta bulunmuş olacağını düşünür. Böylece büyük bir çatışmaya düşer.

Laiklik ilkesini benimsemiş bir insan işyerinde beğendiği, değer verdiği arkadaşlarının, yöneticilerinin davranış kalıplarıyla özdeşleşebilir. iş zamanı namaza gider. Cuma günleri işi bırakıp «cuma hutbesi»ni dinler. Ramazanda iftara yetişmek için işten erken çıkar. Sahura kalktığından ya da gece sahura kadar oturduğundan, sabah uyuyakalıp işe geç gelir. Böylece günlük yaşam ve iş sorumluluğuyla, dinsel yaşantıya ilişkin davranış kalıplan arasında çatışma başlar.

Laik davranış kalıplarım benimsemiş olan ve bu kalıplardan ödün vermeyen bir insan, çalıştığı yerde arkadaştan ya da yönetici tarafından namaz kılmaya, oruç tutmaya, «Cuma»ya gitmeye zorlanırsa, onların davranışlarıyla çatışır.

Uyumlu ve Uyumsuz Davranışlar

Daha önce de belirttiğim gibi, boyun eğme, özdeşleşme, benimseme biçiminde kazanılıp kullanılan davranış kalıplarından birinden ötekine geçilebilir. Ayrıca herhangi bir toplumsal etkiye karşı önce boyun eğme, sonra özdeşleşme, daha sonra da benimseme yoluyla uyum davranışı gelişebilir. Bir genç sigara içmemeyi, önce babasının cezalandırmasından korktuğundan; sonra babasına benzemek, onunla özdeşleşmek için; daha sonra da bu davranış kalıbını benimseyerek öğrenir.

Düşünce sürecindeki çatışmanın yarattığı durumluk kaygı düzeyine göre ortaya çıkan kaçma ya da savaşma biçimindeki davranışlar insanın topluma uyumunu bozabilir. Bu davranışlara «uymama davranışları» ya da «uyumsuz davranışlar» adı verilebilir.

Neden Ters Tepkiler ?

Davranış kalıplarını boyun eğerek kazanıp kullanan ve topluma uyum sağlayan insanlar, kimi kez bireysel ya da toplumsal nedenlerle ters tepki verebilirler. Artık büyüdüğüne, erişkin olduğuna inanan genç, babasının «sakın sigara içme» öğüdüne ters tepki vererek sigaraya başlar. Böylece babasına başkaldırıp bağımsız davrandığını sanır. Oysa bu bağımsız bir davranış olmayıp, babasının öğüdüne bağımlı olarak gelişen bir davranış biçimidir. Başka bir deyişle, bağımlı uymama davranışıdır. Bu davranış nedeniyle genç, babasıyla çatışır. Aile ortamına uyumu bozulur.

Yasaların uygulanmasındaki farklılıklara, yasaların «çift standartlı» olarak herkese göre değişik yorumlanmasına boyun eğen insanlarda, bir süre sonra tüm ilke ve kurallara karşı ters tepki oluşur. Toplumda ilkelere, kurallara, yasalara uyumsuzluk gösterenlerin sayısı artar.

Davranış kalıplarını özdeşleşerek kazananlar, topluma uyum sağlamak amacıyla kimi davranış kalıbını bir süre kullanırlar. Düşünce sürecindeki çatışmaya bağlı olarak kaçma ya da savaşma biçiminde yeni davranış kalıplan oluşunca, özdeşleştikleri davranış kalıplarına karşı tepki ortaya çıkar. Topluma uyumsuzluk başlar. Parti başkanını beğenen, ona değer veren, güvenen milletvekili, partinin ilkelerine uyar. Ancak parti başkanına duyduğu beğeni azalırsa, güveni kalmazsa partinin de ilkelerine uymaz, bağımsız olarak davranmaya başlar. Partinin ortak kararlarına uymaz. Kabul yerine ret, ret yerine kabul oyu verir. Dikkat edilirse, buradaki bağımsızlık gerçekte bir tepki davranışıdır ve parti başkanına karşı duyulan güvensizlikten kaynaklanmıştır.

Bağımsız ve Özgür Davranışlar

İnsanların bir bölümü özdeşleşerek kazandıkları davranış kalıplarını benimser, özümlerler. Kendilerine mal ederler. Bu davranış kalıpları o insanların tutumu olur. Onların bilinen, tanınan davranış özelliği durumuna gelir. Tutum, belirli bir uyaran karşısında insanın duygu, düşünce ve davranışlarına ilişkin bilgileri içerir, özetle, benimsenerek kazanılan davranış kalıplarının, bir anlamda toplumsal etkilere karşı insanlardaki bilgi birikimi olduğu söylenebilir.

Benimseyerek kazandığı bilgi birikimiyle, elde ettiği davranış kalıplarıyla topluma uyum sağlayan insanlar bağımsız davranabilirler. Ancak bu insanların bilişsel çatışmaya düşmemeleri için bağımsız davranabilecekleri, bilgi birikimlerini istedikleri gibi kullanabilecekleri özgür bir toplumsal ortama gereksinim vardır. Davranış kalıplarını benimsemiş, bağımsız davranmaya alışmış olan insanlar, toplumsal ortamda baskılar arttıkça, yasaklar çoğaldıkça, öteki insanlardan daha çok çatışma içine düşerler. Topluma uyumları daha çabuk bozulur. Uyumsuzluk davranışları daha sık görülür. Bu nedenle, korkutmaya, yıldırmaya, yasaklara dayalı baskı rejimlerinin egemen olduğu toplumlarda, bağımsız ve özgür davranmaya alışmış bilim adamları, ozanlar, sanatçılar, yazarlar en çok çatışma içine düşen ve zorlanan insanlar1 arasında yer alır.

Neden Özgürlükçü Demokratik Rejimler ?

Bu durum bireyin ve toplumun sağlıklı yaşaması ve gelişmesi için özgürlükçü demokratik rejimlerin bütün öteki rejimlerden daha güçlü ve üstün olduğunu göstermektedir. İnsanlar benimsediklerini, bildiklerini ancak bu rejimlerde özgürce ortaya koyabilir, neden başkalarından farklı davrandıklarını açıklayabilirler.

Kamu düzeni toplumda, ekonomik yapıyla temel toplumsal yapı arasındaki bağlantıyı, dengeyi, düzeni, uyumu sağlayan ilkelerin, kuralların tümüdür, özgürlükçü demokratik rejimlerde kamu düzenini toplumun erişkin bireylerinin özgür oylarıyla oluşan parlamento sağlar. Parlamento çıkardığı yasalar, yaptığı uygulamalarla bu düzeni kurar ve sürdürür, özgürlükçü demokratik rejimler dışında kalan rejimlerde kamu düzeni bir kişinin, grubun, kesimin, partinin etkinliğine, üstünlüğüne göre düzenlenir. Bu durum kamu düzeni adına düzensizlikler getirir.

Toplumsal Kaynaklı Zararlı Etken : Özgürlükleri Kısıtlama, Baskı Ve Yasaklar

özgürlükçü demokratik rejim olmazsa, önce ekonomik yapıyla temel toplumsal yapılar arasındaki iletişim-etkileşim bozulur. Bu yapılar arasında çatışma ve dengesizlik başlar. Kimi insan, grup, kesim ya da parti, ekonomik yapıdan daha çok pay almak, yararlanmak için temel toplumsal yapılardan birini ya da bir kaçını baskı, korku ve yasak aracı olarak kullanır. Geleneklerin, göreneklerin kısıtlayıcı yönlerini, dinin «günahlarını» vurgular. Yasalarda özgürlükler kısıtlanır, yasaklar artırılır.

Böyle bir toplumda insanların çoğunun ekonomik durumu bozulur. Temel toplumsal yapılarla çatışmaları, sürtüşmeleri şiddetlenir. Sözün kısası, bu tür toplumlarda toplumsal kaynaklı zararlı etkenlerin nicelik ve niteliği artar. Bu etkenler bireylerde zorlanma yaratır. Zorlanmaya karşı bireylerin davranışı, tepkisi kimi kez bireysel belirtilere ve yakınmalara, kimi kez toplumsal çalkantılara ve patlamalara yol açar.

Görülüyor ki, toplumun dengesini, düzenini koruma ve sürdürme yollarının, yöntemlerinin tümü olan politika ve bu politikayı uygulayanların dünya görüşü, ideolojisi, siyasal eğilimleri, toplumun ekonomik yapısını ve temel toplumsal kurumlan, yapılan etkiler. Bu yapılardaki dengenin, düzenin bozulması doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bireyin ruhsal-toplumsal dengesini, düzenini, uyumunu bozar. Toplumdaki ve bireydeki değişmelerin çakıştığı, kesiştiği noktalar, yerler, birey için toplumsal kaynaklı zararlı etken olarak kabul edilir.

Gergedanlaşmak ya da Gergedanlaşmamak

Eugene Ionesco’nun Gergedan adlı oyununda, toplumsal değişmenin birey üzerindeki etkisi en çarpıcı biçimde, simgesel olarak anlatılmaktadır. Romen asıllı olan Ionesco, Almanya’da nazizmin, İtalya’da faşizmin bireyde ve toplumda yaptığı değişmeyi, bu ideolojileri benimseyen insanların davranışlarını gözlemiş, bu ideolojilerin yol açtığı İkinci Dünya Savaşı felaketini yaşamıştır. Böylece bireyle toplum arasında çatışma yaratan nedenleri yakından izleme olanağı bulmuştur.

Oyunda toplumsal değişmenin birey üzerindeki etkisi «gergedan» ile simgelenmiştir. Birey alışageldiği, kullanageldiği davranış kalıplarını değiştirip toplumda etkin ve geçerli olanları benimsedikçe «gergedanlaşmaktadır». Ancak toplumun büyük çoğunluğu, gözle görülen bu değişmeyle ilgili «nasıl?», «neden?», «niçin?» sorularını sorup bunların cevabını aramaz. Bireyler bu büyük ve önemli değişmeyi açıklamaya yönelik çabalar yerine, ayrıntılar üzerinde vakit yitirir, kimin daha çok «gergedanlaştığı» nın dedikodusunu yapar, kimin Afrika, kimin Asya «gergedanı» olduğunu tartışırlar. Bu yüzeysel dedikodular ve tartışmalar sürüp giderken, bireyleri ve toplumu temelinden değiştiren «gergedanlaşma» akımı genişler, yayılır, bütün topluma egemen olur. Toplumun tüm kurumları, kuruluşları «gergedanların» eline geçer. Basın yayında «gergedanların» sesi duyulur, özetle, toplumun ortak amaçlarına, beklentilerine, değerlerine, duygularına, düşüncelerine, ilkelerine, ideallerine, ideolojilerine «gergedanlar» egemen olur. Toplumda «gergedanların» oluşturduğu davranış kalıpları etkinlik kazanır.

Oyunun kahramanı Berenger, gergedanlaşmaya karşı direnmek, karşı koymak ya da değişmenin yarattığı toplumsal ortama uymak arasında sürekli karar değiştirir. Karşı koymak, gergedanlaşmayla savaşmak, kendini ve başkalarını bu değişmeden korumak ister. Ancak nasıl karşı koyacağını, savaşacağını bilemez. Gergedanlaşma akımına uymak, bu akımın getirdiği davranış kalıplarını benimsemek ister, beceremez.

Toplumsal değişmenin getirdiği yeni davranış kalıpları karşısında bireyler, bir süre oyunun kahramanı Berenger gibi çatışma içine düşer, buna bağlı kaygı duyar ve zorlanırlar.

Bu oyunda işlenenin tersi bir «gergedanlaşma» da olabilir. Kimi insan da toplumdaki sağlıklı gelişme ve değişmeye karşı çıkarak «gergedan» gibi kalır.

Toplumsal Zorlanma ve Koşulları | Zorlanan İnsan – Prof.Dr. Özcan Köknel

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments