gümüş elçilerin mührüyle büyürken zaman
diliniz yoktu leylâkların lehçesiyle bize geldiniz
elleriniz vardı gözleriniz elif ile saf elem
kalbin kürsüsünde bekleyen şüpheydiniz
siyah harftendi esrârın soyundaki mürekkep
siyah sırrın kuşandığı sorulara indiniz
kapılar kapalıydı yollar tufan
kalbi delik bin aynadan geçtiniz
işte orada hüznün konakladığı vahada
ömrü ziyan bir ölüyü sevdiniz
güzeldiniz o ölüyü öptüğünüzden beri
siz ki ölümün kibar sularıyla gittiniz
son sözünüz kaldı bizde o saf kederiniz:
biz ölüm kadar ince olan sizdiniz!
Veysi ERDOĞAN