Gençliğin yağmuru yeni düşmüştü bıyıklarıma
vurdum kendimi yollara
Zulmüne şivan düşe yoksulluk
Dünyanın başkenti Sultanahmet
Anadolu’nun başkenti Sirkeci derler
bir kış günü akşamın alacasında indim Sirkeci’ye
dar bir sokak aralığında durdu otobüs
yüzlerce küçük dükkan camlarında bütün Anadolu
yüzlerce insan daha önce gördüğüm hiç görmediğim
emanetçiler: neyim var gençliğimden başka
bırakacak
taksiciler: hangi deftere yazmıştım gurbetliğin
adresini
oteller: yeni çıktım sılamdan bu gece yatmasam da
olur
yüzlerce uğultu kuşu içimde, yüreğim daralıyor
Ege Jet Balıkesir’e, İzmir’e hemen şimdi
Cesur Turizm yolda kalmazsın hemşerim Diyarbakır, Urfa
Dadaş Apollo 12’den hızlı Erzincan, Erzurum, Kars
dünya şampiyonu yolların kralı Gazanfer Ankara
soluğum buz tutmuş boğazımda renk değiştiriyor sesim
şaşırıp kalmışım avucumda mavisi küflenmiş bir gökyüzü
sigaraya yeni başlamış bir bulut katarı
içimde
sadece hüzün
Ne yapmalı nereye gitmeli başı bağlanmış bu akşam karanlığında
iş bulmak gerek, para tükendi tükenkecek
(Paran mı vardı mendiline düğümlediğin üç-beş
kuruştan başka)
umut tükendi tükenecek, sevinç aydınlık inanç tükendi
(zaten ne zaman tükenmemişlerdi)
mutluluk sevda ekmek tükenecek
tükendi tükeneceksılamın mazgallarını ışıklandıran
özlem
tükendi tükenecek yüreğimde ateşle yıkanmış
heyecan
ve bir uçurum
Sokağın ucunu döndüm, sesim parçalamak istiyor bu
uğultu ummanını
birden bir esinti, serinlik, sanki çiçeklerden bir yaz yağmuru
karşımda boynuma doladığımmendil kadar bir deniz
parkta el ele dolaşan çocuklar gibi gemiler
bıraksan 180 km hızla suyu yaracak kamyonlar otobüsler
nereden gelip nereye giderler
ben
nereye
bıraksa
kader
Rahmine şivan düşe gurbet
Akşam inmek üzere, bir simit alıp deniz kıyısına oturuyorum
bir sis yumağı ağır ağır dolanıyor Boğazın saçlarına
bir martını kanadında eriyor güneşin son parıltıları
okul yüzü mü gördüm
ne gelir elimden sanatım yoksa
Simit satmakla başlasam işe umudun alevi sönmesin diye
Yüzümde pus tutmuş sabah
köşebaşı rüzgar ayaz
simit satarım susamlı
poyraz renkli can kokulu
şafaklardan daha beyaz
hasretimden daha kara
simit satarım susamlı
buyur tanesi üç lira
bana kalan yirmibeş kuruş
anlamazım ne iştir bu
Sesime alevler çalan
sabahın karanlığından
mor akşam aydınlığına
simit satarım susamlı
nar kokulu can yoksulu
sermayesi gurbetliğim
simit satarım susamlı
buyur tanesi üç lira
bana kalan ter yorgunluk
anlamazım ne iştir bu
Ev kirası çıksın diye
üşümesin ayaklarım
gurbet harcı çıksın diye
şişmesin gözkapaklarım
emek rızkı çıksın diye
simit satarım susamlı
adı güzel serçe pulu
buyur tanesi üç lira
bana kalan kan yoksulluk
anlamazım ne iştir bu
Babamdan miras mı kaldı
ne gelir elimden sanatım yoksa
Defter satmakla başlasam işe aydınlığın sesi donmasın diye
Refik DURBAŞ