I
Bir çift Van sesi
Van’ın doğurgan sesi
Bin çift nar düşürülmüş gibi dalından
Bu onun sesi
Sessizce yağan karda nar sesi.
Su altında kanat çırpan üveyik
Her rengin başka rengi
Resmini kendi çizer
Düşünde kendini görür
Kıyılar onun itiş biçimi
Üveyiktir Van’da anmak anılmak
Üveyiktir sanrının üvey kardeşi.
Dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler
Suyu eşkiya soluğu
Akışı aralıksız nal sesi
İlk kulak verişte duymanın uzak
Çok derin içi
Dağ yollarında yalnız gezen çeşmeler.
Asurlu sert hüznü onun
Bizans gözleri
Yuvarlar beyaz taşlar
İçini açar bana
Açınca bana içini
Gündışı bir saattir, acı bir kış kavununda
Birikmiş gündüzlerdir
Ve gelen kimdir bilinmez
Oyunlarda ikinci
Oyunlarda üçüncü
Kişiler gibi
Söze pek karışmayan
Ya da
Çok eski bir haberci.
Kapamam gözlerimi, kapamam
Korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam
Yağarken yağan karda Doğu’nun
İşleyen ezik sesi
Yağarken yağan karda
Çekip gider haberci.
Eski bir manastır çanı
Akşamları suya döker süsünü
Su altından çıkan üveyik
O da
Yağmurda yıkar yüzünü
Dağ başlarında yalnız gezen ormanlar
Dağıtır kamyonlara sisinden sıyrılarak
Günlerdir boşluğunda tuttuğu hüznü
Ve hüzündür kendiliğinden
Han havlularında ağır ağır
Yem kesen atların yükü
Toplanan pazarlarda, kapanan dükkânlarda
Bütün gün ip satanların, bakır satanların
Doluşup cami çeşmelerine
El yıkarken çığırdıkları türkü
Ve Tatvan’a giden vapur bir de
Ekler bütün hüzünlere
Bir sabah bir Van hüznünün özgünlüğünü.
Sabah değilim, akşam değilim
Sunaklarda ipince
Belirsiz bir çiziğim
Yüreğim kanda parlar
Kan kadar yerde parlar
Toprakla iç içeyim
Biri kazıp bozmasa
Alıp gitmese beni
Batmadan yakalanmış çok eski bir güneşim
Öyleyim
Yeraltında gözleri kör mozayık
Yeraltında yalnız gezen parmaklar
Binlerce dibek konuşur
Binlerce dibek parlar
Koşar buğday tozuna su altındaki üveyik
Bir çift Van sesi
Doğan güneşle bu, batan güneşin sesi.
Kapamam gözlerimi, kapamam
Korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam.
II
Kış bitecek birazdan, kışa geç kalma
Böyle diyordu savat ustası Hasan
Gelirken az tütün getir
Bir dağ keçisi parçala
Tuz bas düşümde gördüğüm kana, tuz bas
Ne derdi güz ortalarında baban sana
Dokunma Van’a
Van köylüsü kendini çavlan gibi üretir
Göl gibi dokur
Ve beklemesini bilir, burkulur
Eğiktir şimdi boynu, sen de eğiksin
O kadarını anlarım
Ben bu savatları bunun için işlerim
Üç beş kuruşa satarım
Gözümün yeşili üstünde kalır
Balkır güz kırmızısı eğiminde
Üveyikler kalkar her bir nakışından
Durur belleğimde konuk sayılır
Senin olsun şu eski mavzer
Biri armağan ettiydi babama
Okşadı sevdi yıllarca onu
Bir gün hiç konuşmadan
Uzattı verdi bana
İşine yarar mı bilmem
Bildiğim bir şey varsa
Mavzerle denenmek ister dağlar
Hüzünle değil
Yık şapkanı arkaya
Bu da kundura
Çakal derisi bu da
Gerisi senin işin
Bir soru kendine sor, bir soru ona
Sakın sormadan vurma
Ölüm pusuda
Mahpusluk dersen
Pusuda
Ve yalnız kalma
Dün biri seni sordu, Van’a gelmiş
Görmek istemiş seni
Demek ki bir başka tutsak o da
Bir başka çekmiş
Bilirim acılar birbirine benzemez
Ama
Acılar nerde bütün, sen onu yokla
Çavlanı unutma, gölü unutma
Mavzerini ayarla
Hazır ol
Kış bitecek birazdan, kışa geç kalma.
III
Bir tarakla ya da bir iğneyle saçlarından
Tutturulmuş unutulmaya
Suçu vardı, ne miydi suçu
Suçları onların erkekleriyle
Yokluğu varlığa çevirmek suçu
Ve son kerteye gelmiş öfkenin cıvalanması
“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız
Ve şimdi olduğumuz yerde
Ve ayaktayız”
Diyorlar ki, elbette doğru
Kim katılmak istemez onlara
Kim duymak istemez böyle bir suçu
Ah Van’ın sarı rüzgârı
Taşları şarap koyusu
Akşamı kiremit tozu
Hoşap Kalesi
Bağdat Oteli
Sınır türküsü
Bana bir resmini ver arkadaş
Ve söyle
Neresinden bulurum şu İstanbul’u
Bulamam
Senin bakışın düzgün
Bizimki çatık
Ama anlaştık ya sen ona bak
Yolun düşerse gene uğra
Bizim gönlümüz kanmaz
Aşımız bitmez senin gibi konuğa
Üstelik daha bir pekişiriz
İşleriz yan yanyken başkalarına da
Tükenmez olur sevgimiz
İyi yolculuklar sana.
İyi geceler sana da
Oğlum motoru ısıt
İyi geceler Van
Yolumuz bir başka Van’a, Kars’a.
Edip CANSEVER