Çini bir kâsede bir Çin çayı içmekteydi.
Bir güzel yırtıcı kuş gözleri gördüm. Baktım
Som mücevher gibi kan kırmızı tırnaklarına.
Parlıyan taş, yaraşan dantele, her süs her renk…
Ve vücûdunda ipekten kumaşın câzibesi,
Önceden râyiha, en sonra bütün rûh oluyor.
Yine sevdâya kanatlansam azîz İstanbul!
Sende birçok geceler geçse tükenmez hazla…
Kapasam böylece ömrün bu güzel yaprağını.
Mâcerâ başlamak üzreydi. Düşündüm de dedim:
“Kalbimin tâkati yok, hem bu duyuş çok sürecek…
Mâcerâ başlamadan ben buradan ayrılayım.”