Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Kasım 25, 2024
No menu items!
Ana SayfaKadınKadın'a DairRosa Luxemburg ya da tam karşılığı ; Özgürlüğün Bedeli

Rosa Luxemburg ya da tam karşılığı ; Özgürlüğün Bedeli

Ailesine bağlılığı, önemli olmakla birlikte, çok özeldi; mektuplarında ki duygusal ifadeler son derece sadeydi. Pek suya sabuna dokunmayan Yahudi şakaları yapmaya, yer yer Yahudi ifadeleri kullanmaya istek duyardı. Ancak bilinçli bir Yahudi atmosferi onu hemen sinirlendirirdi. 1873′ te Rosa iki buçuk yaşındayken aile Varşova’ ya taşındı. Varşova’ ya gelmelerinin üzerinden çok geçmeden, ağır bir kalça hastalığı geçirdi ve tam bir yıl yatağa çakılı kaldı Rosa.

Henüz beş yaşına girmemiş olan bu kız çocuğu, hastalık dönemini kendi kendine okuma yazma öğrenerek değerlendirir.Hastalık kalçasında kalıcı bir problem yaratır ve yürüyüşünde aksaklık taşır yaşamı boyunca.

1884′ te on üç yaşındayken Varşova’ da ikinci sınıf bir kız lisesine girdi. Okula ağırlıkla Rus yöneticilerin çocukları kabul ediliyordu. O dönemde bütün ortaokulların uyguladığı kurallardan birisi, derslerin ve konuşmaların tamamen Rusça yapılması, çocukların kendi aralarında bile Lehçe konuşmalarına izin verilmemesiydi.

Proletariat partisi o sıralarda gücünün doruğundaydı; ağırlıkla büyük kentlere hapsolmuş bir aydın hareketiydi, ancak lise ve üniversite öğrencileri arasında büyük etkisi vardı.Rosa Luxemburg okulda ki birkaç yılında devrimci bir grupla ilişki kurmuştu. Darağaçlarında dört kişi can verdiğinde henüz on beş yaşındaydı. Son yılında siyasal bakımdan aktif, final sınavlarını üstün başarıyla veren genç kız, disipline gelmez yanıyla tanınıyordu artık.

İkinci Proletariat’ ın da yeni bir tutuklama dalgası ile zayıflatılması sonrasında, Polonya İşçiler Birliği yöneticileri yurt dışına gittiler. Rosa’ da bilinçli bir tercih ve ailesinin maddi desteği ile Zürih’ te genç bir mülteci öğrenci olarak yaşamına başladı. Marks ve Engels’ in yapıtlarıyla tanışması bu döneme denk gelir. Zürih Üniversite’ nde felsefe fakültesine kaydoldu ve matematik, doğa bilimleri derslerini takip etti. 1892′ de Hukuk Fakültesine geçti. Rosa’ nın üniversitede yaptıklarına dair çok az şey bilinir. Rosa’ nın yaşamı kuşkusuz üniversite ile sınırlı değildi. Gelecekteki PSP’ yi oluşturan gruplardan biri olan Proletariat üyesi olarak çeşitli tanıdıklarla, mülteci sosyalizminin çalışmalarına katılacaktı. İsviçre o günlerde Rus devrimci Marksizminin en önemli merkeziydi.

1892′ de Vilna ve Varşova’ daki 1 Mayıs toplantılarında yapılan konuşmaların derlemesini, kendi önsözüyle Lehçe olarak yayımladı. ( Rosa’ nın bilinen ilk yayını ) Birleşik Polonya Sosyalist Partisi ( PSP ) 1892 sonunda kurulduğunda, bütün mülteci gruplar ona katıldı.Sprawa Robotnicza ( İşçi Davası ) küçük bir genç ve ateşli Polonyalı bir grubun eseri olarak 1893′ te yayın hayatına başladı. Rosa , R. Kruzsynska takma adını kullanarak gazetenin editörlüğünü üstlendi. Ancak PSP liderlerinden gazeteye destek verilmiyordu. Gazetenin çıkarılış tarihi raslantı değildi. Sosyalist Enternasyonel’ in Üçüncü Kongresi Zürih’ te yapılacaktı. Gazete ile ilişkili grup kongrede Polonya delegasyonunun bir parçası olarak temsil hakkı istemişti. Rosa’ nın katıldığı toplantıda kongrede temsil hakkına aleyhte oy kullanıldı. Ancak dostu Marchlewski toplantı da kaldı ve kimse onun vekilliğine itiraz etmedi. Daha sonra Proletariat’ ın devamı olarak kendini gören SDKP’ nin çekirdeğini oluşturdu Rosa Luxemburg, Leo Jogies, Julian Marchlewski ve Adolf Warszawski…

1918′ de Polonya Komünist Partisi’ nin fiilen kuruluşuna kadar, bu dört kişi ana politikaları belirliyor ve sürekliliği sağlıyorlardı.1895′ te gazetenin himayesinde yeni bir takma isimle Rosa’ nın ilk kitapçığı basıldı. Bu kitapçık Rosa’ nın ulusal sorunla ilgili ilk bütünlüklü açıklamasıydı. Polonya milliyetçiliğinin vurgulanması çalışan sınıfları yoğun ve saf sosyalizm anlayışından mutlaka uzaklaştırırdı.Sonuçta sosyalistlerin milliyetçi özlemlere kapıyı açması onları siyasal açıdan güçsüz bir burjuvaziye umutsuzca zincirlenmekten öteye geçemezdi. Rosa’ nın bu sorun üzerine Liebknecht’ ten Lenin’ e kadar önem taşıyan her sosyalistle zaman zaman ayrı düşmekteki isteği, bu konuya yoğunlaşmasının inancı üzerine eklenen korku ile açıklanmaktadır. Rosa’ nın daha sonra ki yıllarda bir çok gazetede yazdığı yazılara şiddetle cevap vermeyi görev edinen kalabalık bir sosyalist topluluğu oluşturacaktı.

Özellikle ” İktidar Yolu ” ve ” Kitle Grevi ” kitapçığının başına gelenler, Kautsky’ den Bebel’ e kadar sosyalist kişilikle eleştirilen bir odak haline gelmişti.

ALMANYA’ DA HAPİS RUSYA’ DA DEVRİM

Rosa Wronke’ de hapishanede Ekim 1916′ dan Temmuz 1917′ e kadar kaldı. Rusçaya olan ilgisi sonucu hapislik süresince çeviriler yaptı. Dostları ile yazıştı, makaleler yazmaya devam etti. Temmuz 1917′ de Alman güvenlik idaresinin çarkları Wronke’ deki kaleden Breslau’ nun kent hapishanesine sevk ettirdi. Ayrıca Rosa’ nın sağlığı iyice bozulmuştu. Midesinde ki rahatsızlıktan dolayı zamanının büyük bölümünü fiilen yatakta geçiriyordu.
Rosa Luxemburg Rus devrimiyle ilgili eleştirilerini bir kitapçık biçiminde yayınlama niyetini açıklamıştı. Eylül 1918 tarihli Spartakus mektubunda uzun sessizlik dönemini kırdı ve Bolşeviklerin keskin bir eleştirisini yayınladı. Brest- Litovsk anlaşmasının protokollerine daha ağır saldıran bir makale yazdı, bu kez Levi ve Meyer basmamayı kararlaştırdılar.

Alman devrimi ve Rus devrimine yaklaşımları açısından, ayrıca bugün itibariyle bir kadın devrimci, yazar olarak Rosa Luxemburg ölümünün 85. yıldönümünde hala aramızda.

15 Ocak 1919′ da hem Karl Liebnecht, hem de Rosa Luxemburg Almanya’ da tutuklandılar ve aynı akşam öldürüldüler. Rosa’ nın etkisi Marksizmin resmi sınırlarını aşan ve Avrupa Devrimleri Tarihi açısından çalışmaları ve yaşamıyla bugün içinde iyi bir örnek oluşturmaktadır.

Onur Yılmaz

Rosa Luxemburg’un Lenin’e karşı tutumu üzerine bir cevap

David North
16 Ocak 2006

İngilizce’den çeviri (5 Aralık 2002)

Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne 2002 yılının sonlarına doğru Rosa Luxemburg’un Lenin’e karşı tutumunu ele alan bir okur mektubu geldi. Aşağıda DSWS Yazı Kurulu başkanı David North tarafından bu mektuba verilmiş olan cevabı bulacaksınız.

Sevgili okur,

Rosa Luxemburg ile Lenin arasındaki 20 yıllık zengin ve karmaşık ilişki basit kategorizasyonlara indirgenmemelidir. Bu büyük devrimci teorisyenlerin her ikisi de I. Dünya Savaşı’na giden yıllarda Avrupa Sosyal Demokrasisinin sol kanadında yer aldılar ve oportünizmin kararlı bir karşıtı oldular. Aralarında yaşanan anlaşmazlıklar büyük ölçüde içersinde faaliyet gösterdikleri siyasi çevrelerde karşılaştıkları özgül sorunların doğası tarafından koşullandırıldı.

Örneğin, Luxemburg’un Lenin’in güçlü merkezi parti önderliğine yaptığı vurguya duyduğu güvensizlik kısmen kendisinin Alman SPD’sinin boğucu bürokratik yapısı ile yaşadığı keskin çelişkileri yansıtıyordu. Benzer bir biçimde, ulusal sorun konusunda aralarındaki düşünce farklılıkları, kısmen, nesnel koşulların zorlaması ile bu soruna farklı perspektiflerden yaklaşmak zorunda kalmalarından kaynaklanıyordu. Çarlık Rusyasında, “ulusların hapishanesinde” bir işçi partisi kurmaya çalışmakta olan Lenin, Marksist hareket ile burjuva liberal Kadet Partisi’nin Büyük Rus şovenizmi arasında aşılmaz bir uçurum oluşturmanın gerekli olduğunu düşündü. Luxemburg, Polonya Sosyal Demokrasisinin önde gelen bir teorisyeni olmak sıfatıyla, milliyetçi Pilsudki hareketinin küçük burjuva sahte sosyalistlerine karşı amansız bir kavga vermek zorundaydı.

Bütün bu söylenenler, bu anlaşmazlıkların yalnızca konjonktürel karakterde olduğu, sadece taktik düşünceler tarafından belirlendiği anlamına gelmez. Pek çok burjuva milliyetçi hareketin “kurtuluşcu” iddialarını bütünüyle itibarsız hale getiren yirminci yüzyılın tarihsel deneyimi Luxemburg’un kendi kaderini tayin hakkı talebine yönelik eleştirisini onaylama eğilimi gösteriyor. Ancak aralarındaki parti örgütlenmesi üzerine yaşanan anlaşmazlık, uluslararası sosyalist harekette oportünizme karşı daha geniş çaplı mücadelenin bağlamında ele alındığında, Lenin’in yeni bir tür parti inşa etme mücadelesi tarihsel açıdan en büyük boyutlu siyasi ve düşünsel kazanımdır. Lenin 1903 ile 1914 yılları arasındaki dönemde, devrimci bir partinin ancak revizyonizme karşı uzlaşmaz bir mücadele temelinde geliştirilebileceğini Luxemburg ve Trotskiy de dahil olmak üzere, diğer başka herkesten çok daha berrak bir biçimde gördü. Lenin parti örgütlenmesi sorunlarının bu temel mücadele bağlamında anlaşılması gerektiğini ısrarla vurguladı. Leninist “merkeziyetçilik” işçi hareketi içinde oportünizmin etkisine karşı verilen kavganın bir ifadesiydi.

Luxemburg’un Rus Devrimine yönelik eleştirisine gelince, bu mükemmel broşürün Ekim Devrimi’ne koşulsuz destek veren bir görüş açısıyla yazılmış olduğu asla unutulmamalıdır. Luxemburg, Lenin ve Trotskiy’in “hatalarının,” İkinci Enternasyonal’in ve Alman Sosyal Demokrasisinin ihanetlerinin bir sonucu olarak Bolşevik Partisi’nin karşı karşıya kaldığı çok güç koşullardan kaynaklandığını vurgular.

Bolşevik politikaların ve eylemlerin belirli yönlerine yöneltmiş olduğu eleştirilere karşın Luxemburg, Lenin’in ve Trotskiy’in çalışmasına çok büyük bir hayranlık duyduğu konusunda şüpheye yer bırakmaz.

Luxemburg şöyle yazdı: “Bolşevikler, gerçek bir devrimci bir partinin tarihsel olanakların sunduğu sınırlar içinde yapabileceği katkıyı her şeyiyle yapabileceklerini gösterdiler. Onlardan mucizeler yaratmaları beklenmiyor. Savaş tarafından tüketilmiş, emperyalizm tarafından boğazlanmış, uluslararası proletarya tarafından ihanete uğramış, yalıtılmış bir ülkede, örnek ve kusursuz bir proleter devrimi bir mucize olurdu.

“Önemli olan, Bolşeviklerin politikalarında temel olanla olmayanı, özsel olanla kazara ortaya çıkan sivrilikleri ayırt edebilmektir. Bütün dünyada belirleyici nihai mücadelelerle yüz yüze olduğumuz bu dönemde, sosyalizmin en büyük sorunu zamanımızın en yakıcı sorunu haline geldi ve hâlâ da öyle olmaya devam ediyor. Bu sorun, şu ya da bu ikincil taktik sorunlardan biri değil, fakat proletaryanın eyleme geçme kapasitesiyle, eylem gücüyle, sosyalist iktidarı gerçekleştirme iradesiyle ilgilidir. Bu bakımdan, Lenin ve Trotskiy ve arkadaşları dünya proletaryasına bir örnek oluşturarak ilk olarak öne çıkanlar oldular; onlar şu ana kadar hâlâ Hutten’la birlikte şu şekilde haykırabilecek olan biricik örnek olmaya devam ediyorlar: ‘Ben buna cüret ettim!’

“Bolşevik siyasette temel ve kalıcı olan budur. Bu anlamda Bolşevikler siyasal iktidarı feth etmek, sosyalizmin gerçekleştirilmesini pratik bir sorun olarak koymak ve bütün dünyada emekle sermaye arasındaki hesabın görülmesi davasını ilerletmek yoluyla uluslararası proletaryanın başını çekerek ölümsüz bir tarihsel hizmette bulundular. Rusya’da sorun sadece ortaya konabilirdi. Rusya’da çözülemezdi. Ve bu anlamda gelecek her yerde ‘Bolşevizme’ aittir.”

Son olarak bir tavsiye: Lenin, Trotskiy ve Luxemburg sunaklarında tapınmamız gereken tanrılar değildirler. Onlar sahip oldukları bütün dehaya karşın hata yapabilen insanlardı. Sosyalist hareketin tarihsel mirasına duyulan güven, Lenin ve Trotskiy ya da konumuz bağlamında Luxemburg’un almış oldukları her kararın doğruluğuna kesin bir inanç duyulmasını gerektirmez.

Saygılarımla,

David North

DSWS Yazı Kurulu adına

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments