Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Kasım 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaFilm SinemaYedinci SanatMüthiş sinema zekası ve sınır tanımayan aktörlük yeteneği | Charlie Chaplin

Müthiş sinema zekası ve sınır tanımayan aktörlük yeteneği | Charlie Chaplin

Ünlü sanatçı Charlie Chaplin ve ünlü bilim adamı Einstein buluşuyor. Sohbet sırasında Einstein , Chapline itiraf ediyor: Sizi kıskanıyorum. Dünyanın bütün insanları sizin sanatınızı anlıyor ve size hayran.Chaplin itiraz etmiyor: Doğru, ama asıl sizi kıskanmak gerekir; sizi kimse anlamadığı halde herkes size hayran, karşılığını veriyor.

Charlie Chaplin in sessiz sinemaya veda ettiği film olan Modern Zamanlar, kapitalizmin giderek gelişmesiyle birlikte, insan doğasında belirmeye başlayan tektipleşme ve makineleşme unsurlarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bantlarda ve dev makineler arasında çalışan insanların, sistemin işlemesi adına birer makine parçası haline gelmesi, filmin ana temasını oluşturur. Üretim ilişkilerinin toplumsal düzenin şekillenmesinde belirleyici bir etmen olduğunu gözler önüne seren film, “modern çağın” insan hayatına ve gündelik yaşamın gereklerine nasıl hakimiyet kurabildiğini tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. İşte tam da bunun için hayatın, bir başka deyişle sistemin idamesi söz konusu olduğunda baskı kaçınılmaz oluyor.

Modern Zamanlar filminin açılış sahnesinde gördüğümüz kocaman bir saat kapitalizmin hız ve teknoloji kavramlarına bir gönderme yapmaktadır. Ardından ağıllarına giden bir koyun sürüsünün görülmesi, her gün sermayeyi daha da beslemek adına bilinçsizce fabrikaya giden ve bir makine gibi çalışan işçileri yansıtmaktadır. Fabrikanın genel müdürü, George Orwell’ın “1984” adlı romanında yer alan Büyük Birader’le önemli ölçüde benzerlik göstermektedir. Sonuçta kapitalizmin kurumları ve onun uşakları her yerde aynı niteliği taşımaktadır. Daha sonra televizyonunu açıp emirler yağdıran müdürden en çok nasibini alan da serseri kahramanımız Şarlo’dur. Şarlo sisteme kanalize olmaya direnen emekçi halkın sembolüdür. İşçilerin köle gibi çalıştığı ve sürekli aynı işi yaptığı fabrikada Şarlo en sonunda aklını kaçırır. Bu düzen onu fabrikaya, akıl hastanesine, hapishaneye kapar. Sistem onun özgürlüğünü elinden alır ama umudunu, insanlığını elinden alamaz. Bu film Charlie Chaplin’in sınıf mücadelesini birçok yönüyle incelediği ve kapitalizmin kurumlarıyla alay ettiği Chaplin filmlerinin köşe taşlarından biridir.

Charlie Chaplin’in 1940 yılında çektiği Büyük Diktatör adlı filmi de Modern Zamanlar gibi bir klasiktir. Film de Alman faşizmi ve Hitler üzerine keskin eleştiriler vardır.1947’de çektiği Monsieur Verdoux filmindeki sapık kadın katili rolüyle Charlie Chaplin hiç de alışık olmadığımız rollere bürünür. Monsieur Verdaux’daki karakterlerden birinin, henüz doğmamış olanların onları neyin beklediğini bilmeleri halinde, yaşayanların ölülerden kaçtığı gibi doğmaktan kaçacağını söylemesi, Chaplin in kapitalizme duyduğu öfkenin işaretidir. Büyük Diktatör filmi de yoğun siyasal içeriği ve verdiği insancıl mesajlar açısından Charlie Chaplin’in en dikkat çeken filmlerinden biridir.

Chaplin’in hareketli geçen özel hayatı hakkında gazetelerde bir sürü yalan haber basıldı, filmleri sansürlendi. CIA tarafından takip edildi. Bundan sonra çektiği New York’ta Bir Kral filmiyle Amerikan yaşam tarzını, tüketim kültürünü eleştirmeye devam etti. Uzun ve üretken bir yaşamın ardından, 1977’de İsviçre’de öldü.
Onun filmleri hayranlıkla izlenecek cinstendi. Müthiş sinema zekası ve sınır tanımayan aktörlük yeteneği bize koca kalın kitapların anlatamadığını bir süre sessizliğin diliyle, daha sonra da sözcüklerle ifade etti. Charlie Chaplin’le ilgili anlatılan bir hikayeye göre : “Bir gün Charlie Chaplin film setinde çalışmaktadır. Soyunma odasında otururken içeri çalışanlarından biri girer ve Chaplin’e annesinin öldüğünü söyler. Bunun üzerine Chaplin çok kötü olur ve o anda soyunma odasının büyük aynasına dönerek yüz ifadesine bakar. O anki hissettiklerinin yüzüne, gözlerine nasıl yansıdığını arayan bu büyük sanatçıyla ilgili anlatılan bu hikaye doğru mudur değil midir bilmiyoruz ama gerçek sanatçının nasıl olduğu hakkında minicik de olsa bir fikir verir.”
Bu küçük adam gelecek yüzyılda da sinema denince akla gelen ilk figür ve anılan ilk sanatçı olma onurunu taşıyacak. Bu noktada Charlie Chaplin’i kapitalizmin eleştirisine yaptığı katkıları da göz ardı etmeden Büyük Diktatör filminde ki final konuşmasıyla anıyoruz:

“Beni duyma olanağı bulanlara diyorum ki: Umutsuzluğa düşmeyin! Üstümüze çöken bela, vahşi bir istihanın ve insanlığın gelişmesinden korkanların duydukları acıların bir sonucudur sadece…”

“İnsanlığın kini geçecek, diktatörler yok olup gidecektir. Halktan zorla aldıkları iktidar yine halkın eline geçecektir. Ve insanlar ölmeyi bildikleri sürece, özgürlük yok olmayacaktır…”

“Askerler, bu vahşi adamlara adamayın kendinizi… Sizi hor görüyor, size köle gözüyle bakıyor, hayatınızla oynuyorlar. Davranışlarınıza, düşüncelerinize, duygularınıza hükmetmeye kalkıyorlar…”

“Sizi hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp, aç bırakıp topun ağzına sürüyorlar. Doğaya aykırı olan bu adamlara teslim etmeyin kendinizi. Bu makine gibi duygusuz, makineleşmiş adamlara! Sizler birer hayvan değilsiniz!”
“Yüreğinizde insan sevgisi taşıyorsunuz! Nefrete kapılmayın. Ancak sevilmeyen kişiler nefret eder. Sevilmeyenler ve anormal olanlar… Askerler, kölelik uğruna dövüşmeyin. Özgürlük için dövüşün!”

“Kamera arkasına geçen herkes, bir insan yüzü çekebilir. Bense oyunculuğa düşkünüm, kameranın oyuncudan rol çalmasını istemem. Hem kamera çalışırken düşünmeye fazla zamanınız yoktur. Doğallık, komedinin en büyük şartıdır. Ben realizme kayıtsız şartsız inanıyorum. Komedi gerçek ve hayata uygun olmalıdır. Gerçek şeyler insanlara, grotesk kurgulardan çok daha fazla hitap eder. İşte bu yüzden, benim komedim gerçek hayattır. Bir filme başladığımda, olay örgüsünü zihnimde taşısam bile kameranın önüne nasıl hareket edeceğime dair en ufak bir fikir oluşturmadan çıkarım. Kendi kendime “ben, canlandırdığım karakterim” diye telkinde bulunurum. Doğaçlama oyunculuk gerçeği onda dokuz tutturur, çalışılmış oyunculuksa aynı oranda ıskalar…”

Biyografi

Charlie Chaplin (d. 16 Nisan 1889 – 25 Aralık 1977), İngiliz sinema yönetmeni, oyuncu ve yazar. Asıl adı Charles Spencer Chaplin olmakla beraber, yarattığı “Şarlo” (Charlot) karakteri ile özdeşleşti ve öyle anıldı.

Londra’nın fakir bölgelerinden birinde doğup büyüyen Chaplin, 1913′ te gittiği ABD’de sinemaya başlamıştı. 1914’teki ilk filmi Making A Living ‘in ardından çekilen Kid Auto Races in Venice filminde bol pantolonlu, melon şapkalı, büyük ayakkabılı, sürekli bastonunu çeviren ve sakar hareketleri ile gülünç mizansenler oluşturan “Şarlo” tiplemesini yarattı. Takip eden yıllar içinde aralarında The Immigrant (1917), The Adventurer (1917) gibi ünlü filmlerinin de bulunduğu altmıştan fazla kısa filmde oynayarak yeni gelişmekte olan sinemanın da etkisiyle dünya çapında görülmemiş bir üne kavuştu. 1918 yılında çektiği A Dog’s Life filmi ile uzun metrajlı filmlere de başlayan Chaplin, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte kurdukları United Artists film şirketinin ortağı olduktan sonra Altına Hücum, Şehir Işıkları, Büyük Diktatör, Asri Zamanlar, Sirk ve Sahne Işıkları gibi başyapıtlara imza attı.

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir. Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.

Yarattığı ‘modern palyaço’ Şarlo ile dünya üzerinde filmlerinin gösterildiği her ülkede insanların hayranlığını toplamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlığını reddetmesi sebebiyle bu ülkede kendisine yönelik olarak başlatılan karalama kampanyası; kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası, The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle sözde bir başarıya ulaştı ve Chaplin’in ABD’ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre’ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü’nü almak için yıllar sonra ABD’ye geri döndü. Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.

İlk Yılları

Charles Chaplin(Şarlo), 16 Nisan 1889’da Londra’nın fakir semtlerinden biri olan East Lane, Walworth’ ta doğdu. Charlie’nin henüz o üç yaşına bile gelmeden ayrılan annesi ve babası müzikhollerde ve çeşitli tiyatrolarda çalışan profesyonel sanatçılardı.Sahne adı Lily Harley olan annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill (1865-1928) profesyonel olarak ilk sahneye çıkışını 19 yaşında yapmıştı. Annesi ve -başka babadan doğma- kardeşi Sydney Chaplin ile birlikte Londra’nın fakir semtlerinde çeşitli evlerde büyüyen Chaplin’ in yaşamı, ruhsal dengesizlikler yaşayan annesinin durumunun kötüye gitmesi ile zorlaştı. Anne Hannah, 1894’teki bir sahne performansı sırasında sesini kaybetmiş ve hemen ardından yaşadığı ekonomik zorlukların da etkisiyle psikolojik sorunları hız kazanmıştı. Onun bir rehabilitasyon merkezine yatırılmasının ardından çocukları Charlie ve Sydney, metresiyle birlikte yaşayan babaları Charles Chaplin Sr. ‘nin yanına yollandı. Charlie ve Sydney bu dönemde dönemde Kennington Road School’ a gönderildiler. Charles Chaplin Sr, henüz 37 yaşındayken üstesinden gelemediği alkolizm nedeniyle, oğlu Charlie on iki yaşındayken, hayatını kaybedecekti.

Rehabilitasyon merkezinden çıktıktan kısa bir süre sonra Hannah’ nın hastalığı yeniden nüksedince çocuklar bu sefer genel olarak workhouse olarak adlandırılan ve oldukça kötü koşulları ile bilinen bakımevlerinden birine yollandılar. Londra’nın doğusundaki Lambert adlı bölgede bulunan bu bakımevindeki günler annesi ve kardeşinden ayrı kalan ve yaşı bir hayli küçük olan Charlie için hayli güç geçmişti. Chaplin’ in Walworth ve Lambert’te geçirdiği bu yoksulluk günleri onda derin izler bırakacak ve ileriki yıllarda filmlerinde seçtiği mekan ve konularda sık sık kendini gösterecekti.

Sydney ve Charlie daha sonra aileden gelme yetenek ve alışkanlığın da etkisiyle tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başladılar. Chaplin ciddi anlamdaki ilk sahne tecrübesini The Eight Lancashire Lads adlı grupta çalışırken yaşadı.

Hannah çocukları tarafından ABD’ye getirildikten yedi yıl sonra 1928’de Hollywood’da yaşamını yitirdi. Babaları farklı olan Charlie ve Sydney’in, anneleri Hannah üzerinden 1901 doğumlu Wheeler Dryden adlı bir kardeşleri daha vardı. Dryden, annesinin ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle babası tarafından Hannah’ dan uzak tutulmuş ve Kanada’da yetiştirilmişti. 1920 ortalarında annesini görmek için ABD’ye giden Dryden, daha sonraları kardeşleri ile film projelerinde çalışmış ve Chaplin’in asistanlığını yapmıştır.

Amerika günleri

Sydney Chaplin’in 1906’da dönemin ünlü Fred Karno kumpanyasına katılmasının ardından Chaplin de, 1908’de onu izleyerek bu topluluğa katılmayı başardı. Chaplin gezici Karno kumpanyası ile 1910 – 1912 arasında ABD’ye turneye çıktı. İngiltere’ye dönüşünden sadece beş ay sonra yine Karno ile birlikte 2 Ekim 1912’de yeniden ABD’ye gitti. Bu seferki turda, daha sonra Laurel ve Hardy ikilisinden Stan Laurel’i canlandıracak olan Arthur Stanley Jefferson ile birlikte çalıştı ve aynı odayı paylaştı. Bir süre sonra Stan Laurel İngiltere’ye dönerken, Chaplin ABD’de kaldı ve Karno ile turneye devam etti. 1913’teki bir gösteri sırasında Mack Sennett’ ın dikkatini çekince onun sahibi olduğu Keystone Stüdyoları ile bir anlaşma yaparak onun ekibine katıldı. Böylece 2 Şubat 1914′ te Henry Lehrman yönetmenliğinde sessiz bir film olan Making a Living adlı tek makaralık filmde rol alarak yeteneğini tam anlamıyla gösterebileceği sinemaya adım atmış oluyordu. Chaplin; iddalı tavırları ve bir İngiliz olmasından kaynaklanan yabancılığı ve bağımsız karakteri nedeniyle başta Mack Sennett tarafından şüpheyle karşılansa da  kısa süre içinde yeteneğini kanıtlayıp yerini sağlamlaştırdı. Keystone ile birlikte çalıştığı bir yıl boyunca 35 filmde rol alan Chaplin hızla ünlü oldu.

Chaplin 1916’da Mutual film şirketiyle (Mutual Film Corporation) bir seri komedi yapımı için anlaştı. On sekiz aylık süreçte on iki film ürettiği bu dönemde yaptığı filmler, sinemanın en etkili komedi filmleri arasında yerini almıştır. Chaplin daha sonra Mutual ile geçirdiği dönemin kariyerindeki en mutlu dönem olduğunu söylemiştir.

1918’de Mutual ile anlaşmalarının sona ermesi üzerine Chaplin kendi film şirketini kurdu. Kendi şirketiyle çektiği filmlerden bazıları şunlardır: A Dog’s Life (1918), Pay Day (1922), Shoulder Arms (1918), The Pilgrim (1923), The Kid (1921), A Woman of Paris (1923), The Gold Rush (1925), ve The Circus (1928).

Sesli film döneminden sonra kendisinin en büyük filmi kabul edilen City Lights (Şehir Işıkları) (1931) filmini yaptı.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments