Kurucularının (Mirza Metin, Berfin Zenderlioğlu) “Teatra Jiyana Nû” ve “Seyr-î Mesel” gibi kürt tiyatrosunun önemli gruplarında uzun zaman çalışığı DestAr Tiyatro 2008 yılı Ekim ayında yola koyuldu. Gelişim, oluşum dönemindeki kürt tiyatrosuna böylece yeni bir soluk daha katılmış oldu. DestAr Tiyatro bugüne kadar Qeşmeren Apoleti (Apoletli Soytarılar) , Kevir, Reşe Şeve ( karabasan) gibi oyunları sahneledi. Son olarak bizim de burada değineceğimiz Cerb (deney) ile izleyici karşısına geçtiler.
Destar Tiyatro’nun Cerb (deney) adlı oyunu sözel dilden yalıtılmış yalnız kendi bedeniyle birbirleriyle ilişki kuran bir grup insanın yaşantısını sunar. Bir yere kapatılan, gözetim altındaki bu kişiler önce normal insani boyutlarda bir iletişim içindeyken zamanla düşmanlaşmaya, birbirlerini baskı altında tutmaya, ezmeye başlarlar. Koşullarının yarattığı baskı ve zorlama içlerinde var olan rekabet duygusunun, iktidar kurma isteminin ve şiddetin uyanmasına neden olur.Bir kurgu olan “insan olma” hali geçerliliğini yitirir. Uygun durum ve zeminde bedenin içine hapsedilmiş hayvan gün ışığına çıkar. Bu noktadan sonra eylemin yönü vahşete doğru ilerler. Aklın devre dışı kalışının doğal bir sonucu olur bu.
Cerb’in içindekileri alana taşıyan, mekana hapseden kendi gölgeleridir. Gölgeleri hep onları izler. Oyundaki bu olgu temel bir öneme sahip. Jung’un gölge kavramı çerçevesinde baktığımızda oyunun alt metni daha görünürlük kazanır. Jung gölgeyi insanın karanlık yüzü olarak görür. İnsanın kişisel bilinçdışı alanındaki diğer yüzüdür. Gölge yıkıcıdır. “Bir inşa olarak insan”ın dışında yaşam sürer. Gölge içimizdeki şeytandır. Toplumsal alanda insanlık dışı olarak etiketlendirilmiş tüm vahşi, sadistçe duygulardır. İnsan, gölgesini normal koşullarda bastırır. Başka türlü topluluk olarak yaşaması mümkün olamaz. Ancak Cerb’te olduğu gibi yaşam koşulları değiştirildiğinde insan oluş kimliği bir yana itilir ve öteki yüz açığa çıkmakta gecikmez. Oyunun bu anlatısı insan kavramının da sorgulanmasıdır. İnsanın tüm o hümanist tanımlamalarının yanında birde karanlık yanının olduğu ifade edilir.
Başka bir açıdan bakıldığında Cerb içinde birbirlerine şiddet uygulayan kişiler, aynı acımasız oyunun içine sürüklenmiş birbirinden yaşayışları itibariyle farkları olmayan, mağdurlukta eşit insanlardır. Nasıl ki aynı topraklarda benzer sorunlar içinde acı çeken insanların onlara bu sıkıntıları yaşatan egemenler yerine kendi kardeşine yumruk sallaması, ona diş bilemesi gibi, Cerb içindeki bu insanlarda hakikate karşı körlükleri yüzünden kendinden farklı olmayanı düşmanı olarak görür.
Cerb felsefi ve politik temelleriyle bize içinde yaşadığımız insanı başka bir pencereden sunuyor. Söz ile kurulmuş tüm o modern insanın karanlık yönüne, dilin dışına çıkarak, ışık tutmaya çalışıyor.