Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cumartesi, Kasım 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaKitapcaKitap TanıtımDevrim Taciri Parvus Efendi | Ali Mert

Devrim Taciri Parvus Efendi | Ali Mert

2. Enternasyonal’in öne çıkan yazarı Parvus, 1917 Devrimi sırasında istenmedi. Devrimci teşkilat kurma çabasında olan tüccar Parvus, Fouche ile ‘çağrılmayan Yakup’ arasında bir yerlerde duran bir kişilikti…

Tüm has biyografi (ve edebiyat) meraklılarının bildiği gibi, Stefan Zweig’ın biyografilerini okumak, tarihsel kişiliklerin ‘yeniden kurulması’ anlamında, yaşamsal ayrıntılar ortaya dökülürken onları tetikleyen olayların ve dönemlerin derinliğine kavranması anlamında, insan psikolojisinin en kırılgan anlarının yakalanması anlamında ve ‘anlamların yeni anlamlar doğurması anlamı’nda çok büyük bir zenginliktir. Daha çok Tolstoy, Dickens gibi edebi portrelere yönelmiştir ama Macellan ve Casanova gibi farklı maceraların peşindekiler, Freud ve Mesmer gibi insan ruhunu onarmayı deneyenler ve Fouche gibi devrim sahnesinin yanar döner karakterleri, Zweig’ın yazarak yeniden canlandırdığı tarihsel kişiliklerdir.

Bizi heyecanlandıran hemen her biyografiyi ‘keşke Zweig yazsaymış’ diye okuma rahatsızlığımızı bir kenara bırakabildiğimizde, özellikle siyasi portreler gündeme geldiğinde, edebiyatçıların yanı sıra tarihçilere de yönelebiliriz. Edward H. Carr ve Eric Hobsbawm gibi büyük tarihçi ve yazarlar en çok bilinenlerdir.

 

Parvus biyografisini kaleme alan, İngiliz ve Alman iki tarihçi Winfried B. Scharlau ile Zybnek A. Zeman’ı ise daha önce duymamıştım, şimdi bu isimlerin yanına eklenebilir diye düşünmekteyim. Çok kapsamlı ve yıllara yayılan bir araştırmanın ürünü olan, yazarlarını ve danıştıkları geniş bir kesimi zorlu yazım sürecinde neredeyse birer Parvusist’e dönüştüren Freibeuter der Revolution adlı çalışma, Türkçede -sanırım biraz da satış kaygılarıyla – ‘İttihat ve Terakki’nin Bolşevik Teorisyeni’ üstbaşlığıyla, Devrim Taciri adıyla, Süheyla Kaya’nın çevirisiyle, Kalkedon Yayınları tarafından yayınlandı.
Böylece, ülkemizde çok bilinmeyen, yakın dünya tarihinde de gölgede kalan tarihsel bir karakter olan Parvus’u (gerçek adıyla Dr. Alexander Helphand’ı), Troçki’nin ‘sürekli devrim’ düşüncesinin esin kaynağını, Radek’e göre ‘2. Enternasyonal döneminin en çok öne çıkan yazarı’nı; 1890-1920 döneminin önemli tarihsel olaylarıyla, Rusya ve Almanya tarihinin bilinmeyenleriyle, özellikle de 1917 öncesinde Bolşeviklere yapılan para yardımının örtülü mekanizmalarıyla, siyaset ve ticaret birbirine karışınca olabileceklerin etkili bir anlatımıyla öğrenebilmek için karşımıza eşsiz bir fırsat çıktı.
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında, Rus ihtilalcilerin hem kendi ülkelerinde hem de zorunlu ya da gönüllü sürgüne gittikleri Avrupa devletlerinde etkin (ve bıçkın) bir rol oynadıkları dönemde; İsviçre’deki göçmenler arasında öne çıkan bir karakter ve iyi bir ekonomist olarak başlıyor ‘devrimci kariyeri’ne Parvus. Akademik eğitiminin ardından, Almanya’daki sosyal demokrat hareketin Rusya’dakine göre daha gelişmiş olduğunu ve kendi lider karakteri ile birikiminin orada daha iyi değerlendirilebileceğini düşündüğü için de, Rusya yerine Avrupa’ya yerleşiyor.

Bolşevikler istemiyor

Sermaye hareketlerine dönük analizleriyle Clara Zetkin’den, Rosa Luxemburg’a Alman sosyalist hareketi içindeki militanları, Troçki’den Radek’e genç Rus devrimcileri birer birer etkilemeye başlıyor. Önce Hilferding’in, ardından Lenin’in ’emperyalizm’ kavramını
soyutlayarak geliştireceği analizlerin temellerini atıyor. O dönem için
‘asıl kitabı’, Parvus’un yazacağı, diğerlerinin onun yardımcısı ya da takipçisi olacağı tahmin ediliyor.
Kuramsal otoritesini yavaş yavaş tesis ederken, siyasal etkinliğini de artırıyor ve bir yanda Kautsky ile diğer yanda Plehanov ile etkili polemikler geliştiriyor. Öte yandan, beklediği devrimci yükseliş Almanya’da değil de Rusya’da açığa çıkınca, rotayı 1905 devrimine çeviriyor.
1905’de Rusya’da yaşanan devrimci süreç için ‘1917’nin provası’ dendiği hep biliniyor. Bu provanın önde gelen aktörlerinden Parvus adı ise, belki de bir sonraki ve sonuca ulaşan devrimci süreçte, 1917’de, ‘istenmeyen’ ve onca aramasına rağmen ‘çağrılmayan bir aktör’ haline dönüştüğü için, bugün pek anılmıyor. İki kalkışma arasında geçen 12 yıllık dönemde, akçeli ilişkilerini güçlendirdiği ve söylemleri Alman dışişleriyle örtüştüğü için, 1905’in aktörüne 1917’de figüran rolü bile verilmiyor. Oysa o, -her ne kadar lider olma güdüsüyle hareket etse de- ‘rolün büyüğü küçüğü olmaz’ lafzı gereği, hep bir rol kapma, ötesinde ‘elinden gelen her şeyi yapma’ peşinde.
1905’in ateşi sönünce -Troçki için oluşturduğu büyük etki bir kenara ayrıldığında- Parvus da sahnedeki yerini yavaş yavaş terk etmeye, daha doğrusu güç ve iktidar arayışını bir başka sahnede hayata geçirmeye başlıyor.
Bu ‘yeni bir yer’in adı ise ticaret.
Öyle basit bakkal tarzı bir ticaret de değil: İlk birikimini Osmanlı’nın kapitülasyonlara teslim olmuş toprağında edinen, giderek biriken bir sermaye ile dünya ticaretinde belli bölgelerde tekel oluşturabilecek denli güçlenen, ‘piyasanın durumu’nu çözüp savaş koşullarını en iyi şekilde değerlendiren, uluslararası platformda Alman sermayesini (ve hatta politikasını) temsil edebilen büyük bir birikim!
Stefan Zweig’in o muhteşem Balzac biyografisini okuyanlar bilirler, zengin ve güç sahibi olmak için yanıp tutuşan Fransız yazarın ne tür ticari hayaller kurup yatırımlara yönelerek bunları batırdığını, yeniden ve yeniden deneyip bir kez daha batırdığını ve en azından borçlarını kurtarmak için neredeyse makine düzeniyle kitap yazmak zorunda kaldığını.
Rus düşünür ise bu anlamda neredeyse bir ‘anti-Balzac’. Ticari verimi çok yüksek, kitap verimi çok düşük bir ‘devrimci kariyer’ geliştiriyor. Tabii, Parvus’un elinde dünyayı ve ekonomik gidişatı çözümleyebilen, sermaye birikiminin yasalarını ortaya koyan marksist formasyonunu ticarete dökmek gibi bir silah da mevcut!

Devrimci ve ticari teşkilat

Garip olan ise Parvus’un ilk marksist birikimini hiçbir zaman terk etmemesi ve devrim arayışını da bir anlamda bunun bir parçası yaparak, ‘ticari organizasyon’ aracılığıyla ‘devrimci teşkilat’ denemelerini sürdürmesi, hatta bir süre sonra ikisini örtüştürmesi.
İthalat-ihracat şirketleri, işlerini en iyi şekilde yaparken, bir taraftan da, Rusya’daki devrimi nasıl hızlandırabiliriz sorusuna
odaklanan bir başka ‘teşkilat’ı hayata geçiriyorlar. Parvus, bu süreçte, savaş araştırmaları yürüten özerk akademi girişimleri kuruyor, gerek sol eğilimli, gerekse de Bosch gibi patronların yazarları arasında yer aldığı ekonomi dergileri çıkarıyor; her şeyi birbirine karıştırıyor. Zamanla işin içine Almanya ile Rusya arasındaki diplomasi, 1917’ye uzanan süreçte çarlığı zayıflatacağı düşüncesiyle Bolşeviklere verilen ‘resmi’ destek ve doğaldır ki Parvus’un artık ‘kirlenen eller’i de girince, işler iyice karışıyor.
Buna rağmen, ilişkiler bir süre öyle bir dengede yürümeye başlıyor ki, kimse de çıkıp ‘bunlar paravan örgüt’ suçlaması yöneltemiyor ve her iki teşkilatla birlikte işlerini yoluna koymaya çalışıyor.

Kimse kendisine dönek demiyor

Paravan suçlaması yok ama onun dışındaki suçlamalar pezevenkliğe dek uzanan bir çeşitlilik gösteriyor. İlginç olan, o kadar suçlamaya rağmen, kimse kendisine ‘dönek’ demiyor, diyemiyor. Burjuva devrimler çağının Fouche karakteri epey ‘çıplak bir dönek’ iken, proleter devrimler çağının Parvus’u çok daha karmaşık bir profil çiziyor. Daha doğrusu kendisi hakkında pek çok kesimin bir netliği olsa bile,
biyografi yazarları Scharlau ve Zeman, onunla ilgili tüm gerçekleri ortaya koymaya çalıştıklarında, ortaya çok yönlü, çok boyutlu, kestirmeden döneklikle mahkum edilemeyecek zengin bir kişilik çıkıyor.
Öyle bir karakter düşünün ki, Fouche’nin güç peşinde bir o yana bir bu yana esneyebilen (dönebilen!) karakterinin hemen yanına Edip Cansever’in ‘çağrılmayan Yakup’u yanaşıyor. Üstelik her şey
‘Parvus gibi bir kişilik’i bile sevmenizi, onun çaresiz arayışlarına gülümsemenizi sağlayacak bir maharetle kaleme alınıyor. Zweig biyografileri kadar olmasa da, okur daha ne ister ki!
Bu düşünsel (ve ticari!) zenginliği daha fazla deşifre etmeden, kararı biraz da okura bırakalım. Geçen yüzyılın büyük dönüşümler kesitinin
gölgede kalmış (bıraktırılmış!)
aykırı bir karakterini, söz konusu dönüşümlerin kulisiyle birlikte öğrenmek için eşsiz bir okuma fırsatı yaşayacağınızı da bir kez daha hatırlatalım.

DEVRİM TACİRİ
İttihat ve Terakki’nin Bolşevik Teorisyeni Winfried B. Scharlau, Zbynek A. Zeman Çeviren: Süheyla Kaya Kalkedon Yayıncılık, 2007, 477 sayfa,

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments