Yukarıda yaşadı o , daima balkanlarda;
Kalbinde açılmış derin bir yarayla.
Kanla kaplı inliyor yerde , bakın;
Vurulup düşmüş , daha ilk gençliğine yakın.
Yararsız artık tüfeğiyle atılması öne ,
Kırılmış kılıcı en çetin dövüşlerde.
Ve gözlerinin kararmış , sönmüş ışığında;
Ağzında , tüm evreni lanetleyen sözlerle.
Yerde yatıyor kahramanımız , yeri cennet olsun;
Kavursun gökleri ateşten öfkesi.
Çayırlarda , esin perilerinin şarkıları duyulsun;
Durmaksızın akan kanla , yıkansın gövdesi.
Hasat mevsimidir bu , şarkı söyleyin köleler;
Ve sen güneş , kasıp kavur ortalığı , gücünü göster!
Ölüyor kahraman , duysun dünya tümden;
Sen de öleceksin kalbim , sarsıcı bir üzüntüden.
Ama asla ölmez , özgürlük için ölen;
Gökyüzü ve güneş , ağlasın durumuna!
En hüzünlü şarkılarını söyleyen şairler ,
Hizmet edecekler , onun kutsal anısına.
Sığınır , kanatlarının gölgesine kan;
Gökyüzünde damla damla yıldızlar görülür.
Ormanda , uğultular , iç çeken rüzgar savrulur;
Çetecilerin şarkısını söyler , bütün balkan.
Çalınınca saatleri çayırlarda , esin perilerinin;
Zarifçe bırakırlar bedenlerini dansa.
Yeşil çimenler üzerinde , hafif bir ayak izinin ,
Hışırtısı duyulur kahramanın kulağında.
Gösterişsiz çayırların şişkin karnı yarılır ,
Elleri ıslak ve şakakları nemli dünya;
Güleç bir yüzle kahramana sarılır
Ve gizlice bir öpücük kondurur yanağına.
Söyle bana bacım , şu Karadya neresidir;
Ellerimin uzandığı , umutlarımın yeşerdiği?
Ve onlar neredeler , ruhumun kökleri?
Ölmek istediğim yer orasıdır!
Ellerini çırpıp gidiyorlar ,
Şarkıların çınladığı o saydam karanlığa;
Gökte aranıyorlar , gün doğuncaya kadar ,
Ruhun Karadya’sı , düşüyor boşluğa.
Şafak söktü , yukarıdaki dağlarda;
Kahraman yatıyor , akan sel gibi kanla.
Bir kurt yalıyor , durmadan yarasını
Ve güneş akıtıyor üstüne salyasını.
Hristo BOTEV