İlk ve ortaöğretimi çeşitli okullarda tamamlayan Krupskaya, daha o yıllarda çarlık Rusya’sının eğitim anlayışına karşı çıkmaya başladı. 14 yaşında babasını kaybettikten sonra annesiyle birlikte çeşitli işlerde çalıştı ve son olarak öğretmenlik yapmaya başladı. Bu sırada aşağı sınıfların yaşamlarını yakından tanıma fırsatı buldu ve politik mücadeleye girdi. 1894 yılında St. Petersburg’da marksist bir öğrenci çevresinde işçileri eğitirken o zamanlar Ulyanov adıyla bilinen Lenin’le tanıştı. Ulyanov o sıralarda avukat olarak M. F. Wolkenstein avukatlık bürosunda çalışıyordu. Birlikte politik toplantıları ziyaret etmeye başladılar. 1896 yılında Krupskaya “yasadışı ajitasyon” nedeniyle iki yıl hapse mahkûm edildi. Mahkumiyeti 6 ay hapis ve 3 yıl sürgün cezasına dönüştürüldü. Oldukça kötü iklim koşullarının olduğu Ufa’ya gönderildi. Ulyanov’un eşi olarak sürgününü Şusenskoye’de tamamlamaya yönelik başvuruda bulundu. Oysa Ulyanov Sibirya’ya sürgüne gitmeden önce Krupskaya’nın evlenme teklifini kabul etmemişti. Krupskaya’nın başvurusu Ulyanov’la hemen evlenmesi ve Ulyanov’un sürgün süresi bittikten sonra Ufa’ya dönmesi koşuluyla kabul edildi. Bunun üzerine annesi Jelisaweta Krupskaja ile birlikte Sibirya’ya giden Krupskaya, orada 1898’de kilise töreniyle Ulyanov’la evlendi. Hükümetin verdiği günlük 17 kapek parayla geçimlerini sağladılar ve 16 yaşındaki Pascha Jaschenko’yu ev işlerini görmek üzere yanlarına aldılar. Sürgünün bitiminden sonra Krupskaya annesiyle birlikte artık Lenin adını kullanan Ulyanov’un peşinden Münih’e gitti.
Lenin’le birlikte Bolşevik Parti’nin yayın organı Iskra’nın yayınlanmasına katılan Krupskaya aynı zamanda partinin kuruluşunda da aktif görevler aldı. Krupsaya’nın Lenin ile ilişkisi oldukça ilgi çekicidir. Politik yaşamında oldukça aktif olan Krupskaya, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katılmasının ardından Bolşevik kanadında yer almıştır. Ekim Devrimi’nin ardından pratik olarak yeniden eğitim sorunlarıyla ilgilenmeye başladı ve sosyalist okul sistemini geliştirdi. Eğitim Halk Komiserliği’ne Anatoli Lunacharsky’ye vekaleten atandı. Bu dönemde Lenin’le birbirlerini oldukça seyrek görebildiler. Krupskaya 1921’den itibaren Politik Eğitim Enstitüsü’nde dersler verdi.
Lenin’in 1924’teki ölümünden sonra onun yerine Kongreye katıldı ve Komünist Parti’nin Lenin’e verdiği ödülü aldı. Josef Stalin ile politik olarak hiçbir zaman anlaşamamış olan Krupskaya, Lenin’in ölümünün ardından politik olarak izole edilmiştir. Bu süreçte politik çalışmalardan uzak tutulan Krupskaya Lenin’in hayatını kaleme almış ve onun özel yaşamı ile ilgili en ayrıntılı biyografi çalışmasını ortaya çıkarmıştır.
Ölümünden sonra Krupskaya’nın onuruna bir astroide adı verilmiştir (2071 Nadezhda).
Parti içinde kod adı balık olan ve yeraltı mücadelesinde görünmeyen mürekkeple şifreli mektuplar yazmak konusunda uzmanlaşmış olan Krupskaya’ya Lenin’in benim küçük ringa balığım diye seslendiği söylenir.
Otobiyografisi’nde kendi yaşamını şöyle özetler:
“Bir gün, öğrencilerin politik tartışmalarına tesadüfen katılmıştım. Bu olayla gözlerimi açtım. Kurslara gitmekten vazgeçip, Marksist eserleri okumaya başladım. Yaşamı, sadece işçilerin devrimci eyleminin değiştirebileceğini kavradım… 1917’yi kapitalizmin ölüm saati olarak düşündüm. Aynı şeyi Sovyetlerin 2. Kongresin’de toprağın ve üretim araçlarının mülkiyetinin halka verildiği zaman da düşünmüştüm. Nihai amacın başarılmasından önce, daha kaç adım atılması gerekiyordu? Son adımı görecek kadar yaşabilecek miydim? Önemli olan bunu düşlemek ve bilmek değil, tersine bu düşün gerçekleşmesinin olanaklı ve elimizde olmasıydı. Onun gerçekleşmesini önleyebilecek hiçbir gücün olmadığı herkesçe açıktı. Kapitalizm can çekişiyordu. (…) Lenin 1894’de Petersburg’a geldiğinde, çalışmalar daha bir canlılık kazandı ve örgüt daha güçlü bir hale geldi. Lenin’le aynı bölgede çalıştık ve hemen arkadaş olduk… Sürgünde Lenin’le evlendim. Ondan sonraki yaşamım, onun damgasını taşır. Ona çalışmalarında yapabileceğim yardımın en iyisini yaptığıma inanıyorum… İşçi sınıfının güçlenmesini, partinin büyümesini, dünyadaki en büyük devrime hazırlanmasını, yeni sosyalist bir sistemin doğuşunu, tamamen yeniden kurulan bir yaşamı görmek kaderimmiş. Hiç çocuğum olmadığı için üzülmüştüm, kendimin olmasa da şimdi birçok çocuğum -Genç Komünistler Birliği üyeleri ve genç öncüler- var. Hepsi Leninist olmak istiyor. Otobiyografimi yazmamı genç öncüler istemişti. Otobiyografimi onlara, sevgili çocuklarıma adıyorum.”