Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Çarşamba, Ekim 16, 2024
No menu items!
Ana SayfaBilimPsikolojiCinselliğin İnsansızlaşması | Viktor Frankl

Cinselliğin İnsansızlaşması | Viktor Frankl

Sevgiden söz etmeksizin insan cinselliğinden söz edilemez. Ama sevgiden söz ederken, bunun insana özgü bir olgu olduğunu unutmamalıyız. Ve indirgemeci bir yoldan ele alınmamasına, kendi insancalığı içinde korunmasına dikkat etmeliyiz.

İndirgemecilik tam olarak nedir? Bunu, insan olgularını ya insan altı olgulara indirgeyen, ya da bu olgulardan çıkarsayan sahte bir bilimsel yöntem olarak tanımlamak isterim. Örneğin ; sevgi [aşk], insanın diğer hayvanlarla paylaştığı cinsel itkilerin ve içgüdülerin bir yüceltmesi (sublimasyonu) olarak yorumlanacaktır. Böyle bir yorum, insan olgusuna yönelik gerçek bir kavrayışa engel olmaktan öte bir işe yaramaz.

Sevgi, kendini aşkınlık olarak adlandırdığım daha kapsamlı bir olgunun gerçekten de sadece bir yanıdır. Egemen güdü (motivasyon) teorilerinin inandırmaya çalıştığı gibi insanın temel amacı ihtiyaçlarını gidermek, itki ve içgüdülerini doyurmak ve böylece homeostasis’i, yani iç dengeyi korumak veya yeniden kazanmak değildir. însan daha çok, insan gerçekliğinin kendini aşma özelliği sayesinde temelde ister gerçekleştirilecek bir anlama, ister sevgiyle karşılanacak başka bir insana yönelik olsun, kendi ötesine uzanmayı amaçlar.

Ama sevgiyle karşılaşım, başka bir insanı kendi amaçları için bir araç olarak (libidinal veya saldırganlık itkilerini ve içgüdülerinin yarattığı gerilimleri azaltma aracı olarak) görmeyi veya kullanmayı engeller. Karşımızdakinin araç olması, mastürbasyona eşdeğerdir.Aslında cinsel açıdan nevrotik hastalarımızdan Japonca’ya çevrilen ve Sadayo Ishıkavva tarafından derlenen Çağdaş insanın Patolojisi adlı bir kitapta (Tokyo: Seishm Shobo, 1974) yayınlanan “Sevgi ve Toplum” başlıklı makalenin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş versiyonu. birçoğu eşlerine bu şekilde davranmaktan söz eder. Bu hastalar sık sık, “eşlerinin üstünde mastürbasyon yaptıklarını” söyler. Eşe yönelik böyle bir tutum, insan cinselliğinin özellikle nevrotik bir çarpıtmasıdır.

İnsan cinselliği her zaman için salt cinsellikten öte bir şeydir, cinsellik üstü olan bir şeyin, sevginin fiziksel dışavurumudur. Sadece bu işlevini yerine getirdiği ölçüde cinsellik gerçekten de ödüllendirici bir deneyim olur. Maslow, “sevemeyen insanlarla sevebilen insanların seksten aldıkları haz aynı değildir,” demekle haklıdır. Amerika’da yayınlanan bir psikoloji dergisinin 20,000 okur üzerinde yaptığı bir ankete göre iktidarı ve orgazmı en çok arttıran etkenin romantizm yani sevgiye yakın bir şeyolduğu ortaya çıkmıştır.

Yine de insan cinselliğinin salt cinsellikten öte bir şey olduğunu söylemek pek doğru değildir. EiblEibesfeldt’in de gösterdiği gibi, bazı omurgalılarda cinsel davranış grup dayanışmasına yol açmaktadır. Özellikle gruplar halinde yaşayan primatlarda [insan ve insana yakın hayvanlarda] durum budur. EiblEibestfeldt’e göre bazı maymunlarda cinsel birleşme sadece sosyal bir amaca hizmet eder. İnsanlarda ise cinsel ilişkinin hem türün devamına, hem de eşler arasındaki tekeşlilik ilişkisine yol açtığı açıktır.

Sevginin doğası gereği bir insan olgusu olmasına karşılık cinsellik, sadece bir gelişme sürecinin sonucu, ileri olgunlaşmanın bir ürünü olarak insanca bir nitelik kazanır. Sigmund Freud’un, itki ve içgüdülerin hedefiyle nesnesi arasında olduğunu iddia ettiği farkı ele alalım: cinselliğin hedefi cinsel gerilimleri azaltmaktır, oysa cinselliğin nesnesi cinsel eştir. Görebildiğim kadarıyla bu sadece nevrotik cinselliği için geçerlidir: sadece nevrotik bir birey ister mastürbasyon yoluyla, ister eşini aynı amaca yönelik bir araç kullanmak suretiyle olsun, spermlerinden kurtulmayı her şeyden çok ister. Olgun insan için eşi hiç de “nesne” değildir; o eşini daha çok başka bir özne, başka bir insan olarak değerlendirir, onu insan oluşuyla görür; ve onu gerçekten seviyorsa eşinde başka bir insanı bile görür, yani onda onun eşsizliğini görür. Bu eşsizlik, insanın kişiselliğini oluşturur ve bir insanın başka bir insanı bu şekilde yakalamasını sağlayan şey de sadece sevgidir.

Sevilen kişinin eşsizliğinin kavranmasının tekeşli bir ortaklıkla sonuçlanması anlaşılır bir şeydir. Eşin yerine artık bir başkası konamaz. Tersine eğer sevemiyorsa cinsel konularda ayrım gözetmez, hafif birisi olup çıkar. Cinsel hafiflik, eşin (partner) eşsizliğinin gözardı edilmesi anlamına gelir ve karşılık olarak sevgi ilişkisini engeller. Sadece sevgide gizli olan bir cinsellik gerçekten ödüllendirici ve doyurucu olabildiği için, bu tip bir bireyin cinsel yaşamı zayıftır. Bu durumda elbette bu kalite (nitelik) eksikliğini sayıyla (nicelik olarak) dengelemeye çalışacaktır. Bu da karşılık olarak, sürekli artan ve şiddetlenen bir uyarım gerektirir; örneğin pornografinin sağladığı da budur.

Buradan da, cinsel hafiflik ve pornografi gibi kitle olgularını, yüceltmemizi veya ilericilik olarak değerlendirmemizi hiç bir şeyin haklı çıkaramayacağı açıktır. Bu tür olgular gerilemecidir; bunlar kişinin cinsel olgunlaşmasındaki geri kalmışlığın belirtileridir.

Ama eğlence uğruna seks mitinin, ilericilikmiş gibi reklamını yapanların, bunun iyi para getiren bir iş olarak görenler olduğunu da unutmamalıyız. Dikkatimi çeken şey, genç kuşağın hem bu mite kanması, hem de bu mitin arkasındaki ikiyüzlülüğe karşı kör olmasıdır. Cinsel konulardaki ikiyüzlülüğün hoş karşılanmadığı bir çağda, sansüre karşı belli bir özgürlüğü savunanların ikiyüzlülüğünün göze çarpmaması gariptir. Asıl dert Mastürbasyon, hedef olarak gerilim gidermeyle yetinmek anlamına gelirken, cinsel hafiflik, bir nesne olarak eşle (partner) yetinmek anlamına gelir. İkisinde de insanın cinsel potansiyeli gerçekleşmez.

Büyük bir talep olmadığı sürece ticarette başarı söz konusu olamaz. Bugünkü kültürümüzde seks enflasyonu denebilecek bir şeye tanık oluyoruz. Bunu ancak daha kapsamlı olan varoluşsal boşluk temelinde ve ne yapması gerektiği konusunda içgüdülerin, geleneklerin veya değerlerin yönlendirmesinden yoksun kalan bireyin, artık çoğu kez ne yapmak istediğini de bilmemesi gerçeği temelinde anlayabiliriz.

Bu ilişkiler durumundan kaynaklanan varoluşsal boşluk içinde cinsel libido aşırı gelişir (hipertropi) ve bu aşırı gelişme, seks enflasyonu yaratır. Diğer enflasyon türlerinde (örneğin para piyasalarında) olduğu gibi, cinsel enflasyon da değerden düşmeyi birlikte getirir. cinsellik, insansızlaştığı kadar değerden de düşer. Bireyin kişisel yaşamıyla bütünleşmeyen, sadece haz uğruna yaşanan bir cinsel yaşam sürme eğilimi gözlüyoruz. Cinselliğin bu şekilde kişiliksizleşmesi, varoluşsal engellenmenin bir belirtisidir. insanın anlam arayışının engellenmesi.

Nedenler için bu kadar yeter; peki ya sonuçlar? Kişinin anlam arayışı ne kadar engellenirse, o da Amerikan Bağımsızlık Bildirisinden bu yana “mutluluk arayışı” denen şeye kendini o kadar çok verir. Bu arayış engellenen bir anlam arayışından kaynaklandığı zaman, amaçlanan şey sarhoşluk ve uyuşukluktur. Son çözümlemede bu kendini yenilgiye mahkum eder, çünkü mutluluk sadece kişinin kendini aşkınlığını yaşamasının, kendini hizmet edilecek bir davaya veya sevilecek bir insana adamasının bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Cinsel mutlulukta bu, başka her yerdekinden daha belirgindir. Bunu ne kadar çok bir hedefe dönüştürürsek, hedefimiz de o kadar şaşar. Bir erkek gücü konusunda ne kadar çok tasalanırsa, iktidarsız olmaya o kadar yatkın olacaktır. bir kadın, dolu dolu orgazm yaşama yetisine sahip olduğunu kendi kendine kanıtlamaya ne kadar çok uğraşırsa, soğuk olmaya da o kadar yatkın olacaktır. Onca yıllık psikiyatrik çalışmamda rastladığım cinsel nevroz olaylarının çoğunluğu bu kaynağa kolayca bağlanabilir.

Başka bir yerde de anlattığım gibi, cinsel nevrotikler genellikle cinsel başarıyı talep kalitesi denebilecek bir şeye bağlarlar. Dolayısıyla bu tür olayları tedavi etme çabasının, bu niteliği ortadan kaldırarak işe başlaması gerekir. Bu amaçla bir tedavi yöntemi geliştirdim ve İngilizce olarak ilk kez International Journal of Sexologıfde yayınladım. Ancak burada belirtmek istediğim tek şey, yukarıda anlatılan güdülenim nedeniyle bugünkü kültürümüzün, cinsel başarıyı putlaştırdığı ve cinsel nevrotik bireyin yaşadığı talep kalitesini daha da artırarak nevrozuna katkıda bulunduğudur.

Doğum kontrol hapı da kadının daha talepkar ve daha kendiliğinden olmasını sağlayarak erkekleri, cinsel ilişkiyi kendilerinden beklenen bir şey gibi yaşamaya özendirmektedir. Amerikalı yazarlar, kadını eski tabu ve ketlemelerden, kolejli kızların bile doyum istediği (kolejli oğlanlardan) bir dereceye kadar kurtardığı için kadın özgürlüğü hareketini suçluyor. Sonuç ise “kolej iktidarsızlığı,” ya da “yeni iktidarsızlık” gibi terimlerle tanımlanan yeni sorunların gelişidir. İnsan altı düzeyde de benzer bir şey gözleriz. Dişileri, çiftleşmek isteyen erkeklerden “işvebazca” kaçan bir balık türü vardır. Ama Konrad Lorenz, bir dişiyi tam tersini yapacak şekilde eğitmeyi başarmıştır. zorla erkeğe yaklaşmak. Erkeğin tepkisi ne olur? Tıpkı kolejli delikanlıdan beklediğimiz şey: cinsel ilişkiyi yürütme konusunda tam bir beceriksizlik!

New England Cinsel Sağlık Merkezleri direktörü Nyles A. Freedman, “kadınlar orgazmı öğrendi,” diyor “Performans üzerinde, işleyiş kaygısı ve korkusu yaratabilecek yıkıcı bir vurgulama söz konusudur. En azından kısmen erkeğin, kadının kendisinden beklediğini düşündüğü şeyden ötürü iktidarsızlık giderek artmaktadır.” Amerikan Aile İlişkileri Enstıtüsu’nden Dena K. YVhitebook ist’ kabahati kadınların mantıksız beklentilerinde buluyor (Nezvseek, 16 Ocak 1978).

Doğum kontrolüne dönecek olursak, sadece yan etkisini, olumsuz bir sonucunu inceledik. Olumlu yanından bakacak olursak, bunun paha biçilmez bir yarar sağladığını kabul etmemiz gerekir. Cinselliği insanca kılan şeyin sevgi olduğu doğruysa, doğum kontrolünün yaptığı şey cinselliği üremeyle olan otomatik bağlantısından kurtarmak ve böylece an bir sevgi dışavurumu olmasını ve böyle kalmasını sağlamaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İnsan cinselliğinin, haz ilkesinin hizmetindeki basit bir alet olmasına asla izin vermemeliyiz. Şimdi ise bunun, üreme içgüdüsüyle gösterdiği amaca yönelik basit bir araç da olamayacağını anlıyoruz. Doğum kontrolü, cinselliği bu tahakkümden kurtarmış ve böylece gerçek potansiyelinin gerçekleşmesini mümkün kılmıştır.

Geçmiş çağların cinsel tabuları ve ketlemeleri çöküyor; buna karşılık cinsel özgürlük öne çıkıyor. Ama sorumluluk terimleriyle yaşanmadığı sürece özgürlüğün, kötüye kullanılmaya ve keyfiyete dönüşme tehlikesinin ortaya çıkacağını unutmamamız gerek.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments