Bazıları, zaferin kendi kendine, yani diyelim ki kendiliğinden gelmesi için doğru bir parti çizgisi hazırlayıp geliştirmek, bunu yüksek sesle ilan etmek, onu tezler biçiminde, genel kararlar biçiminde sergilemek ve onu oybirliğiyle benimsemek yeter diye düşünüyorlar. Besbelli ki bu yanlıştır. Yalnız iflah olmaz bürokratlar ve kırtasiyeciler böyle düşünebilirler. Gerçekte bu başarılar ve zaferler, kendiliklerinden kazanılmamışlardır, parti çizgisinin uygulanması uğruna yürütülen amansız bir mücadele içinde kazanılmışlardır. Zafer hiçbir zaman kendi kendine gelmez; her zaman sökülüp alınır. İyi kararlar, partinin genel çizgisinden yana bildiriler, ancak bir başlangıçtır; ancak yenme isteğini anlatırlar, ama yenginin kendisini değil. Doğru bir çizgi, sorunun doğru bir çözümü verildikten sonra, başarı, örgüt çalışmasına, parti çizgisinin pratik uygulaması için mücadelenin örgütlenmesine, adamların iyi düşünülerek seçilmesine, yönetici kademelerin kabul ettikleri kararların uygulanıp uygulanmadığının denetimine bağlıdır. Bu olmazsa, partinin doğru çizgisi ve doğru kararlar, ciddi olarak tehlikeye düşmek tehdidi altındadırlar. Bundan başka, üstelik, doğru siyasal çizgi bir kere belirlendi mi, herşeyi, hatta siyasal çizginin kendi kaderini de, onun gerçekleştirilmesini ya da başarısızlığını da belirleyen, örgüt çalışmasıdır.
Gerçekte, zafer, parti çizgisinin uygulanmasına karşı duran her çeşit güçlüğe karşı amansız ve sistemli bir mücadeleyle elde edilmiş ve kazanılmıştı; bu güçlüklerin üstesinden gelerek, partiyi ve işçi sınıfını, bu erekle seferber ederek, mücadeleyi örgütlendirerek, elverişsiz militanları görevden alarak, güçlüklere karşı bu mücadeleyi yürütme yeteneğinden daha iyilerini seçerek kazanıldı.
Bu güçlükler nelerdir ve nerede toplanıyor?
Bunlar bizim örgüt çalışmamızın güçlükleri, örgütlenme konusundaki yönetimimizin güçlükleridir. Güçlükler bizde, bizim yönetici militanlarımızda, örgütlerimizde, parti organları aygıtında, sovyetler, ekonomik organlar, sendika organları aygıtında, genç komünistler aygıtında ve başka örgütlerde toplanıyorlar.
Parti örgütlerimizin, sovyet örgütlerimizin, ekonomik ve başka cinsten örgütlerimizin ve onlar gibi yöneticilerinin güç ve yetkesinin şimdiye kadar bilinmeyen oranlarda büyüdüğünü anlamak gerekir. Ve düpedüz bu yüzden, şimdi her şey, ya da hemen hemen her şey, onların çalışmasına bağlıdır. Sözde-nesnel koşullara sığınılıp, sorumluluk onlara bırakılamaz. Partinin siyasal çizgisinin doğruluğu birçok yılın deneyimi ile gerçeklendikten, işçi ve köylülerin bu çizgiyi destekleme iradeleri artık kuşku bırakmayacak duruma geldikten sonra, nesnel denilen koşulların rolü asgariye inmiş olur, oysa örgütlerimizin ve bu örgütlerin yöneticilerinin rolü kesin belirleyici ve olağanüstü bir nitelik alır. Bu, ne anlama gelir? Bu demektir ki, çalışmamızın boşluklarının ve kusurlarının sorumluluğu, bugün, onda-dokuz, “nesnel” koşullara değil, bizzat bize, yalnız bizim kendimize düşer…
Yönetim aygıtının bürokrasiciliği ve kırtasiyeciliği; canlı, diri ve somut bir yönetim yerine “genel anlamda yönetim” üzerine bir takım gevezelikler; örgütlerin işlevsel yapısı (yani aynı yönetiminin çeşitli servisleri arasına bölmeler koyma) ve kişisel sorumluluktan yoksunluk; çalışmada ve ücret sisteminin eşitleştirilmesinde sorumluluk eksikliği; alınan kararların uygulanışının sistemli bir biçimde denetlenmemesi; özeleştiri korkusu; işte bizim güçlüklerimizin kaynakları, işte bugün bu güçlüklerin toplandıkları yerler.
Bu güçlüklerin, sertlik ve kararlarla yenilebileceğini sanmak safdillik olur. Uzun zamandan beri, bürokratların ve kırtasiyecilerin, parti ve hükümet kararlarına bağlılıklarını sözlerle açıklamakta, ama fiilde onları çekmecelere saklamakta üstlerine yoktur. Güçlükleri yenmek için örgüt çalışmamızın, partinin politik çizgisinin gereklerinin gerisinde kalması durumunu ortadan kaldırmak gerekiyordu; örgüt konusundaki yönetim düzeyini, ulusal ekonominin bütün alanlarında siyasal yönetimin düzeyine yükseltmek gerekiyordu; örgüt çalışmamızın siyasal sloganlarının ve parti kararlarının pratiğe geçirilmesini sağlayacağı şekilde davranmak gerekiyordu.
Bu güçlükleri yenmek ve başarıları elde etmek için, mücadeleyi örgütlendirmek, işçi ve köylü yığınlarını bu mücadeleye sürüklemek gerekiyordu; partiden ve ekonomik örgütlerden şüpheli, kararsız, bozulmuş unsurları uzaklaştırmak gerekiyordu.
Partimizin Merkez Komitesinin, geçtiğimiz dönem boyunca, kendi örgüt çalışmasını kesinlikle bu doğrultuda yürüttüğünü biliyorsunuz.
Merkez Komitesi, bu durumda, Lenin’in, dahice düşüncesinden, yani örgüt çalışmasında esas olanın adam seçimi ve uygulamanın denetimi olduğu düşüncesinden esinlenmiştir.
Birkaç sözcük de, adam seçme ve görevinin adamı olmayanların görevden alınması üzerine söylemek istiyorum.
Kurtulmak zorunda olduğumuz -bu konuda herkes görüş birliğindedir- bürokratlar ve kırtasiyecilerden başka çalışmamızı frenleyen, onu güçleştiren ve ilerlememizi engelleyen iki militan tipimiz daha var.
Bu militanların birinci tipi, geçmişte hizmet etmiş, şimdi de büyük adamlık taslayan kişilerdir; bunlar, parti ve Sovyet devleti yasalarının kendileri için değil, avanaklar için yapıldığını düşünürler. Bu adamlar, partinin ve hükümetin kararlarını yerine getirmek zorunda olmadıklarını sanıyorlar ve böylelikle de parti ve Sovyet devletinin disiplin temelini yıkıyorlar. Partinin ve Sovyet devletinin yasalarını çiğnerken neye güveniyorlar? Sovyetler iktidarının geçmişteki hizmetleri yüzünden kendilerine çatmayı göze alamayacağını umuyorlar. Bu kendini beğenmiş büyük beyler, kendilerini yeri doldurulamaz sanıyorlar ve ceza görmeksizin yönetici organların kararlarına karşı gelebileceklerini sanıyorlar. Bu militanlara nasıl davranmalı? Hiç duraksamadan, geçmiş hizmetlerine hiç bakmadan, bunları yönetici görevlerden almak gerekir. Bunların rütbelerini indirmek ve bunu da basında yayınlamak gerekir. Bunu, bu kendini beğenmiş bürokratların, bu büyük beyefendilerin kurumlarını bozmak için ve onları yerlerine oturtmak için yapmak gerekir. Bunu, bütün çalışmamızda, parti disiplinini ve Sovyet devleti disiplinini sağlamlaştırmak için yapmak gerekir.
Şimdi de ikinci tipe bakalım. Gevezelerden sözetmek istiyorum, namuslu gevezeler de diyebilirdim, evet bu namuslu, dürüst, Sovyet iktidarına bağlı, ama ne olursa olsun bir şeyi düzenlemek, yönetmek ellerinden gelmeyen adamlardan sözetmek istiyorum. Geçen yıl, bu yoldaşlardan biri ile bir görüşmem oldu, çok değerli, ama iflah olmaz bir geveze, her işi o boş lafları içinde boğabilir. Bakın görüşmemiz nasıl oldu:
Ben.- Sizde ekim işleri ne durumda?
O.- Ekim işleri mi Stalin yoldaş? Seferber olduk.
Ben.- Nasıl olur?
O.- Sorunu tam cepheden ele aldık.
Ben.- Peki sonra?
O.- Hızlı ve köklü bir değişiklik oluyor Stalin yoldaş; yakında, büyük bir köklü değişme olacak.
Ben.- Ya, peki başka?
O.- Bizde ilerlemeler belirgin hale gelmektedir.
Ben.- İyi. Ama, öyle de olsa, ekim işleri nasıl gidiyor?
O.- Ekim işleri konusunda, Stalin yoldaş, şimdilik herhangi bir hareket yok.
İşte gevezenin portresi. Onlar seferber olmuşlar, sorunu cepheden ele almışlar, hızlı ve köklü bir değişme var, ilerleme var, ama işler olduğu gibi duruyor.
İşte Ukraynalı bir işçi kısa bir zaman önce bir örgütün durumunu tastamam böyle karakterize ediyordu. Bu örgütün çizgisinin ne olduğu kendisine sorulduğunda, şöyle karşılık veriyordu: “Çizgi, inan olsun ki … çizgi var elbette, ama çalışma görülmüyor ortalıkta.” O örgütün de böyle namuslu gevezeleri var, besbelli.
Ve bu gevezeler yerlerinden alındıkları ve pratik çalışmadan uzaklaştırıldıkları zaman, kollarını açıp şaşkınlıklarını gösteriyorlar: “Neden bizi görevden alıyorlar? İşler yürüsün diye ne yapılmak gerekiyorsa hepsini yapmadık mı? Yıldırım işçileri konferansı toplamadık mı, bu konferansta partinin ve hükümetin sloganlarını herkese bildirmedik mi? Merkez Komitesinin tüm Politbürosunu onursal başkanlığa seçmedik mi? Stalin yoldaşa selamlarımızı yollamadık mı? Daha ne istiyorsunuz bizden?”
Bu iflah olmaz gevezeleri ne yapmalı? Eğer onları pratik çalışma alanında bırakırsak, her işi, bitmez tükenmez ve dolambaçlı söylevler dalgası içinde boğmayı becerirler. Onları yönetme görevlerinden almak ve onlara başka bir iş, pratiğe ilişkin olmayan bir iş vermek gerektiği açıktır.
Gerçekte, zafer, parti çizgisinin uygulanmasına karşı duran her çeşit güçlüğe karşı amansız ve sistemli bir mücadeleyle elde edilmiş ve kazanılmıştı; bu güçlüklerin üstesinden gelerek, partiyi ve işçi sınıfını, bu erekle seferber ederek, mücadeleyi örgütlendirerek, elverişsiz militanları görevden alarak, güçlüklere karşı bu mücadeleyi yürütme yeteneğinden daha iyilerini seçerek kazanıldı.
Bu güçlükler nelerdir ve nerede toplanıyor?
Bunlar bizim örgüt çalışmamızın güçlükleri, örgütlenme konusundaki yönetimimizin güçlükleridir. Güçlükler bizde, bizim yönetici militanlarımızda, örgütlerimizde, parti organları aygıtında, sovyetler, ekonomik organlar, sendika organları aygıtında, genç komünistler aygıtında ve başka örgütlerde toplanıyorlar.
Parti örgütlerimizin, sovyet örgütlerimizin, ekonomik ve başka cinsten örgütlerimizin ve onlar gibi yöneticilerinin güç ve yetkesinin şimdiye kadar bilinmeyen oranlarda büyüdüğünü anlamak gerekir. Ve düpedüz bu yüzden, şimdi her şey, ya da hemen hemen her şey, onların çalışmasına bağlıdır. Sözde-nesnel koşullara sığınılıp, sorumluluk onlara bırakılamaz. Partinin siyasal çizgisinin doğruluğu birçok yılın deneyimi ile gerçeklendikten, işçi ve köylülerin bu çizgiyi destekleme iradeleri artık kuşku bırakmayacak duruma geldikten sonra, nesnel denilen koşulların rolü asgariye inmiş olur, oysa örgütlerimizin ve bu örgütlerin yöneticilerinin rolü kesin belirleyici ve olağanüstü bir nitelik alır. Bu, ne anlama gelir? Bu demektir ki, çalışmamızın boşluklarının ve kusurlarının sorumluluğu, bugün, onda-dokuz, “nesnel” koşullara değil, bizzat bize, yalnız bizim kendimize düşer…
Yönetim aygıtının bürokrasiciliği ve kırtasiyeciliği; canlı, diri ve somut bir yönetim yerine “genel anlamda yönetim” üzerine bir takım gevezelikler; örgütlerin işlevsel yapısı (yani aynı yönetiminin çeşitli servisleri arasına bölmeler koyma) ve kişisel sorumluluktan yoksunluk; çalışmada ve ücret sisteminin eşitleştirilmesinde sorumluluk eksikliği; alınan kararların uygulanışının sistemli bir biçimde denetlenmemesi; özeleştiri korkusu; işte bizim güçlüklerimizin kaynakları, işte bugün bu güçlüklerin toplandıkları yerler.
Bu güçlüklerin, sertlik ve kararlarla yenilebileceğini sanmak safdillik olur. Uzun zamandan beri, bürokratların ve kırtasiyecilerin, parti ve hükümet kararlarına bağlılıklarını sözlerle açıklamakta, ama fiilde onları çekmecelere saklamakta üstlerine yoktur. Güçlükleri yenmek için örgüt çalışmamızın, partinin politik çizgisinin gereklerinin gerisinde kalması durumunu ortadan kaldırmak gerekiyordu; örgüt konusundaki yönetim düzeyini, ulusal ekonominin bütün alanlarında siyasal yönetimin düzeyine yükseltmek gerekiyordu; örgüt çalışmamızın siyasal sloganlarının ve parti kararlarının pratiğe geçirilmesini sağlayacağı şekilde davranmak gerekiyordu.
Bu güçlükleri yenmek ve başarıları elde etmek için, mücadeleyi örgütlendirmek, işçi ve köylü yığınlarını bu mücadeleye sürüklemek gerekiyordu; partiden ve ekonomik örgütlerden şüpheli, kararsız, bozulmuş unsurları uzaklaştırmak gerekiyordu.
Partimizin Merkez Komitesinin, geçtiğimiz dönem boyunca, kendi örgüt çalışmasını kesinlikle bu doğrultuda yürüttüğünü biliyorsunuz.
Merkez Komitesi, bu durumda, Lenin’in, dahice düşüncesinden, yani örgüt çalışmasında esas olanın adam seçimi ve uygulamanın denetimi olduğu düşüncesinden esinlenmiştir.
Birkaç sözcük de, adam seçme ve görevinin adamı olmayanların görevden alınması üzerine söylemek istiyorum.
Kurtulmak zorunda olduğumuz -bu konuda herkes görüş birliğindedir- bürokratlar ve kırtasiyecilerden başka çalışmamızı frenleyen, onu güçleştiren ve ilerlememizi engelleyen iki militan tipimiz daha var.
Bu militanların birinci tipi, geçmişte hizmet etmiş, şimdi de büyük adamlık taslayan kişilerdir; bunlar, parti ve Sovyet devleti yasalarının kendileri için değil, avanaklar için yapıldığını düşünürler. Bu adamlar, partinin ve hükümetin kararlarını yerine getirmek zorunda olmadıklarını sanıyorlar ve böylelikle de parti ve Sovyet devletinin disiplin temelini yıkıyorlar. Partinin ve Sovyet devletinin yasalarını çiğnerken neye güveniyorlar? Sovyetler iktidarının geçmişteki hizmetleri yüzünden kendilerine çatmayı göze alamayacağını umuyorlar. Bu kendini beğenmiş büyük beyler, kendilerini yeri doldurulamaz sanıyorlar ve ceza görmeksizin yönetici organların kararlarına karşı gelebileceklerini sanıyorlar. Bu militanlara nasıl davranmalı? Hiç duraksamadan, geçmiş hizmetlerine hiç bakmadan, bunları yönetici görevlerden almak gerekir. Bunların rütbelerini indirmek ve bunu da basında yayınlamak gerekir. Bunu, bu kendini beğenmiş bürokratların, bu büyük beyefendilerin kurumlarını bozmak için ve onları yerlerine oturtmak için yapmak gerekir. Bunu, bütün çalışmamızda, parti disiplinini ve Sovyet devleti disiplinini sağlamlaştırmak için yapmak gerekir.
Şimdi de ikinci tipe bakalım. Gevezelerden sözetmek istiyorum, namuslu gevezeler de diyebilirdim, evet bu namuslu, dürüst, Sovyet iktidarına bağlı, ama ne olursa olsun bir şeyi düzenlemek, yönetmek ellerinden gelmeyen adamlardan sözetmek istiyorum. Geçen yıl, bu yoldaşlardan biri ile bir görüşmem oldu, çok değerli, ama iflah olmaz bir geveze, her işi o boş lafları içinde boğabilir. Bakın görüşmemiz nasıl oldu:
Ben.- Sizde ekim işleri ne durumda?
O.- Ekim işleri mi Stalin yoldaş? Seferber olduk.
Ben.- Nasıl olur?
O.- Sorunu tam cepheden ele aldık.
Ben.- Peki sonra?
O.- Hızlı ve köklü bir değişiklik oluyor Stalin yoldaş; yakında, büyük bir köklü değişme olacak.
Ben.- Ya, peki başka?
O.- Bizde ilerlemeler belirgin hale gelmektedir.
Ben.- İyi. Ama, öyle de olsa, ekim işleri nasıl gidiyor?
O.- Ekim işleri konusunda, Stalin yoldaş, şimdilik herhangi bir hareket yok.
İşte gevezenin portresi. Onlar seferber olmuşlar, sorunu cepheden ele almışlar, hızlı ve köklü bir değişme var, ilerleme var, ama işler olduğu gibi duruyor.
İşte Ukraynalı bir işçi kısa bir zaman önce bir örgütün durumunu tastamam böyle karakterize ediyordu. Bu örgütün çizgisinin ne olduğu kendisine sorulduğunda, şöyle karşılık veriyordu: “Çizgi, inan olsun ki … çizgi var elbette, ama çalışma görülmüyor ortalıkta.” O örgütün de böyle namuslu gevezeleri var, besbelli.
Ve bu gevezeler yerlerinden alındıkları ve pratik çalışmadan uzaklaştırıldıkları zaman, kollarını açıp şaşkınlıklarını gösteriyorlar: “Neden bizi görevden alıyorlar? İşler yürüsün diye ne yapılmak gerekiyorsa hepsini yapmadık mı? Yıldırım işçileri konferansı toplamadık mı, bu konferansta partinin ve hükümetin sloganlarını herkese bildirmedik mi? Merkez Komitesinin tüm Politbürosunu onursal başkanlığa seçmedik mi? Stalin yoldaşa selamlarımızı yollamadık mı? Daha ne istiyorsunuz bizden?”
Bu iflah olmaz gevezeleri ne yapmalı? Eğer onları pratik çalışma alanında bırakırsak, her işi, bitmez tükenmez ve dolambaçlı söylevler dalgası içinde boğmayı becerirler. Onları yönetme görevlerinden almak ve onlara başka bir iş, pratiğe ilişkin olmayan bir iş vermek gerektiği açıktır.
J. Stalin
SSCB Komünist (Bolşevik) Partisi XVII. Kongresine Sunulan Merkez Komite Çalışma Raporu 26 Ocak 1934
SSCB Komünist (Bolşevik) Partisi XVII. Kongresine Sunulan Merkez Komite Çalışma Raporu 26 Ocak 1934