dün eski karım geldi
neden geldiğini bilmiyordu
karlı bir gece yarısı
kim bilir
incitmeyi unuttuğu
bir şeyler kalmıştı geride
belki de ilhamımın
tükenmekte olduğunu hissetmişti
özleyeceği tutmuştu
kim bilir…
kurtuluş’taki o köhne evde
ateşler içinde kıvranıyordum
hani baban öteki dünyada yayımlanan
sanat dergilerini
getirdi deseler kefenin cebinde
yerimden kımıldayacak takatim yoktu
arabistan çöllerinde
rüzgârgülü olsa şiirlerim
üfleyecek soluğum
ama duydum
onun zarif ayaklarıydı tozlu merdivenleri
kıvrım kıvrım tırmanan
onun ince beyaz elleriydi
boşlukta sallanan
mavi ve beyaz kabloları birbirlerine sürterek
zili çaldıran
onun taş plaklarda cızırdayan
emsalsiz ve bana özel sesiydi
yılların paslı obualarını çalan
bir devrimciyi ölüm döşeğinden kaldırmaya
yalnızca sokak sözcüğü bile yeterdi o yıllarda
oysa o daha fazlasını vaad ediyordu
okunuyordu her şeyi her halinden
onun yalnızca ben bilirdim dilinden
onun yalnızca ben gelirdim elinden
kapıyı açtım
ankara’nın solgun ışıkları vuruyordu
kırçıl pardesüsüne arkadan
görmesem de görüyordum
kar gibi aydınlıktı gövdesi
yüreği kan gibi sıcak
gözleri ıslak çimenlerin üstünde
gitar çalıyordu kuşlara
eldivenlerinin içinde badem çiçekleriydi elleri
al götür beni nereye olursa olsun
der gibi “gelemem” dedim
günlerdir sabahlara kadar başucumda bekleyen
terli giysilerimi değiştiren
nane limon kaynatan
yeni çıktığım nihilist kıza doğru büküldü
kendiliğinden boynum
darağacındaki kemende uzanır gibi
“olsun” dedi, aldırmaz bir edayla
hiç alışık değildi onu reddetmeme
sanki bu ilk dün müydü ki böyle karşılansın
al götür beni nereye olursa olsun bu şehirden
der gibi “gelemem” dedim yine
kışa mı hastalığa mı emeğe mi yenildim bilemiyorum
gitti karlı sokaklarda ıslık çalarak
asi bir rüzgar gibi
sabaha karşıydı yeniden zili çaldığında
“gel” dedi, “bari birkaç dakikalığına kar altında
birlikte susalım sabah karşı
korkmasın sevgilin
eskiden de sahibin değildim”
“gelemem” dedim
sehpadan ayaklarının dibine yuvarlandı başım
yine de sahibini görmüş sefil bir it gibi
sabaha kadar ayazda uludu, kuyruk salladı
ateşler içinde ruhum
Fettah KÖLELİ