Yılanın gözlerine baktı. Sarıya çalan bu şahraman torunu sanki gülümsüyordu ona. Gülümseyip yol vermek için bir kaç adım yana kaydı. Yılan selam verir gibi önünden aktı gitti.
“Allah herşey kadir. Şu iblisi bile karşımda adam kıldı. Sanırım, bir daha bu zevatın boynuna küreğim inmez. Allahım, sen çok büyüksün.”
Ayak bileğinde bir acı hissetti. Korkuyla başını çevirdiğin de az önce yol verdiği ve adam yerine koyduğu yılan, etine dişlerini geçirmiş öylece kalakalmıştı. Bir anlık tereddütün ardından küreği hayvanın sırtına indirdi.
“Şeytan işte. Şeytana sırt dönülür mü… yaptı yine yapacağını..”
Ne yapacağını bilmiyordu. Başı dönüyor, garip bir uyuşma aşağıdan yukarıya doğru yayılıyordu.
“Hay sana inanıp yol veren de.. ömrümü yedin..”
“Kimine elma, kimine zehir işte..”
Nefesi iyice kısıldı, soluk alıp vermekte zorlanıyordu.
“Bir … bir daha… görürsünüz gününüzü..”
Sustu. Gözleri kapandı. Elma ağacının altında soluksuz derin, yılan kavi uykusuna daldı.