Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Cuma, Kasım 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeFelsefe (Genel)Sevgili Yoldaşlar ! Hastalıktan bir silah yapın | Jean-Paul Sartre

Sevgili Yoldaşlar ! Hastalıktan bir silah yapın | Jean-Paul Sartre

(Bu yazı Jean-Paul Sartre tarafından Almanya’daki Sozialistisches Patientenkollektiv (SPK)’in yayınladığı “Aus der Krankheit eine Waffe machen” adli kitaba önsöz olarak yazılmıştır.)

17 Nisan 1972

Sevgili Yoldaşlar,

Kitabınızı büyük ilgiyle okudum. Onda yalnızca anti-psikiyatrinin olası biricik radikalleştirilmesini değil, akıl hastalığının sözde “tedavileri”nin yerine geçmeyi hedefleyen tutarlı bir pratik de buldum.

Genel olarak bakılırsa Marx’ın yabancılaşma sözcüğü ile kapitalist topluma özgü genel bir olgu olarak anladığı şeye hastalık adını veriyorsunuz. Haklısınız. 1845’de Engels İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’nda şöyle yazmıştı: Kapitalist sanayileşme ile öyle bir dünya yaratıldı ki, bu dünyada “yalnızca hem fiziksel hem ahlaki olarak hayvani bir düzeye gelmiş, insanlıktan çıkmış, alçalmış bir insan ırkı kendini bu dünyalı hissedebilir.”

Atomize edici güçler sistematik ve sürekli olarak insanların bir sınıfını -içeriye karşı olduğu gibi dışarıya karşı da- alt-insanlar durumuna indirdiğinden, Engels’in sözettiği insanların tümünün, ücretliliğin yol açtığı ve insanı bir nesne durumuna indirgeyen hasarlar ve bu hasarlara karşı bir yaşam başkaldırısının birliği olarak tanımlanabilecek bir hastalığın etkisi altında bulundukları kolayca anlaşılabilir. 1845’den bu yana ilişkiler tümüyle değişti, ama yabancılaşma yerinde kaldı ve kapitalist sistem varoldukça da yerinde kalacak. Çünkü yabancılaşma, sizin dediğiniz gibi, üretim ilişkilerinin “koşulu ve sonucu”dur. -Diyorsunuz ki- hastalık, kapitalizm içinde biricik olası yaşam biçimidir. Aslında ücretli birisi olan psikiyatrist herbirimiz gibi bir hastadır.

Egemen sınıf ona sadece “tedavi etme” ya da başkalarını kapatma iktidarını vermiştir. “Tedavi” kolayca anlaşılabileceği gibi yaşadığımız sistemde hastalığın ortadan kaldırılması anlamına gelmemektedir: “Tedavi” insanın hasta kalarak çalışma yeteneğini sürdürmesine hizmet eder. Bizim toplumumuzda bir yanda sağlıklı ve tedavi edilmiş (kendini üretim normlarına uyarlamış bilinçsiz hastaların iki çeşidi) ve öte yanda hasta olarak nitelenen, amaçsız bir başkaldırı tarafından ücretli emek sunma yeteneğini kaybetmiş ve psikiyatriste teslim edilmiş kişiler vardır. Bu polis bu kişileri onların en temel haklarını reddederek kanun dışı ilan eder. O atomize edici güçlerin açık bir eklentisidir: Bireysel vakaları yalıtılmış halde, sanki psikonörotik bozukluklar belirli bir kişiye özgü bulgular ve kişisel yazgıymış gibi ele alır. Sonra özellikleri birbirine benziyor gibi görünen hastaları birbiriyle karşılaştırır, sadece görünüşlerden ibaret olan farklı davranış biçimleri üzerinde çalışır ve onları nozolojik bütünlükler oluşturacak şekilde bir biriyle ilişkilendirir (Nozoloji= Görüngülerin mekanik tanımlanması), bu bütünlükleri farklı hastalıklar olarak ele alır ve sonra onları bir sınıflandırma olarak sunar.

Hasta böylece hasta olarak atomize edilir ve belirli bir kategoriye (Şizofreni, Paranoya vb.) sokulur. Bu kategoride, aynı psikonevrozun özel örnekleri olarak kabul edildiklerinden, bu hastayla toplumsal ilişki kuramayan başka hastalar da bulunur. Sizler görünüşlerin çeşitliliği üzerinden temel ve ortak nedene ulaşmayı hedefliyorsunuz: “Akıl hastalığı” emek gücünü metaya ve sonuç olarak ücretliyi şeye dönüştüren (Şeyleşme) kapitalist sisteme kesin olarak bağlıdır. Sizin için açık ki, hastaların yalıtılması yalnızca onların köken olarak üretim ilişkilerine dayanan atomize oluşlarını devam ettirir ve hastalar kendi başkaldırıları içinde, henüz üstü örtülü olarak başka bir toplumu talep ettiği ölçüde, onların birlikte bulunmaları, birbirlerini çok yanlı olarak harekete getirmeleri, kısacası sosyalist bir kollektif kurmaları gereklidir. Ve “psikiyatrist” de bir hasta olduğuna göre, sizler hasta ve doktoru doğal olarak birbirinden ayrılmış bireyler olarak ele almayı reddediyorsunuz: Bu ayrım aslında her zaman “psikiyatrist”in biricik anlamlandırıcı (belirleyici) ve yalıtılmış, kanun dışı sayılmış hastaların da biricik anlamlandırılan (belirlenen) ve sonuçta arı nesne haline gelmesi sonucunu doğurmuştur.

Buna karşı siz doktor-hasta ilişkisini herkesi kapsayan diyalektik bir bütün olarak ele alıyorsunuz. Hastalar biraraya gelir gelmez, bu diyalektik ilişkiler içinde, farklı çevrelere uygun olarak, bazen hastalığın gerici unsurlarının sürdüğü, bazen de hastaların başkaldırılarının ve toplum tarafından bastırılmış ya da çarpıtılmış gerçek ihtiyaçlarının bilincine vardıkları anlar belirleyici olacaktır. Hastalığın farklı görünüş biçimleriyle açığa çıkan genel bir çelişki olması ve her bireyin aynı zamanda hem anlamlandıran hem de anlamlandırılan olduğu bilgisinden hareketle, hastalığın gerici (örn. burjuva ideolojisi) ve ilerici momentlerini (hedefi kar değil, insan olan başka bir toplum talebi) birbirinden ayırabilmeleri için, hastaların birleşme zorunluluğu vardır. Açıktır ki bu kollektif, kapitalizm her insanda hastalık ürettiğinden ve “psikiyatrik sağaltım” yalnızca hastanın yaşadığımız topluma reintegrasyonu anlamı taşıdığından bir sağaltımı tartışmayacak, tersine hastalığı geliştirmeye, yani onu bilinç haline geliş vasıtasıyla devrimci bir güç haline getirmeye çalışacaktır.

Beni özellikle etkileyen şey, psikiyatrinin ve psikanalizin modern biçiminde hasta kimseye bakmazken ve doktor onun sözcüklerini kaydedebilmek ve onları doğru şekilde düzenleyebilmek için hastanın arkasına otururken, SPK’da hastaların belirleyici doktor rolü olmadan -anlamların bireyselleşmiş bir kutbu bulunmadan- insan ilişkileri kurmaları ve durumlarının bilincine varmada birbirlerinin gözüne bakarak, yani anlamlandıran-anlamlandırılan anlamında özne olarak davranmak suretiyle birbirlerine karşılıklı yardım etmeleriydi. Doktor-Hasta ilişkisinin psikiyatri ve psikanalizin modern biçiminde görülen bu uzamsal belirlenimi birini bir arı nesne kabul ederken, diğerini sırrını yalnız kendisinin bildiğini iddia ettiği hastalığın dilini, bir hermeneutik ile deşifre eden mutlak anlamlandıran haline getirir.

SPK’nın temsil ettiği gerçek ilerleme ile tanıştığım için mutluyum. Yaptığınız işi değerlendirdikten sonra anlıyorum ki, kapitalist toplumun en sert baskılarıyla karşı karşıyasınız ve yalnızca “kültür” temsilcilerinin değil politikacıların ve polislerin şiddeti de size yönelmek durumunda. Bütün araçlarla dövüşmek zorundasınız. Çünkü yaşadığımız toplumun egemenleri pratiğinize engel olma yolları arayacaklar, hatta sizi komployla suçlayacaklar. Ama siz aptalca tutuklamalara göre değil ulaştığınız başarılara göre yargılanacaksınız.

Çeviri: Sertan Batur

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments