Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeFelsefe (Genel)Yunan Felsefesi Tarihi | Karl Vorlander

Yunan Felsefesi Tarihi | Karl Vorlander

Yunan sanatı ve felsefesi söz konusu olduğunda, düşüncenin her şeyden önce Attika yöresine döndürülmesi alışkanlık haline gelmiştir. Çünkü bu toprak, adeta güzel sanatların ve ilimlerin koruyucusu kabul edilen perilerin dinlenme yeri gibidir. Fakat ilim şevki, yani ilmin ilim olduğu için elde edilme arzu ve çabası Yunan milletinde ilk kez uyandığı zamanda, yani Hz. İsa’nın doğumundan 600 yıl kadar önce, Yunan kolonileri gerek maddî uygarlık, gerekse manevî kültür bakımından ana vatana bütünüyle üstün bulunuyorlardı. Başlangıçta, genel biçimde ilimle bir ve aynı şey olduğunu gösterdiğimiz felsefe,asıl Yunanistan’da değil, belki Küçük Asya’da, Güney İtalya da ve Trakya’da doğuş beşiğini bulmuştur.

Fakat bu üç Yunan kolonisi olan topraklar arasında Küçük Asya’nın batı kıyısı ve özellikle İyonya aşiretlerinin yaşadığı orta bölümü, tekâmül bakımından diğerlerinden çok ilerideydi. İyonyalıların endişesiz bir tüccar kafası, gözüpek bir girişim ruhu vardı; küçük şehir sakinlerine özgü olan dar görüş dairesini aşmışlar, Adalar Denizi bir kapalı Yunan denizi haline geldikten sonra yabana iklimlere varmışlar, Akdeniz’in bütün kıyılarını yeni kolonilerle veya ticaret şubeleriyle doldurmuşlardı. İyonya şehirlerinde üç yeryüzü kıtasının ürün ve mamulleri toplanıyordu; refah arttıkça anavatanda henüz süregelen atalar örfünün de kabalığı siliniyor, sertliği yumuşuyordu. Gerçi bunun zararlı sonucu olarak bazı ahlakî kötülükler ortaya Çıkıyordu, fakat güzel sanatlar ve ilim vadisinde ortaya konulan gayretler de hayata daha yüksek bir içerik kazandırmayı mümkün kılıyordu. Geçimdeki bu kolaylık ve kısmen Doğu ülkelerinin debdebe ve gösterişi derecesine varan bir zenginlik yanında, Yunan sanatının da bu kıtada doğmuş ve ilk vatanım bulmuş olması bir rastlantı eseri değildir.

Daha M. O. 590 tarihlerinde Ephesus’daki muazzam Artemıs tapınağının yapımına başlanıyor; Homeros’un şiirlerinin meydana gelmiş ve ilk defa olarak terennüm edilmiş olduğu yerlerde, Orta Asya Yunanlılarının adalarda ve la yılarda kurdukları şehirlerde de lirizm ilk temsilcilerini buluyor Parvush, Archilochos, Kolofonlu Mimnermos, Sappho ve Anakreon Bunlardan bizi ilgilendiren yön, yalnızca vecizeler, uygulamaya dayalı düsturlar ifadesiyle meşgul olan, hayat bilgeliğini özlü sözler şeklinde anlatan edebiyat bölümüdür. İşte ahlâkî vecizeler içeren bu kısa şiirlerde yalnızca kişiye ait duyguların değil, belki ilk olarak ve açık bir biçimde ahlakî düşünüşün de kendini ifâde ettiğini görüyoruz. Bu ahlâkî düşünüş üstatları olarak gelenek tarafından tanınmış olan “Yedi Bilge” vardır. Fakat bunlardan yalnız dördünün (Thales, Bias, Pittakos ve Solon) isimleri her tarafta söz birliğiyle anılır.

Onların tanınmış olan “kendini bil!” sözü, bilgiye ilişkin çabalarını belirler ve nitelendirir, ahlâklarının başlıca içeriği de “hiçbir şey sının aşmamak” sözünde belirdiği üzere, Yunanlılara özgü olan bir tarzda ılımlılığa önem verilmesindedir. Politik ve toplumsal açıdan da, eski durum ve şartlar bir değişime uğramıştır, bunu da kısaca ifade edebiliriz: Eski büyük soylar, büyük aileler önemden düşürülmüş, ya demokrasi veya zorbaların baskısıyla (Tyrannie) bireyin gücü serbestçe gelişebilmiştir. Sözünü ettiğimiz ahlâkî şiirlerde politik parti kavgaları önemli bir rol oynadığı gibi, isimlerini saydığımız ilk filozoflardan (bilgeler) bir bölümü de mensup oldukları devletlerin kanun koyucuları idiler. Bundan başka Yunan’da felsefe başlangıcı için kesin önemi bulunan bir olayın gerçekleşmesi, pozitif ilimlerle bağlantı olayının gerçekleşmesi, kolonilerde çok erkenden İmkân dairesine girmişti. Daha M. ö. 600 yıllarında iken koloni Yunanlılarına, Doğu’nun eski uygarlık kavimleriyle ticâret ilişkilerinde bulunmaları sayesinde, zengin bir bilgi hazinesi akmış bulunuyordu.

Onların astronomi, aritmetik ve geometride Keldânilere, Fenikelilere ve Mısırlılara birçok bilgileri borçlu olduklarım kabul edebiliriz. Kolonilerdeki Yunanlıların coğrafya bilgileri de, uzaklara varan deniz ve kara gezileri sayesinde daha o zamandan oldukça yüksek bir dereceye erişmişti. Tarih yazarlığına gelince, önceki masal türünden tasvirler yerine logograf (Logographe) denilen yazarların, düşünmeye bir mevki veren çalışmaları geçti. Her bir kişisel bilgi Doğu’dan nasıl elde edilmiştir meselesi, felsefe tarihi yazarını az ilgilendirir. Buna karşılık, ileride göreceğimiz üzere ilk filozofların aynı zamanda pozitif bilim adamları olduklarını kayıt ve zaptetmek önem taşır. . Nihayet Yunan felsefesinin, felsefe meselelerini ortaya koyarken hangi istikamete doğru yönelerek hareket ettiği ve araştırmalarının konusunun ne olduğu yönüne gelince, dinî düşüncede meydana gelen bir değişim dikkate alınmalıdır. Bu değişim, bu tarihte gerçekleşiyor ve aslında Boiotialı bir şair olan ve öğretici şiirler yazmış bulunan Hesiodos’un Yunan mitolojilerini ve tanrılarının soylarım anlatan eserinde (Theogonie) bir tohum halinde gizli olarak yer alıyor: Mitolojiden kaynaklanan tanrıların soyağacından başka, henüz efsanevî bir şekle sahip olan bir evrenin oluşması sistemi (Cosmogonie) görünmeye başlıyor. Orfeusçular (ki bunların atası ve pirinin Trakyalı şarkıcı Orpheus olduğu rivayet edilir) Olimpos tanrılarının oluşturduğu neşeli çevre ile değil, belki bütün varlıkların bir ilk ilkeden türetilmesiyle meşguldürler. Bu ilk ilkeyi de gelişmemiş herhangi bir töz (gece, hava kaos, gök veya okyanus) olarak tasavvur ederler. Bu esnada bir diğer, fakat daha sonra olan düşünce istikameti ortaya çıkar. Onun başı olarak ilk Yunan nesircilerinden biri olan Syroslu Pherekydes (500 tarihlerinde) anılır.

Bu öğretiye göre, bütün evrenin ortaya çıkışında her şeyin düzenleyicisi olan Zeus’un (toprak ve zaman ile birlikte) varlığı ortaya konulmalıdır. Aristo, bu antik Yunan öğretisine mensup olanlara İlâhiyatçılar diyor. Bu ilâhiyatçılar evrenin oluşumunu araştırmakla, ilmin araştırma konusunu benimsemiş oluyorlar, ilim de, bütün varlıkların nasıl meydana geldiğini, ilk ilkenin neden ibaret olduğunu soruşturur. Fakat ilim artık bir mitoloji tarzında sormaz ve yine o tarzda cevap vermez, belki kavramsal düşünce tarzında sorusunu ve cevabım ortaya koyar, ilim, zaman bakımından ilk ilkeyi ve tanrısal temel tözü (cevher) araştırmaz, belki eşyanın bütün değişimi sırasında sabit, sonsuz ve sürekli kalan madde ve tözü tanımak ister. Yunanlıların ilk felsefesi doğa (tabiat) felsefesidir, onların ilk kavramı olan “arkhe” (ilk ilke) kavramı, bir kimya kavramıdır: Temel ilke ve töz (aslî madde) demektir.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments