Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Kasım 24, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeFelsefe (Genel)Ahlak Örneği | Uluğ Nutku

Ahlak Örneği | Uluğ Nutku

Kant’ın bir eylemin ahlâkî değerinin onun sonucunda değil de taşıdığı niyette olduğunu göstererek ethikte yeni bir alan açmasından sonra ahlâk örneği kavramı insanlık kavramına daha yakından bağlanmaya başladı. Her ahlâk örneğinin insanlığa bir bütün olarak temsil ettiğinin bilinci gelişiyordu.

İnanç Çağında Avrupa insanı klasik felsefenin dünyevî mutluluk-arayıcısı olmaktan çoktan çıkmıştı, ama Kant’ın zamanındaki Avrupa insanı, Yahudi-Hıristiyan geleneğinin transendental çizgisinden de dışarı kaymaya başlamıştı.

Grekler için mutluluk pragmatik kavranan, böyle olduğundan da çabalayarak erişilebilecek bir şeydi; özel bir bilgi türüne sahip olmakla mutluluk ele geçirilebilirdi. Grek düşüncesinde insan siyasal bir varlık olarak belirleniyordu; bununla uyumlu olarak da toplumun mutluluğuna öncelik veriliyordu. Ethik siyasallaştırılıyordu. Sağlıklı toplum ancak nesnelerin doğru bilinişi üzerinde örgütlenebileceğinden, nesnelerin bilgisiyle toplumsal ilişkilerin bilgisini birleştirecek bir çeşit sosyo-ethik, insanları mutluluk ereğine götürecek bir bilim olarak düşünülüyor, ahlâk örneği de bu yönde aranıyordu.

Grekler ahlâk problematiğinin çekirdeğinin daha derinlerde yattığının farkına varamadılar. Sonraki tarih onların yetersizliklerini gösterdi; çünkü ethik kesin anlamıyla bir bilim olabilseydi, bu bilimde şimdiye kadar oldukça ilerlemiş olmamız gerekirdi. Bu ilerlemeler sonucunda da kişiler ve toplumlar hayatlarını gittikçe daha çok ethiksel-bllimsel yönetmeyi öğrenirlerdi.

Avrupanın dinsel geleneği (köklerini Doğudan aldı ve, Yahudi-Hıristiyan olduğundan, başlangıcında anti-Roma, anti-klasik ve anti-Avrupa idi) en yüksek değeri bireyin türdaşına içten bağlanmasına dayandıran ilk girişimdi. Bu yeni bir özgürlük anlayışının başlangıcıydı da, çünkü dıştan en ufak bir zorlama bile olmadan kendisini bir başkasına hizmete bağlanmış hisseden kimse tamamiyle özgür bir insandır. Onun özgürlüğü bağlanmasıyla tamamlanmıştır. Böyle bir kimsenin kendini içinde bulduğu ahlâkî durum, herhangi bir pragmatik, toplum açısından övgüye layık, yahut siyasal bakımdan altruistik durumdan kökten farklıdır. Başkalarını yaşatma duygusuyla bağlanmış kişi ahlâk örneğinin olanağıdır ve bu olanağın gerçekleşmesi mutluluk kavramıyla açıklanamaz, — bu kavramın anlamı Greklerdeki gibi bir amacı değil de bir aracı gösterecek şekilde tersyüz edilse bile. Ahlâk örneği ne bir araçtır, ne de tek yahut bir dizi aracın amacıdır. O kendi başına bir amaçtır.

Bireyin, somut insanın (soyut toplumun değil) değeri insanlık kavramını oluşturan kaynaktır. «Dünyadaki bütün insanlar», yani «insanlık» kavramı, oluşumu için bireyin birey olarak mutlak değerinin tanınmasını gerektirir. Bunun bilincine doğru ilk adımı Hıristiyanlık attı.

İnsan varlığının değeri açıkça ve tam anlamıyla ancak Kant’ın keşfinden sonra görüldü. Onun terimlerinin çoğu bugün kullanılmayabilir, ama katkısı küçültülemez. Kant din ahlâkının şartsız iyiden, yani, kendi hayatını kaybetmeyi düşünmeden bir başkasını yaşatma niyetinden doğduğunu ve geliştiğini gördü. Ama aynı zamanda bu niyetin dinlerce hemen ödül ve ceza şartlarına bağlanarak bozulduğunu, oysa ahlâk örneğinin ödüle ve cezaya karşı ilgisiz süregittiğini de gördü.

Kant’ın “içimizdeki yasa”sını izleyerek ahlâk örneğini, bulutsuz bir gecedeki parlak göktaşı kadar açıkça görebiliriz. Örnek çoğu kez kendisini pek kısa bir süre için gösterir ama insanlı dünyanın her yerinde sürekli dolaşır. Doğanın ahlâk örneğini insan ilişkileri biçiminde oluşturmasının ve onu hayat uğruna yinelemesinin ardında (Kant’ın düşündüğü gibi) gizli bir planının olduğunu söyleyemeyiz; bunu söylemek doğal oluşları insanî amaçlara bağlamak olur. Ama kesinlikle söylenebilecek bir şey varsa, o da ahlâk örneğinin, ister binlerce yıl önce, ister hemen şimdi görülsün, özce aynı kalışıdır. Bundan, onun artık doğal evrime bağımlı olmadığı, doğanın onu aşmaya çalışmadığı anlamı da çıkar.

Ahlâk örneği kendisini konuşturur; uzun uzadıya yorumlara dalmaya gerek yoktur. Şimdi, ikisi dünya edebiyatından, ikisi de son zamanlardaki haberlerden dört örnek vereceğim. 4800 yıl önce Sümer şehri Lagaş istilâya uğradığından ölüm ve sefalet olağan karşılanmadı. Şair Dingirraddamu savaş kurbanı olan çocukların yazgısına yakınıyordu. Vicdanın doğuşu uygarlığın başlangıcıyla örtüşmüş olmalı. Diğer yanda, Frazer’in tasvir ettiği, Brahmapootra vadisinde yerleşik Lhota Naga kabilesi başka kabilelerin çocuklarını yakalayıp öldürürlerdi. Onların, Lagaş’ın düşmanlarınınki gibi kötü niyetleri yoktu, ahlâki çelişkileri yoktu. Niyetleri, öldürdükleri çocuğun kemiklerini, daha iyi ürün alma amacıyla tarlalarına dikmekti. Bu eylemin ahlâk dışılığının bilincinde değildirler; tersine, bunu yapmamak törelerine karşı gelmek olurdu. Onlarda Sumerli şairin, bizim de içine girdiğimiz duygu yapısı yoktu; çünkü şair, savaşta kendi ülkesi kazansa da, düşmanın çocuklarının kara yazgısı için yakmacaktır. Lhota Naga kabilesinin töresi içindeki bu davranış biçimi elbette «insan» öznesinin yüklemlerinden birisi olarak kabul edilemez ve «insan» tanımına dahil edilemez. Oysa şu bizim modern dünyada çocuklar yine katledilirse ve üstelik ileri teknolojinin yepyeni silahlarıyla katledilirse, bu bilinçli kötülüğün insan öznesinin bir yüklemi olmadığı ne mantıkça ne de tarihçe savunulabilir. Bu durumda ahlâki, çelişki büyük bir gerilimle duyulur ve çelişkinin olumlu yanını, türdaşı yaşatmayı, vurgulayacak örnekler aranır.

Diğer üç örneğe topluca ve kısaca değineceğim.

2400 yıl önce Ksenofon’un komutasında bir Grek ordusu Doğu Anadolunun dağlık bölgesinden Karadenize doğru geçit ararken iki yerli Kürdü yakalar, yol göstermelerini isterler. Birincisi birçok işkenceye rağmen konuşmayı reddeder ve öldürülür. İkincisi razı olur. Öbürünün neden sustuğu sorulunca, o adamın yeni evlendirdiği kızının ordunun geçeceği yola yakın bir köyde oturduğunu söyler.

Birkaç yıl önce gazetelerde Elaine Esposito adında 43 yaşında bir kız çocuğun Floridadaki evinde öldüğü haberi verilmişti. 37 yıldır bitkisel durumda yaşıyormuş. Haber şöyle devam ediyordu: «Bu süre içinde küçük Elaine’nin babası ilaç giderlerini karşılamak için üç ayrı işte birden çalışmış; hastabakıcı olan annesi ise hem işine devam etmiş hem de kızının her gereksinmesine koşmuştur. Anne Esposito kızının belirli aralıklarla yatağında döndürülmesinden başka günde dört kez sıvı besin almasını sağlamıştır.»

Ocak 1982’de Washington’da Potomac ırmağı üzerinde bir uçak kazasında yolcular buzlu suya düştü. Bir helikopter timi birçok hayat kurtardı ve oradan geçen Lenny Skutnik ırmağa atlayıp Priscilla Tirado’yu çıkardı. (Bir felsefe yazısı sıradan insanlardan adlarıyla sözetmekten utanç duymamalı) Aynı anda, kimliği belirlenemeyen (sonradan belirlenmiş olmalı) 50 yaşlarında bir adam da sudaydı. Haber şöyleydi: «Helikopterden can simidinin her indirilişinde adam onu yakaladı ve bir başkasına iletti. Sonunda helikopter onu da almaya döndüğünde buzların arasında kaybolmuştu.»

Ahlâk örneği üzerinde felsefi terimlerle konuşmak hiç gerekmiyor. Ama kullanılırlarsa örnek onlara içerik kazandırır. Şöyle: Ahlâk örneği insanın insana bağlanmasının çeşitli biçimlerini gösterir (ölümü hemen kabullenene fedakârlıktan, uzun süre çile çeken, güçlüklere göğüs geren fedakârlık biçimlerine kadar): felsefede Kant tarafından bağlanma olarak dile getirildi. Doğal kendini-koruma güdüsünü aşarak artı belirlenim (plus determination) olarak ortaya çıkar. Anlaşılması için bilimsel sebeplilik kavramı içinde ele alınmaya ihtiyacı yoktur; herhangi bir bilimsel ilkeye dayanmaz; onun bilgisi sui generis’dir. Karanlıkta kalan hiçbir yanı yoktur; dış dünya üzerindeki bilgi birikimiyle açıklanacak hiçbir bölümü yoktur: bir bütün olarak açık ve seçiktir. Ahlâk örneği ilerlemez, ahlâk eyleminin gerçekleştiricisi için hiç kimse «daha iyisini yapabilirdi» deme hakkını kendinde bulamaz, ama o yapabileceğinin en iyisin yaparken (Kant) daha iyisini yapabilir. İyi ile daha iyi arasında yaşatma niyeti bakımından fark yoktur, ikisi de yetkindir. Ahlâk örnekleriyle bir değerler skalası yahut hiyerarşisi yapılamamakla beraber, bunların yinelenmesinin sayıca çoğalması, yaşatmaların öldürmelere ağır basması, insanlık kavramının içerdiği bir umut, bir beklentidir, ama uğrunda mücadele edilmesi gereken bir umut, bir beklentidir. Başkasını yaşatma örnekleri arasında nitelik farkı olamayacağından, örnek çok çeşitlilik içinde tekildir. Ahlâk örneğinin taşıdığı İyi göreli değil mutlaktır. Onun hiçbir bilime dayanmamasına karşılık bütün bilimler, hayatın hizmetinde örgütlenmek için ona dayanırlar: o bütün bilginin «en üstün iyi»sidir (summum bonum).

Ahlâk örneği bilimlere insan varlığını anlamaları için ışık tutar. Bilimler onu kendi açılarından yorumlarlar. İnsan türünün soysürdürmesinin bir mekanizması olarak: biyoloji tarafından. Yahut, fedakârlık adını alan kalıtım özelliği olarak: genetik tarafından. Ya da basitçe, toplum düzenini sağlayan dayanışma ilkesi olarak: sosyoloji tarafından. Ya da en geniş anlamda aile, akrabalık bağı olarak: antropoloji tarafından. Ya da sevginin işlevi olarak: psikoloji tarafından. Hatta, doyum arayan canlılık ilkesinin karşıtındaki düşünsel ilke olarak: metafizik tarafından. Bütün ahlâk sistemleri, bütün ethik teorileri ahlâk örneğinin genelliğini dile getirmeye çalıştılar. Kullanılan terimler çağlara göre değişmiştir ama anlam aynı kalmıştır. Anlama bir yerde bir zaman varıldığı sürece, birisini yaşatmak ile birisini öldürmek arasındaki (günümüzde küresel boyutlara ulaşan) çelişkinin hayattan yana çözümlenmesi için umut vardır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments