KÖTÜ ve İYİ: İşte evrenin iki zıt gücü. Evren, bu zıtlığın birliği olarak varolmasını sürdürürken, bazen iyi bazen de kötü evreni yöneten güç olmaktadır. Egemen güç olan öğe aynı zamanda da insana ve yaşadığı dünyaya da yön verir. Birbirleriyle çok sıkı ilişki halinde olan Evren-Dünya- însan üçlüsü, kendi içinde hem kötüyü hem de iyiyi dialektiksel bir serimleme ile ortaya çıkarır.
İnsan kötülüğün ya da iyiliğin kaynağı nasıl olur? Dünya kötüyü ve iyiyi saklayan ve barındıran ikametgah yeri midir? Her şeyin yücesi, yaratıcısı ve iyisi olan Tanrı nasıl olurda şeytanı da var edebilir? Ve de onun (şeytanın – kötünün) nasıl evrende özgür güç olarak ortaya çıkmasına izin verir? İşte bu yazı bunları sorgulayarak, irdeleyerek ve açıklayarak, kötülüğün kaynağını ve olanaklılığını Evren-Dünya-İnsan üçlüsünde nasıl ortaya çıktığını felsefi bir yorumla göstermeye çalışacaktır. Ve bunu yaparken de St. Augustinus’un bu problemde kullandığı felsefi irdelemesi yorumumuza ışık tutacaktır. Çünkü bu problemi, felsefe tarihinden bağımsız olarak ele almak kötülüğün tarihsel gelişimini göz ardı etmek demektir. Kötülüğün tarihsel yorumu, çağımızdaki kuramları anlamamıza yardım edeceği inancındayım. St. Augustinus’un felsefesinde “kötü veya günah nedir?” ve “kötülüğün oluşmasındaki nedenler nelerdir?” sorusu irdelenecek ve tartışılacaktır. Bu kavramla Augustinus’un nasıl bir insan tanımına ulaştığını -bence bu tanımın sunduğu insan, modem felsefenin bize anlattığı insan tanımının esaslarını da oluşturur- göstermektir.
Bu konuyu açıklayabilmek için hem Augustinus’un bu konudaki görüşlerini incelemek, hem de ondan önceki felsefî düşünceleri, özellikle de Parmenides’in, Platon’un ve Manicheist kuramlara bakmak gereklidir. Çünkü Augustinus felsefesinde ulaştığı “kötü” ya da “günah” kavramı ile daha önceki” kuramlardaki kötü kavramı arasında bazı benzerlik ve farklılıkların bulunduğunu sanıyorum. Ayrıca Augustinus’un kendi kötü veya günah kavramına ulaşmak için kendisine kadar varolan kuramları bilmesi ve hatta onlann eksik ya da yanlış olduğunu göstermesi gerekmektedir. Augustinus’un felsefesine geçmeden önce niçin Augustinus’un bu kavram üzerinde durduğunu ve niçin kötülüğün kökenlerini bulmaya çalıştığını açıklamak gerekir. Çünkü o Hıristiyan kötü ve günah kavramına ve Tanrısına inanır. Burada bir sorun ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu Epicuros’cu argüman ile şu şekilde formüle etmek olanaklıdır: “Tanrı kötülükten ve acıdan korumak istiyor mu? Fakat bunu yapmaya gücü mü yok? Eğer yoksa, O güçsüz, ya da kesinlikle her şeye gücü yeten değildir. Her şeye gücü yeten fakat istemeyen mi? Eğer öyle ise , O kötüdür, ya da kesinlikle tüm iyilik değildir. O, ne gücü yetiyor, ne de istemiyor mu? O zaman. O’nu Tanrı diye çağırmak saçma olur. O, hem gücü yetiyor hem de istiyor mu? O zaman kötülük nereden geliyor?” (İstencin Özgür Seçimi Üzerine. Giriş.) Kısaca, eğer Tanrı varsa, niçin bu dünyada kötülük ve günah vardır? İşte bu soru çerçevesinde Augustinus, kötü ya da günah kavramını açıklaması gerekmektedir. Bu yazı bu amaç doğrultusunda irdelenerek, açıklanacaktır.
Augustinus kötülük veya günah problemini İtiraflar adlı eserinde şöyle ifade etmektedir. “Kuramlarım Senin (Tanrı’nın) bir anlamda sonlu olduğuna inanmama zorlamaktalar; böylece de kötülüğün varlığı Senin karşıtın olabilmektedir. Kötülüğün kaynağını Senden aldığı varsayımının yerine Senin hiçbir kötülük yaratmadığına inanmak bana daha iyi gibi gözükmektedir.” (Kitap V, Bölüm 10) ‘
Kötülük problemini şu şekilde açıklamaya çalışalım: Eğer kötülük var ise ve Tanrı her türlü varolanın nedeni ise, Hıristiyan inançlarındaki Tanrı düşüncesiyle, Augustinus’un kötülük kuramı arasında çelişkiler ortaya çıkmaktadır; çünkü Augustinus’da Hıristiyan düşüncesinde olduğu gibi Tanrı’nın sonsuz, ebedi, ezeli ve iyi olduğunu kabul etmektedir. Yani Hıristiyan Tanrı’sına inanmaktadır. Her tür iyilik Tanrı’dandır. Bütün yaratılanlar iyidir; çünkü Tanrı iyidir. Tanrı’dan gelen hiçbir kötülük ya da günah yoktur. Bu durumda, nasıl olurda dünyada kötülük ve günah var olabilir? Kötülüğün ve günahın nedenleri ve kaynakları nedir? Bu sorulara Augustinus’un cevap bulması zorunludur. Aksi halde inandığı Hıristiyanlık ilkelerinde çelişkiler ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu soruların cevabı Hıristiyanlığın ve Augustinus’un felsefesinin temelini
oluşturmaktadır.
Hıristiyan inançlarını ve düşüncesini kabul eden bir düşünür olan Augustinus’un kendi kuramını geliştirebilmek için, kendisinden önce varolan teorilerin ıyı tanımlamasını bilmesi gerekmektedir. Bunun sonucu olarak da onları tahrip edip, yerine kendi kuramını yerleştirmek zorundadır. Çünkü önceki kuramlar doğru ise, nasıl olur da kendi kuramını ve Hıristiyanlık inançlarını savunabilir: veya nasıl kendi kuramı geçerli olabilir? Bu nedenlerle yazımızda problemi bu şekilde ortaya koyduktan sonra, öncellikle Parmenides, Platon ve Manichean kötülük kuramını açıklarken onların Augustinus tarafından nasıl anlaşıldığını ve hangi tarafları ile yetersiz olduklarını göstermek ve irdelemek istiyoruz.
Niçin bu üç kuram (Parmenides. Platon ve Manichean) diye sorgulanabilir. Çünkü bu üç kuram Augustinus öncesi en önemli düşüncelerdir. Şimdi kötülük veya günah sorununun Parmenides’in, Platon’un ve Manichean felsefelerinde nasıl anlaşıldığını, hangi felsefî düşünce ve ilkeler dahilinde ve de ne tür bir çözüm çerçevesinde irdelendiğini ele alalım.
Parmenides’e göre, logos ya da akıl şu şekilde düşünmemizi sağlar: Varolan vardır, yok olamaz; yok olan yoktur, olasılıklı da olsa olamaz. Sadece Varlık (varolan) vardır. Varlık ile düşünme (logos) aynı şeydir. Varolan, Herakleitos’un öğretisinde olduğu gibi değişen ve meydana gelen değildir. Varolan değişmez varlıktır. Varolan düşünülen olandır. Yokolan düşünülemez ve bilinemez olandır. Bu nedenle yokluk, varolan ya da Varlık değildir.
Bu düşünce ışığında Parmenides’e göre, Varlık gerçek, bir, kapsayan, ebedi, bölünmez, değişmez, düzenli ve kanşık olmayandır. Parmenides’e göre, herhangi bir değişikliği, hareketi, başkalaşmayı, oluşun çeşitliliğini veya dönemlerini, yokluğu veya eksikliği, ve boşluğu kabul etmek, kesinlikle düşünülemez olan yokluğun varlığını kabul etmekle çelişmektir. Bunların sonucu olarak da, niçin hiçten (mutlak yoktan) varolanın yalnızca bir zaman diliminde olduğunu fakat başka bir zamanda olamayacağını açıklamak olanaksız olacaktır. Çünkü Varlığın yok olması, çürümesi veya gelişmesi olamaz. Çünkü Varlığın dereceleri yoktur. Böylece ne varsa o tektir, birdir, bölünemez ve homojendir.
Parmenides’e göre, yokluk var değildir. Varlıkta çokluk veya çokluklar yoktur. Bu durumda da kötülük yokluktur yani Varlık değildir. Varlıkta ve varolanda ne yokluk ne de kötülük vardır. Yokluk olarak kötülük düşünülemez çünkü Parmenides’e göre yokluk düşünülemez bir şeydir. Düşünülemeyen ise var değildir. Parmenides’in bu kötülük teorisi kötülük üzerine yeterli ve iyi bir açıklama gibi görülmemektedir. Çünkü biz kötülüğün ve yokluğun ne olduğunu bilmiyoruz. Kötülük veya yokluk hakkında konuşmak var-olmayan varlıklar hakkında konuşmaktır. Bu ise olanak dışıdır. Sonuçta, Parmenides’in düşüncesinde kötülük, çözülmemiş problematik bir soru olarak kalmaktadır.
Kötülük sorunu Platon ve Yeni-Platon düşüncelerde de görülmektedir. Platon mükemmel ve değişmeyen formlar alanı olan düşünseli, değişen ve mükemmel olmayan maddesel dünya alanından ayırır. İnsan ise hem akılsal-ruhsal hem de fiziksel bir yaratık olarak kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle insan ruh ve maddenin birleşimidir. Ruh insanın iyi olan parçasıdır. Buna karşılık madde insanın kötü parçasıdır. Böylece Platonculuk ikicilik üzerinde temellenmiş bir görüştür. Bu ikiciliğe göre ruh, maddede hapistedir: yani onun mahkumudur. Madde ruhun hapishanesidir. Madde, “İYİ'”nin karşıtı ve mükemmel olmayanın kaynağını oluşturmaktadır. Dünyanın kusurluluğunun nedeni ve sorumluluğu, maddenin şekilsiz varlığında yatmaktadır. İnsanın kötülüğü ve kötülüğün kendisi ruhun maddedeki esareti ve mahkumiyeti ile açıklanabilir.
Platon’a göre yanlışlık, yanlış yapma ve kötülük, hiç ya da yokluk hakkında bir şey değildir. Başka bir deyişle, yanlışlık ve kötülük, mutlak yokluktan gelmemektedir. Platon, Parmenides’in yokluk hakkındaki kuramını kabul eder. O da, Parmenides gibi, yokluğun yok olduğunu yani “Yokluk var değildir” önermesine inanır. “İYİ” ideasında bulunan tüm şeyler doğru ve gerçektir. Bu anlamıyla, kötülük ve yanlışlık akılsal-ruhsal dünyada olamaz. Buna karşılık, duyular dünyasında yanlışlık ve kötülük vardır çünkü orada “İYİ” ideasının eksikliği veya yoksunluğu vardır. Kısaca, kötülük ve yanlışlık duyular dünyasına ve maddeye ait fakat ruha ait değildir. Kötülük, yoksunluk ve eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.
Platon ve Platonculuk, Augustinus’un kötülük kuramını ve Hıristiyan felsefesini etkilemiştir. Her ne kadar Augustinus Platon ve Platonculuktan etkilendi ise de kendi teorisi onlarla aynı değildir. Diğer yandan, Augustinus’un kötülük kuramını anlamak için Manicheist düşünceye bakmak zorunluluğu da vardır. Augustinus gençlik döneminde Manicheist düşünceyi kabul etmesine karşın, yaşlılık döneminde bu kuramda temel ve ilk ilkelerin olmadığını görerek, kuramı reddetmiştir. Bu nedenle de, Manicheist kuramın ne olduğunu açıklamamız gerekli olmaktadır.
Platonculuk gibi, Manicheizm’de ikirciliği kabul etmekle birlikte Manicheizm’in ikirciliği evrenin iyi ve kötü ya da aydınlık ve karanlığın birlikteliğiyle açıklar. İkircilik her iki ilkenin birbirine olan karşıtlığıdır. Aydınlık ve karanlık her şeyi yaratan güçlerdir. Kısaca, Manicheizm için, kötülük ya da karanlık en yüce aydınlık ya da iyilik kadar varlığı olan tözdür de. Bu görüşe göre, eğer kötülük varsa ve eğer Tanrı’da tüm varolanların nedeni ise o zaman Tanrı kötülüğün nedeni ve yaratıcısıdır da. (İstencin Özgür Seçimi Üzerine, XVI) Karanlık ve kötülük yeryüzünü yöneten bir töz olarak Tanrı’dan gelmektedir. Günah işleyen ve kötülük yapan insan değildir, insanın içindeki bilmediğimiz başka yapıdaki varlıktır. Bu başka varlık kötülük olarak bir töz olup evreni oluşturan iki tözden biridir. Böylece Manichean’lar için, günah ve kötülük bize ait değildir: evrenin kendisinde yani Tanrı’dan gelen bir tözdür.
Bütün bu düşünceleri gözönüne alırsak. Manicheist düşünce Hıristiyan düşüncesi ve Augustinus’un felsefesiyle karşıt bir konumdadır. Çünkü hem Augustinus’ta hem de Hıristiyanlıkta Tanrı iyidir ve Tanrı’dan gelen bütün şeylerin iyi olduğu inancı vardır. Kötülüğün iyilikle aynı kaynaktan geldiğini söyleyen ikici Manicheist görüş yanlıştır. Bu kabul dolayısıyla, Augustinus Manicheizmin yanlış olduğunu göstermek zorundadır. İtiraflar’da Augustinus Manichean bilim ve kozmolojiyi reddeder. Augustinus, “Manichean kitaplar, ay, güneş, yıldızlar ve gökyüzü hakkında en sıkıcı yalanlarla doludur” der (İtiraflar, kitap V,7). Bunlara ilaveten. Augustinus Manicheist düşünceyi şu satırlarla da reddeder:
“Manicheanların toprak, ateş ve hava gibi yoğunlaştırılmış -katı da olabilir- şekilsiz ve çirkin tözün bazı benzer çeşitlerini kötülük diye adlandırdıklarına inandım. Bu onların toprak – dünya – dedikleri töz vasıtasıyla arıtılmış kötü ruhun bir çeşidi olarak hayal ettikleridir. Çünkü Tanrı’nın yarattığı düşüncesine inanmak için kendimi zorladım, ve kötülüğün (şeytanın) az ve iyinin daha fazla derecede, fakat her ikisi de sınırsız karşıt iki kütle olduğunu tasarladım… Sen (Tanrı) sandığım gibi Senin kendi içinden, orjinalliğini alan hiçbir kötülük (şeytan – günah) yaratmadın” (İtiraflar Kitap V Bölüm 10)
Augustinus için Manichean düşünce kutsal kitapla (İncil’e) karşıttır ve Manichean cevap zayıf ve yetersizdir. Aslında onlar kendi düşüncelerini halka temkinli ve sınırlı biçimde anlatmaktalar ve mezhepte yetişmekte olan gençlere özel toplantılarda, şeytanında (kötülüğünde) bir töz olduğunu söylemekteler. (İtiraflar Kitap V Bölüm 11:)
Manicheanlar için, kötülük veya şeytan kozmik bir güçtür ve evrende bir tözdür. Diğer yandan ise, St. Augustinus bu görüşü reddeder. Augustinus, “kötülük bir töz değildir” der, (İtiraflar Kitap IV Bölüm 15) ve “orijinini bulmaya çalıştığım kötülük bir töz değildir; çünkü eğer bir töz olsaydı, iyi olacaktı.” (İtiraflar Kitap VII Bölüm 12). Augustinus kötülüğün Tanrı’dan gelmediğini tartışmaya açar, çünkü eğer Tanrı’dan gelseydi, “o (kötülük), iyiliğin en yüce düzeninin yarattığı töz olarak yok edilemez olurdu, ya da eğer iyi olmasaydı o yok edilemeyenin yok edilebilir tözü olabilecekti; böylece Sen her ne yapıyorsan iyidir ve Senin tarafından yapılmamış hiçbir tözün olmadığı bana kesin biçimde gözükmektedir.” (İtiraflar Kitap VII bölüm 12.) Sonuç olarak. Augustinus’a göre, kötülük ya da şeytan bir töz değildir.
Bunlara ilaveten, Augustinus Tanrı’nın şeytanı ve kötülüğü yarattığı düşüncesine de katılmaz ve rededer. Başka bir deyişle söylersek, Tanrı, kötülüğün ya da şeytanın nedeni değildir. Bu sorunu hem İtiraflar hem de İstencin Özgür Seçimi Üzerine adlı eserlerinde tartışır İtiraflar’da şöyle ifade eder! “Kendi kendime Tanrı vardır ve işte O’nun yaratıkları diye söyledim. Tanrı, yarattığı tüm şeylerden kesinlikle ve mutlak olarak daha iyidir. Fakat O’nun iyi olmasından dolayı yarattığı şeylerde iyidir. Böylece, O, tüm şeyleri kendisi içinde kapsar ve onları kendi varlığı, ile doldurur.” (İtiraflar, Kitap VII Bölüm 5) Fakat bu düşüncelerinde Augustinus, kötülülüğün nedenini göstermez. Yani kötülüğün kaynağı nerededir sorusunu henüz cevaplandırmamiştır. Yalnızca Augustinus kötülüğün Tanrı’dan gelmediğini göstermiş oldu, Augustinus bu soruyu cevaplandırmak için kendisine şu soruyu sorar: “Eğer Tanrı iyi ve yarattığı tüm şeylerde iyi ise ve de Tanrı her şeyi yarattı ise, o zaman kötülük nereden gelmektedir? O (Tanrı)’nun en yüce iyi olduğu ,ve kendisinin yarattığı şeylerden daha çok iyi olduğu doğrudur. Yaratan ve tüm yaratılanlar yani her ikisi de iyidir.” (İtiraflar Kitap VII Bölüm 5). Augustinus aynı düşünceyi İstencin Özgür Seçimi Üzerine ‘de şu şekilde dile getirir: Tanrı fiyidir ve O, kötülük yaratmaz.
Şimdiye kadar Tanrının iyi ve O’nun kötülüğü yaratmadığı düşüncesi Augustinus’ta irdelendi. Bu irdeleme sonucu Augustinus, Manichean kuramı red ettiğini göstermeye çalıştık. Şimdi sorumuzu bir kez daha tekrarlayalım: Eğer Tanrı kötülüğü yaratmamışsa ve O iyi ise kötülüğün kaynağı nedir? Ve nereden gelmektedir? Bu sorunun irdelenmesini hem İtiraflar’da hem de İstencin Özgür Seçimi Üzerine de yapmak olanaklıdır. Kötülük acaba öğrenilir mi ve öğretilebilir mi diye sorar Augustinus. Eğitimin ne çeşit bir önemi vardır?
Augustinus’a göre, “eğitim iyidir ve eğitim öğrenmeden gelmektedir. Bu yüzden kötülük öğrenilmez. Çünkü, eğer kötülük ve günah öğrenilse, o zaman kötülük eğitimin bir parçası olur ve böylece eğitim de iyi bir şey olmaz. Fakat, eğitim iyidir. Bu nedenle de, kötülük öğrenilmez ve de onu biz kimden öğrendik diye sormakta anlamsız olmaktadır ” (İstencin Özgür Seçimi Üzerine Kitap I Bölüm 1). Bunlara ilaveten, Augustinus düşüncelerini şöyle ifade eder: “Eğer öğreten kötü ise, o bir öğretmen değildir; eğer o bir öğretmen ise, o kötü değildir.” (İstencin Özgür Seçimi Üzerine Kitap I Bölüm 1-6). Sonuçta eğitim ve onu veren öğretmen özü gereği kötü olamaz ve kötülük de öğretilmez.
Eğer biz kötülüğü ve günahı öğrenmiyorsak, niçin biz kötülük yapar ve günah işleriz? sorusunu öne sürebiliriz. Augustinus bu soruyu kendine sorar ve irdeler. Bu soru onun şu soruyu sormasını sağlar: Acaba arzu (Şehvet, ihtiras ve nefis) kötülüğün nedeni olabilir mi? Yoksa olamaz mı? Augustinus’a göre, zina bir günahtır, çünkü arzu ya da cinselliğin bir sonucu olan zinada, kötülük ve günah elementleri vardır. Böylece, arzu veya cinsellik, zina eyleminde kötü bir olgudur. Bu sorunu İstencin Özgür Seçimi Üzerine adlı eserinde şöyle tanımlamaktadır:
“Zinada kötülük ve günah elementi, arzudur. Bir erkeğin bir başkasının karısı ile yatma fırsatına sahip olamadığı bir örneği ele alalım: Fakat bu erkeğin olanak olursa bu eylemi gerçekleştireceği açık biçimde kesin ise, bu kişi eylemi gerçekleştiren bir başkasından daha az suçlu değildir… Her tür günah işlemede ve kötülük yapmada arzu (nefis, cinsellik, şehvet) temel olgudur.” (İstencin özgür Seçimi Üzerine(Kitap I Bölüm 3-21).
Her ne kadar arzu veya şehvet her tür günahta ve kötülükte temel element gibi görünür ise de Augustinus bu problemi daha fazla irdeleyerek, arzu ve libido’nun arkasında ne olabileceğini aramak ister ve onu bulmaya çalışır. Başka bir söyleyişle, insanın arzu ve nefsinden daha güçlü herhangi bir şey var mıdır? Eğer varsa nedir? Augustinus’a göre, libido da, arzu gibi düşünülebilir. Akıl, arzu ve nefsin efendisi olmalıdır. Platon ve Platonizm gibi, Augustinus da akılın bedeni arzulardan daha üstün olduğunu kabul eder. Platon için, ruh maddede hapistedir, yani madde ruhun hapishanesidir. Ölüm iyidir çünkü ruh kendisini görünüşler dünyasına ait maddeden kurtarmak zorundadır. Buna karşılık, Augustinus için ölüm kötüdür. Madde veya vücut insanın en temel parçasından biridir. Her ne zaman akıl, arzu veya nefis ile iyi bir ilişki içinde ise o zaman insanda kötülük ve günah olmayacaktır. Augustinus, akılın arzudan daha güçlü olduğuna inanır; çünkü o, doğru ve haklı olduğundan arzuyu yönetmelidir. Augustinus için, akıl doğruyu görebilen tek şey olduğundan, günah veya kötülüğün nedeni ve kaynağı olamaz. Buna karşılık, Augustinus şunları söyler: “Bize, istencin seçimi ile günah ya da kötülük yaptığımızı akıl gösterir… Eğer özgür istence sahip olmasaydık günah işlemememiz mümkün olamayacaktı.” (İstencin Özgür Seçimi Üzerine, Kitap I, Bölüm 16) Augustinus bu düşüncesini İtiraflar adlı eserinde de ileri sürer. “Biz günah veya kötülük yaparız çünkü kendi özgür istencimizle onu seçeriz.” (Kitap VII, Bölüm 3)
Augustinus için, dünyada günah veya kötülüğün doğrudan nedeni ve kaynağı bireysel iradedir yani kişisel istençtir. Kötü istenç günahın nedeni ve kaynağıdır. Evrenin kendisinde kötülük yoktur, fakat bireyde kötülük ve günah vardır. Bunun nedeni de onun kendi hatasıdır ya da hatalı seçimidir. Kısaca özgür irade veya istencin seçimi ile günah işlenir ya da kötülük yapılır.
Augustinus kendine şunu sorar: Eğer Tanrı, ruhu yarattı ise niçin ruh yanlış yapar? Bu soruyu başka bir şekilde sorarsak niçin Tanrı insana istencin özgür seçimini verdi” Eğer biz istence sahip olmasaydık, ne günah işler ne de kötülük yapardık, fakat sahibiz ve yapıyoruz. Augustinus bu sorulan şöyle cevaplar: “Özgür istencin insana verilmiş olmasının nedeni, insanın onsuz doğru ve haklı bir yaşam süremeyeceğini bilmesi, bu sorunun cevabı için yeterlidir” (İstencin Özgür Seçimi Üzerine. Kitap II.. Bölüm 1 ) Bu yüzden. Tanrı, insanın doğru ve haklı yaşayabilme Şansı elde etmesi için ona özgür istenci verdi. Çünkü insan, mutluluğu, doğruluğu ve adaleti bulmak için özgür istence sahip olmalı ve onu da özgürce kullanmalıdır.
Genelde üç çeşit kötülük veya günah olduğu söylenebilir:
(1) Kaynağı insan olan ahlaki veya etik günah; (2) kaynağı doğal afetler olan ve (3) kötülüğün kendisinden gelen fiziksel ve ruhsal günah ve kötülükler. Başka bir deyişle, deprem, sel ve fırtına gibi doğal afetler sonucu olaşan kötülük ve kayıplar da bir tür kötülüktür. Şimdiye kadar, Augustinus felsefesinde günah ve kötülük, birinci anlamdaki etik günah veya kötülükle açıklandı. Bu tür etik günahın kaynağı ve nedeni olarak da özgür istencimiz olduğu belirlendi. Şimdi diğer günah çeşitlerini ele alabiliriz.
Augustinus’a göre, günah veya kötülük herhangi bir töz ya da substance olmadığı gibi o fiziksel güç de değildir. Buna karşılık, bir çok insan doğal afetler sonucu ölmektedir. Doğal kötülükler Tanrı’dan mı gelmektedir? Her yarattığı şeyi iyi yaratan Tanrı mı bunların nedenidir? Ya da tüm bu tür kötülükler insanların günahları nedeniyle onları cezalandırmak mıdır?
William Maker’a göre, bu sorulara cevap verebilmek için. Augustinus’un Hıristiyan kozmolojisine bakmak gerekir; çünkü Augustinus, yaradılışın yoktan (hiçten) olduğunu kabul eder. Hıristiyan yaratılış kuramına göre. Tanrı her şeyi yoktan var etti. İşte bu varsayımla doğal felaketlerden kaynaklanan her tür kötülüğü ve günahı açıklamak mümkündür. Günah veya kötülük, olasıdır çünkü o kendini Varlığın değillemesi, yokluğu ve tahribi olarak göstermektedir. Varolan herşeyi Tanrı yoktan yarattığı için her şeyde hiçlikten kaynaklanan bir eksiklik, yokluk vardır. Yani varolanlar hiçliğin etkisindedirler. Buna karşılık, Tanrı’nın kendisinden gelen hiçbir şeyde eksiklik ya da yoksunluk yoktur. Başka bir söyleyişle, Tanrı’nın kendi doğasında ve kendinden yarattığında, hiçbir şekilde hiçliğin herhangi bir sıfatı veya özelliği yoktur. Böylece, Augustinus’un doğal kötülüğe cevabı şu şekilde özetlenebilir.
Varolanlar yaratılmadan önce hiçlik vardı ve sonradan yaratılan tüm varolanlarda Varlık-olmayana (non-Being) doğru bir eğilim olasılığı söz konusudur. Bunun sonucu olarakta, Augustinus doğal günah ya da kötülüğü ex-nihilo’ya indirger ve bunları özgür istençle birleştirir. Böylece, tüm günah çeşitleri etik günah şekline dönüşür. Augustinus, kendi günah kuramı içinde etık günah üzerine dikkatleri çekmek istemiştir. O. günahı etik günah olarak ele alır ve bu tür etik günahta insanın istencinin özgür seçimi ile olduğunu kabul eder.
Augustinus, günah veya kötülüğü fiziksel güç (Manıchen’lara göre bu fiziksel güç aynı zamanda evrende bir tözdür) veya Var-olmayan mutlak yokluk (Parmenidesci görüş) olarak görmemekte ve tanımlamamaktadır. Günah ve kötülük ruhtan gelmektedir, maddeden değil. Platon ve Manicheanlar, kötülüğü ve günahı maddenin yapısına yüklemekle hata etmişlerdir. Platoncularin hatası Manicheanların ölçüsünde değildir; çünkü onu bir töz yapmışlardır ya da evreni yöneten iki ilkenin birisi haline getirmişlerdir. Augustinus’un görüşleri daha önceki kuramlardan daha açık ve nettir. Çünkü o, insanı günahın merkezine koymak suretiyle günahın kaynağı olarak da insanı görmüştür.
Sonuç olarak Augustinus’a göre insan, istencinin özgür seçiminden kaynaklanan her tür eylemden ve seçimden sorumludur. Her günahlı insan, kendi günahının nedenidir: çünkü o, ne zaman günah işler ve kötülük yaparsa özgür istencini- doğru erdemden uzaklaştırarak yapması sonucudur. Bu yüzden de Tanrı, insanın günahlarından ve kötülüklerinden sorumlu değildir. Her insan kendi günahlarından ve kötülüklerinden sorumludur. Her ne kadar Augustinus, insanı belirlerken ruhun üstünlüğünü savunursa da insanı madde ve ruh karışımı olarak anlamaktadır. Buna karşılık, Platon, maddeyi ruhun bir hapishanesi gibi görmektedir. Augustinus, insanı bir bütün olarak ele alır ve günahın nedeni ve kaynağı olarak da madde ya da insan dışında bir töz aramaz. Fakat günahın ve kötülüğün kaynağını insanın özgür istencinde görmesi ile Tanrı’nın neden olduğu ve yarattığı bir kötülük ve günahın olmadığını ortaya koyar. Fakat doğal afetlerin sonucunda oluşan kötülükleri de -bu kötülüklerde insanın hiç payı yoktur- etik günaha ve kötülüğe indirgemek, yanlış olduğu kadar da nedenleride açık değildir.
Günah kavramı, iyi ve doğru Tanrı’dan gelmiyorsa ve de kişiye yani bireye ait bir olgu ise, bu konumuyla günah ve kötülük insan faktörünü birey ve özne olarak öne çıkarmaktadır. Bu ortaçağ felsefesi için bence yenilikçi bir düşüncedir. O halde, modern felsefeden yaklaşık 11 veya 12 yüzyıl önce insanı bir özne olarak ele alan St. Augustinus bu görüşü ile hiçte küçümsenemeyecek bir düşünürdür. Günah, öznenin ruhundaki istencin özgür seçimi sonucu oluştuğuna göre özne, sorumlu birey olarak kendisine, topluma ve Tanrı’ya karşı sorumludur.
KAYNAKÇA
1. St Augustinus. Confessions (İtiraflar). Translated by R. S Pine-Coffin. New York: Penguin Books, 1983.
2. . On Free Choici of the Will. (İstencin Özgür Seçimi Üzerine). Translated by Anna S. Benjamin and L. H. Hackstaff. New York: Macmillan Publ. Camp. 1987.
3. Maker, William. “Augustinus on Evil. The Dilemma of the Philosophers”. International Journal for Philosophy of Religion. 15,149-160, 1984.