Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazar, Aralık 22, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeFelsefe (Genel)20. yy. Filozofları | Bilimsel maddeciliğin en önde gelen kuramcılarından olan Lenin

20. yy. Filozofları | Bilimsel maddeciliğin en önde gelen kuramcılarından olan Lenin

Bilimsel maddecilik öğretisini ileriye doğru götürenlerin en önemlilerinden ve bilimsel maddeciliğin en önde gelen kuramcılarından olan Lenin, kapitalist sistemin çökmeye başlamasıyla emperyalizm çağının, toplumsal ve ulusal kurtuluş hareketleri ile toplumculuğa geçiş çağının özellikleri ve yasallıklarını çözümlemiştir.

Kuramsal-bilimsel ve pratik çalışmaları içinde çok yüklü yapıtlar ortaya koymuştur. 9000 kadar çeşitli yazılardan oluşan ve çok geniş düşünce ve deneyimleri içeren tüm yapıtları, bilimsel maddeciliğin yaratıcı yoldan geliştirilmesindeki yeni bir aşamayı gösterdiği kadar, bilimsel maddeciliğirı kapitalizmden toplumculuğa geçiş çağındaki karşıtlığını da ortaya koyar. Kararlı bilimsel ve yaratıcı bir öğreti olarak, kuram ile pratiğin birliğini getirdiği kadar, burjuva ideolojisi ile emperyalizm yanısıra, şovenizm ile siyasal gericiliğe karşı .kararlı yoldan mücadele edilişi de getirir. Lenin’in bilimsel maddecilik içindeki yeniliği, emperyalizm toplumsal dönüşümler çağındaki toplumsal gelişimlere ilişkin yeni olaylarla süreçlerin bilimsel bir geneîlendirmesini yapmış olmasıdır. Bir düşünür ve eylem adamı olarak en büyük özelliği, bilimsel kuramı her zaman pratiğe geçirmiş olması, bilimsel maddeciliğin yaratıcı yoldan geliştirilmesini toplumsal eylemliliğe bağlamış olmasından gelir. Bu nedenle öğretisi her şeyden önce, dönüştürücü düşünce ve eylem metodolojisidir.

19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçiş yıllarında, Lenin, başlıcalıkla Rusya’nın toplumsal yapısı ile çeşitli sınıfların rolü üstünde durmuş. II. Enternasyonal’deki partilerden farklı, yeni tip bir partî yaratılması doğrultusunda çalışmalarını sürdürmüştür (Neyle Başlamalı, 1301; Ne Yapmalı?, 1902: Bir Adım İleri, İki Adımı Geri, 1904; «lskra»daki yazılar, 1900-1903). Devrimin yenilgiye uğraması yıllarından sonra ise (1907-10) burjuva ideolojisinin, başlıcalıkla da idealist felsefenin etkisi gittikçe artmış, bilimsel maddeciliğin yerine Mach ile Avenarius’un idealist anlayışları revizyonistlerce yerleştirilmeye başlanmıştı. Lenin, bu koşullarda, en önemli felsefi yapıtı olan Maddecilik ile Ampiriokritisîzm’i (1908) yazmış, burjuva felsefesindeki «bilgi-kuramsal iskolastik» in ardında yatan felsefi karşıtlığı açığa sermişti. Lenın, bu yapıtında, bilgi-kuramsal ve dünyagörüşsel anasorunlara öncelik vererek, «fizikteki bunalım»ı çözümlemekte, doğabilimlerinde elde edilen en yeni sonuçların bir degerlendirmesini yaparak, Mach’cılıkla ve Mach’cılığın çeşitlemeleriyle tam bir karşıtlık içinde, «madde», «mekan», «zaman», «hareket», «hakikat», «nedensellik», «zorunluluk» ve «özgürlük» gibi, bir dizi ana kategorilere ilişkin bilimsel maddeci anlayışa da derinlik kazandırmaktaydı. Lenin’in Mach’cılığı eleştirme yöntemi, Mach’cılığın felsefe tarihindeki öncelleriyle bağıntısını kurarak, öznel-idealist felsefeler ile bu felsefelerin kurucularının (Berkeley, Hume, Kant ve yeni-Kant’çıların) temel bir değerlendirmesini yapmaya dayanıyordu. Bu arada, aynı yöntem izlenerek, (Diderot, Dietzgen, Feuerbach ve Çernişevski gibi) maddeciliğin yetkin kişileri dolayısıyla, diyalektik-maddeci kanıtlar da ortaya getiriliyordu.

1910-14 yılları arasında yeniden hareketlenen dönemde ise, Lenin, başlıcalıkla siyasal örgütlenme sorunlarına eğildiği kadar, ulusal soruna ilişkin bilimsel maddeci kuramı da geliştirme yoluna gitmiş; 1. Dünya Savaşı ile Şubat Devrimi’nin (1914-17) gerçekleşmesi döneminde ise, kapitalizmin en son aşaması olarak emperyalizmi incelediği kadar, bu dönemdeki eylem biçimlerini de ele almıştı (Ulusal Soruna İlişkin Eleştirel Gözlemler, 1913; Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Haikkı, 1914; Kapitalizmin En Yüksek ve Sonsal Aşaması Olarak Emperyalizm, 1916; Devrimin Askerî Programı, 1916; «Emperyalist Ekonomizm» ve Bilimsel Maddeciliğin Bir Karikatürü Üstüne, 1916, vb.). Lenin, kuramsal ve pratik-siyasal sorunlar karşısın-da, Felsefe Defterleri’nin anabölümünü oluşturan maddeci diyalektiğin kaynaklarının incelenmesine yönelmiştir, her zaman için. Bu yapıt, genelinde, Aristoteles, Feuerbach, Dietzgen ve Hegel gibi önemli filozofların yapıtlarına ilişkin eleştirel alıntılar ile çıkmalardan oluşur. Lenin, bu incelemesinde, diyalektik düşüncenin olağanüstü zenginliğini ve verimliliğini açığa koyar. Özellikle de, diyalektiğin «çekirdeği»ni oluşturan karşıtların birliği ve çatışması yasası başta olmak üzere, maddeci diyalektiğin en temel kategori ve ilkelerini somutlaştırarak kesinleştirir.

Daha sonra 1917’lerde, eylem kuramını geliştirerek, devlet biçimi sorunları ile toplumsal-ekonomik ve siyasal dönüşümler sorunlarını ele almış olan Lenin’in 1912-17 arasındaki başlıca yapıtları arasında şunlar sayılabilir: Nisan Tezleri, Devlet ve Devrim, (1917); Yazışmalar (1913), Felsefe Defterleri (1914-16). Bilimsel maddecilik sorunlarının daha da geliştirilmesine yönelik olan bu çalışmalarda, diyalektiğin ve başlıca kategori ile yasalarının pratikle ilintisi sorunları ele alınmakta, bilme süreçlerinin özüne ilişkin incelemeler öne çıkarılmaktaydı. Lenin’in bu dönemde Felsefi kuramın sorunlarına yaklaşımını belirleyen şey praksisin önkoştuğu gereksinimler olmuştur. Bu bağlamda, Kautsky ile II. Enternasyonal’in öbür ayrılıkçılarına bağlı dogmatik ve metafizik kuramların özlü bir eleştirilisi yapılmakta, toplumsal gelişmeler ile sınıfsal çelişmeler arasındaki sorun¬lar, emperyalizm aşamasındaki çelişkili gelişmeler ele alınarak dönüştürücü eylemler felsefi yönden temellendirilmekteydi. Bunun için de Lenin, daha önceden Materyalizm ve Ampîriokritisizm’de başlatılmış bulunan sorunsallığı daha da ileriye doğru götürerek, yeni tarihsel deneyimler ile bilimdeki başarıların ışığı altında, maddeci diyalektiği, bilimsel maddeciliğin mantığı ve bilgi kuramı olarak olduğu kadar, en genel biçimi içinde kendi gelişim kuramı olarak da ortaya koymaktaydı.

Kuram ile pratiğin, felsefe ile siyasanın organik birliğinin kurulması yolunda Lenin’in gösterdiği çabalar 1918-23 yılları arasında toplumun yeni baştan yoğrulması dönemi içinde özel bir önem kazanmıştır. Yeni bir toplumsal-ekonomik oluşum biçiminin toplumcu düzene geçiş içindeki sorunları bu dönemde ağır basan sorunlar olarak ortaya çıkar. Lenin’in bu dönemdeki felsefi etkinlikleri, çeşitli çarpıtmalara karşı diyalektiğin ve maddeci geleneklerin savunuluşunu, diyalektik mantık ve metodolojinin geçiş çağındaki pratik sorunlara uygulanışını ve yeni tarihsel çağın devrimsel gelişimler içindeki çözümlenişini içerir (Devrim ve Dönek Kautsky, 1918; Toplumculuğun Çocukluk Hastalığı, 1920; Yine Sendikalar -Üstüne, 1921; vb.). Maddeciliğin Önemi Üstüne (1922) adlı yapıtının ise Lenin’in «felsefi mirası» içinde özel bir yeri vardır; bu çalışma, insanlık tarihinin en yeni deneyimleri ile doğabilimlerindeki çok büyük ilerlemeler doğrultusunda bilimsel maddeciliğin çokyönlü ele alınışını ortaya koyar.

Genelde bakıldığında, Lenin’in çalışmaları içinde, bilimsel maddeci felsefenin sorunlarının olduğu kadar, gelişim sorunlarının da yanısıra, çok önemli gnoseolojik, metodolojik, toplumsal, tarihsel, doğabilimsel ve daha da başka dünyagörüşsel sorunların yaratıcı yoldan çözülüşüne ve bilimsel maddeciliğin her türlü çarpıtılışına kararlı bir biçimde karşı çıkılışına rastlanır. İlk yapıtlarından (1894) en son konuşma, yazı ve mektuplarına kadar (1922/23) ele alındığında, söylenecek olan şey şudur: Lenin, bilimsel maddeciliğe getirdiği yenilik içinde, maddeci kuramı derinleştirmiş, doğabilimlerdeki en son başarılara olduğu kadar, toplumsal praksisteki dönüşümlere de karşılık verecek yolda, felsefi maddeciliğe kendi çağdaş biçimini ka-zandırmıştır. Madde, hareket, zaman ve mekâna ilişkin doğa¬bilimsel tasarımlarda temelinden değişiklikler getiren, çağın başındaki doğabilimsel devrimleri çözümlemiş; bu devrimlerin felsefi önemini kavrayarak, çağdaş doğabiliminin diyalektik maddeciliği verecek nitelikte olduğunu ortaya koymuş, fizikteki yeni bulgulara ilişkin idealist sonuçlamaların temelsizliğini ve tutarsızlığını açığa sermiştir. Bu bağlamda modern bilimden edinilen bilgilere olduğu kadar, bilimsel maddeciliğin felsefi konumu ile maddeci geleneklere de dayanarak maddenin felsefi kavramını şöyle açıklar: «Madde, insana kendi duyumları içinde verili olan, kendi duyumlarımızla sureti çıkarılarak yansılanan ve insandan bağımsız olarak varolan nesnel gerçekliğin betimlenişine ilişkin felsefi bir kategoridir». Bu sıkısıkıya felsefi-bilgikuramsal tanımlama, zamansal ve mekânsal olarak evrensel bir geçerlik taşır, çünkü, gerek bilimce bilinen, gerekse ilerde bilinecek olan tüm nesnelerle oluntuları kapsamaktadır, çünkü varolan herşey insan tarafından yansıtılabilir. Bu tanımlama, kendi içeriği gereği, maddenin yapısına, dinamiği ve biçimine ilişkin bilimsel bilginin daha ileriye doğru götürülmesinden bağımsız olduğu kadar, madde tasarımının tarihsel gelişim süreci de, bu kavram içinde diyalektik olarak aşılmaktadır aynı zamanda. Lenin, bu yolla, doğabilimlerindeki tüm gelişimlerce de doğrulanmış olmak üzere, maddenin tükenmezliğine ilişkin düşünceyi geliştirmiş; maddeyi tanımlayışıyla, felsefenin temel sorusunun maddeci yönden tam eksiksiz ve kesin olarak tanımlanışının özünü kavrayarak ortaya koymuştur. Burda, Lenin, maddenin bilince karşı önceliğini gösterdiği kadar, madde ile bilincin mutlak biçimde karşı karşıya konuşunun ancak bilgikuramsal temel sorunun sınırları içinde bir anlam kazanabileceğini, bu sınırlar dışında bu karşıtlıktaki göreceliğin hiçbir kuşku götürmediğini gösterir.

Felsefenin temel sorusunun bu yönünü daha da geliştirerek, bilincin bilme sürecinde olduğu kadar,nesne! gerçekliğin pratikte değişime uğratılmasındaki etkin rolüne ilişkin maddeci yorumlamayı da derinleştirir. Lenin’in çalışmalarında, «madde» ile «bilinç»in yanısıra, «hareket», «zaman» ve «mekân» gibi felsefi maddeci kategoriler de yaratıcı yoldan zenginleşerek geliştirilir. Lenin, felsefi maddeciliğin daha ileriye doğru gelişmesindeki yapıcı katkıları yanısıra, en yeni burjuva idealist okullar ile doğrultuların olduğu kadar, iedealizmin sınıfsal ve bilgisel yönden sınırlı kökenlerini oluşturan felsefi revizyonizmin de kuramsal tutarsızlıkları ile bilime düşmanca özünü de ortaya koymuştur. Bu bağlamda, o zamanki burjuva felsefesinin (ampirio-kritisizm, yeni-Kant’çılık, içkinlik felsefesi, pragmacılık gibi temel doğrultularına ilkesel bir eleştiri getirerek, bu felsefi doğrultuların gerici nitelikleri ile felsefe tarihinde öznel-idealizmle (Berkeley, Hume ve Kant’la) ayrılmaz bağıntılarını da açığa sermiştir.

Doğa, toplum ve düşüncenin en genel hareket ve gelişim yasallıklarının bilimi olarak maddeci diyalektiğin yaratıcı yoldan ele alışına çok büyük katkılarda bulunmuştur Lenin, Diyalektiğin derinden anlaşılmasını getirmiş, diyalektiğin özünü ve öğelerini çokyönlü araştırıp ortaya koymuş, diyalektik mantık ile diyalektik mantık kategorileri anlayışının bilimsel maddeci temellerini formüllendirmiş, bilme süreci diyalektiğinin özelliklerini açığa koyarak, diyalektiğin temel yasalarına ilişkin felsefi anlayışı derinleştirmiştir.

Lenin, maddeci diyalektikle ilgili bu çalışmalarında, bilimsel maddeci kaynaklar dışında, Hegel’in idealist diyalektiğinden olduğu kadar, Herakleitos ve Leibniz ile öbür filozofların diyalektik düşüncelerinden de yaralanmıştır. Hegel’deki düşünce gizemselliğini eleştirdiği kadar, Hegel’in idealist diyalektiğinin maddeci yoldan «tersine çevrilmesi» gerektiğini de vurgulayan Lenin, Hegel’in gerçekliğin diyalektiğini «dâhice bulgulamış« olduğunu belirterek, şunları söyler: «Hegel’in tüm mantığı baştan sona incelenip kavrcnmadıkça «Kapital’in, özellikle de I. Bölümü’nün bütün bütüne anlaşılması olanaksızdır». Lenin, ayrıca, HegePci diyalektiğin maddeci yoldan özümlenişinin kesinkes eleştirel bir gözle yapılması gerektiğini, Hegel’ci diyalektiğin gizemlilikten ve idealizmden kurtarılarak, ayaklan üstüne oturtulması gerektiğini vurgular. Bu .bağlamda da Lenin’in diyalektikten anladığı şey şudur: «Bünyenin eksiksiz, derinden ve tekyanlılıktan uzakta gelişimine ilişkin öğreti; bize sonsuzca gelişen maddenin bir ycnsımasını veren insan bilgisinin göreceliği öğretisi». Bunun yanısıra, diyalektiğin en önemli ilkelerini de şöylece belirler Lenin.

Birincisi, tüm kapsayıcı yasallıktaki dünyasürecini verecek biçimde, belli bir görünüşün tüm yanlarının karşılıklı bağımlılığı ve birbiriyle ayrılmaz bağıntısı. İkincisi, nesnel diyalektiğin, maddî dünyaya ilişkin diyalektiğin ve öznel diyalektiğin yasalarının birliği. Üçüncüsü, kuram ile praksisin, bilme ile eylemin birliği; Lenin bunu şöyle dile getirir: «İnsanların bilinci nesnel dünyayı yansıtmakla kalmaz, ama aynı zamanda yaratır da… yani, insanlar, kendilerini tatmin etmeyen ve içine kapanıp kaldıkları dünyayı, kendi eylemleriyle değişime uğratırlar». Lenin, bu yolla, bilimsel maddeci diyalektiğin özünü dünyanın gelişmesine ilişkin kuram ve yöntem olarak ortaya koyar. Lenin, ayrıca, öz ve görünüş, içerik ve biçim, olanak ve gerçeklik, zorunluluk ve rastlantı, neden ve etki; tikel, özel ve genel olan gibi maddeci diyalektiğin temel kategorilerine ilişkin bilgiyi zenginleştirmiş; diyalektiğin temel yasalarıyla ilgili yaptığı incelemelerde, karşıtların birliği ve çatışması yasasının belirleyici rol oynadığını saptayarak, her türlü hareketin itici gücü ve kaynağı olması nedeniyle, karşıtların çatışmasını, diyalektiğin «çekirdeği» olarak belirlemiştir. «Karşıtların birliği (karşılıklı uygunluğu, özdeşliği, eşit etkinliği), koşullu, zamana bağlı, geçici ve görecedir. Birbirini dışarlayan karşıtların çatışması ise, tıpkı gelişim gibi, hareket gibi, mutlaktır».

Lenin, diyalektiğin bilgi süreçlerine uygulanışında, bilimsel maddeciliğin yansıma kuramını somutluğa kavuşturmuştur. Bilmenin özüne, özellikle de praksisin rolüne, bilme sürecinde duyumların özellikleriyle işlevlerine olduğu kadar, hakikatin nesnelliği ile görece hakikat ile mutlak hakikatin diyalektiğine ilişkin anlayışa geniş katkılarda bulunmuştur. Kendisinin diyalektik maddeci bilgi kuramının gelişimine bulunduğu bu çok önemli katkılar dolayısıyla bundan «Lenin’ci yansıma kuramı» olarak da söz etme olanağı vardır. Yansıma, zihinsel ve pratik etkinliğin, duyusal ve akılsal yansıların karşılıklı etkileşimine ilişkin karmaşık ve çelişkin bir diyalektik süreç olup, bu süreç içinde insan dış dünyayı yalnızca edilgin bir biçimde alımlamakla kalmaz, ama dış dünyaya da kendini işler, onu dönüşüme uğratarak kendi amaçları altına alır. Lenin, karmaşık, sarmal bir yol çizen bilme sürecini izleyerek, düşüncenin nasıl doğrudan doğruya duyumlarda ve algılarda verili tikel şeylerden soyut bildirimlere ve kavramlara yükseli diğini, bu bildirim ve kavramlar içinde şeylerin özsel yanlarını, bağlantılarını, özellik ve ilişkilerini kavradığını ve kendi özellikleri gereğince bunları aktararak, derinden, eksiksiz ve tam olarak yansıttığını gösterir. Bununla birlikte, gerçekliğe ilişkin diyalektik bilgi, soyutlamaların yapılmasıyla sınırlı olmayıp, soyut olandan yeniden somut olana dönerek, çeşitlilikteki birlik olarak, zihinsel-somut olarak somutu yeniden ortaya çıkarır.

Duyumlar, algı ve tasarımlar nesnel gerçekliğin öznel yansılarıdırlar. Ama bunlar ne içerikleri açısından, ne de soyut-akılsal yansı biçimleri açısından özneye bağımlıdırlar, gerçeklikle uygunluk göstermesi halinde nesnel hakikat özelliğini kazanmalarının nedeni de budur. Yansıma, genel olarak ele alındığında, görece nesnel hakikatten mutlak nesnel hakikate doğru giden bir gelişim sürecidir: «Maddeci diyalektik, bilgimizin göreceliğini, nesnel hakikatin yadsınması anlamında değil, ama bizim kendi bilgimizin bu hakikate doğru yaklaşımı sınırlarının tarihsel olarak koşullu olduğu anlamında tanır». Lenin, düşüncenin nesnel hakikati toplumsal-tarihsei praksisten kopuk olarak kavrayamayacağını, bilmenin temelleri ile amacının aynı zamanda hakikatin en yüksek ölçütünü de oluşturduğunu vurgular. Lenin, diyalektik maddeci yansıma kuramını înceleyişinde, kuram ile bilmenin tarihi arasındaki ilişkiler ile bu bağlamda diyalektik mantığın kategorilerinin gelişimi ve uygulamaya geçirilişi üstünde de yoğunlukla durmuştur.

Lenin’in mantık, diyalektik ve bilgi kuramının birliği üstüne olduğu kadar, biçimsel mantıkla diyalektik mantık üstündeki düşünceleri de büyük bir önem taşır. Biçimsel, klasik mantıktan farklı olarak, diyalektik mantık, düşünce biçimlerine yalnızca kendi yapılarının açısından bakmaz onları somut içeriklerinden soyutlamaz, katı donmuş biçimler olarak almaz, tam tersine, karşılıklı ilişkileri içinde, hareket ve gelişim içindeki biçimler halinde bakar. Bu yolla, diyalektik mantık, yeni bilgiye doğru geçiş sürecini, kuram oluşturma ve geliştirme sürecini ele alıp incelemeye yönelir. Lenin, diyalektik mantığın temel gereklerini şöyle formüüendirmiştir: «Bir konuyu iyice bilmek için, onun bütün yanlarının, bütün bağıntı ve iletimlerinin kavranıp araştırılması gerekir. Böyle bir şeye tamı tamına ulaşamazsak da, çok yönlülüğün araştırılışı bizi katılıktan ve yanlışlıklardan korur. Birincisi bu. İkincisi, diyalektik mantık, konuya kendi gelişimi içinde, (Hegel’in de zaman zaman söylediği gibi), kendi ‘özhareketi’ içinde bakmayı gerektirir… Üçüncüsü, bir konunun tam olarak tanımlanışında, gerek hakikatin ölçütü oiarak, gerek insanın gereksinim duyduğu belli bir konuyla bağlantısının pratikteki belirleyicisi olarak, insansa! praksisin gözönüne alınması gerekir». Lenin, özellikle, doğaya, insan toplumuna ve düşünceye ilişkin bilginin kuramı ve yöntemi olarak bilimsel maddeci diyalektiğin genel, evrensel niteliğini belirterek, burjuva ve revizyonist felsefelerin maddeci diyalektiğin rolünü çeşitli yollardan basite indirgeyerek içeriğinden soyma çabalarına bıkmadan karşı koymuştur.

Lenin’in çalışmalarında tarihsel maddecilik de yeni deneyimlerle zenginleştirilip daha yüksek bir aşamaya ulaştırılmıştır. Tarihsel maddecilik daha önceden, klasiklerce, felsefi maddecilik ile maddeci diyalektiğin toplum ve toplum tarihi anlayışına yaratıcı yoldan uygulanışıyla ortaya konmuş bulunuyordu. Lenin, bunu,, felsefi tarih bakış açısı ile toplum anlayışının gelişimi içinde temel bir dönüşüm olarak görmüştür. Lenin, tarihsel maddeciliğin güncel sorunlarını bilimsel maddeci siyasal ekonominin ve bilimsel toplumculuğun daha ileriye doğru geliştirilmesiyle sıkı sıkıya yakından, ayrılmaz bir bağıntı içinde ele almıştır. Yeni toplumsal olaylar ile yasallıkların çözümlenişinde Lenin, metodolojik sorunlara büyük bir önem veriyordu. Buysa kendisinin şu gibi bir takım çetin güncel sorunları yeni bir yaratıcı yoldan çözmesine olanak vermiştir: Toplumsal gelişmelerde öznel olanla nesnel olanın, eski ile yeninin ilişkisi; toplumsal çelişmelerin niteliği ile bunlara praksiste egemen olunmasına ilişkin sorular; tarihsel süreçte genel, özel ve tikel olanla zorunluluk ve raslantının birliği sorunu, vb. Lenin, bu arada, toplumsal yasallılığın nesnel niteliğini de vurgulayarak, tarihsel süreçte öznel etkenin git gide daha büyük bir önem kazanışını belirlemiştir. Ayrıca, çeşitli bileşken yanları içinde toplumsal sınıfların bilimsel bir tanımını ve toplumsal-tarihsel koşullarla bağıntısının bir açıklamasını yaptığı gibi, ulus kuramına da büyük bir önem vererek, ulusa! kurtuluş hareketleri ile ulusal sorunun çözümü üstünde de yoğunlukla durmuş, toplumun yeniden oluşturulmasının ulusal ve evrensel sorunlarını ele alarak, yeni toplumsal kurumların işleyiş tarzları ilkelerini getirmiş, bunlara ilişkin sorunları çözümleyerek kuramsal temellere oturtmuş, bu arada, yeni toplumsal ekonomik oluşumdaki üretim ilişkilerinin gelişmesi ve yasallıklanna ilişkin kuramsal sorunları inceleyerek, yeni toplumsal düzenin içeriği ve özüne ilişkin ilkeleri ortaya koymuştur.

Lenin, bunlardan başka, bilimsel ethik, estetik ve kültür kuramı gibi bilimsel maddeci öğretiye ilişkin ilke ve kuramın yaratıcı yoldan geliştirilmesine de önemli katkılarda bulunmuş; ayrıca, dinin toplumsal özünün bilimsel bir açıklanışını da getirerek, dinin toplumsal ve gnoseoiojik kökenlerine ilişkin bilgiyi derinleştirmiştir.

Bilimsel maddeci ethik sorunların çözümlenişinde, ahlaksal, töresel ilkelerin toplumsal praksis süreci içinde oluşup ortaya çıktığını, dolayısıyla birçok kuşakların deneyimlerini yansıttığını vurgulayan Lenin, böylece, sınıflı toplumlarda ahlakın da sınıfsal bir özellik gösterdiğini belirtmiştir.

Bilimsel maddeci estetik ve kültür kuramında ise, Lenin’in edebiyat ve sanatın yantutarlılığı, sanatsal yaratıcılığın özgüllüğü ve toplumsal içeriği, sanatta içerik ile biçimin bağıntısı ile toplumdaki rolü üstündeki düşünceleri büyük bir kuramsal ve pratik önem taşır.

Tüm çalışmaları içinde Lenin’in ağırbasan bir başka önemli yanı da, felsefede yantutarlık ilkesini temellendirişi olmuştur. Felsefi bir dünya görüşünde yan tutarlık, iki temel felsefi doğrultudan birine, idealizme ya da maddeciliğe bağlılıktır. «En yeni felsefe de, tıpkı ikibin yıl öncesinde olduğu gibi, yantutarlık içindedir.» Lenin, burjuva filozofların, maddecilik ile idealizmin üstüne çıkmak, böylece, kendi anlayışlarına yansızlık görünüşü kazandırmak için gösterdikleri tüm çabaların, kendi dünya görüşlerinin idealist niteliğini açığa sermekten başka bir şey olmadığını; çünkü, «sınıfsal çelişmeleri içeren bir toplumda ‘yansız’ bir toplumsal bilimin olmayacağı»nı belirtir.

Bilimsel maddeci felsefenin yantutarlılığı ise, insan toplumunun gelişmesinin yasallıklarını yansıtışı içinde, kendi sınıfsal niteliğini tanımasından ileri gelir. Bu ilke, bilimsel maddecilik ile bilimsel olmayan dünya görüşleri arasındaki ayrımı ortaya koyduğu kadar, her türlü burjuva ve küçük-burjuva ideolojilerin de karşısında yer alır. Lenin’in kendi yapıtları da felsefe alanında böylesine bir kararlı maddeciliği içerir; bunun başlıca özelliklen ise şunlardır; Belli bir felsefi sistemin nesnel içeriğinin onu ortaya koyan kendi öznel biçiminden ayrılışı; belli bir kuramın öbür kuramlarla çokyanlı ilişkisinin tüm yönleriyle incelenerek burdaki çelişik yönelimlerin açığa serilişi; felsefi sorunların incelenişinin ayrılmaz bir parçası olarak burjuva kuramlarının eleştirisi.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments