Kültür Sanat Edebiyat Felsefe
Pazartesi, Aralık 23, 2024
No menu items!
Ana SayfaFelsefeFelsefe (Genel)Aydın Üstüne On Sav | Ahmet İnam

Aydın Üstüne On Sav | Ahmet İnam

1. Aydın sakladığı, saklamaya çabaladığıyla kendini gösterir. Kısaca söylenirse, aydın sakladığıdır.

Nedir saklamak? Neden saklar insan? Neyi saklar? Çağımız saklayan insanların çoğaldığı bir çağ. Çağlar boyu saklamış. Öncelikle yaşamını sürdürebilmek için. Çevresi üzerinde denetim kurmak, yaşamını düzenlemek amacıyla saklamış.

Saklamanın insan varlığını “ruhsal” açıdan yansıtan bir “derin” anlamıyla başlayalım. İnsan kendini saklayan bir varlıktır. Saklaması her zaman isteyerek, farkına vararak gerçekleşmez. Kendisi ile psükhê si ile olan ilişkisinin derinliği, zorluğu, Batı Düşüncesinde yüzyıllar öncesi anlaşılmıştır, bunu ilk dile getirenlerden biri de Herakleitos’tur. İnsan ruhunu uçsuz bucaksızlığı, karmaşık yapısı sonraları 19. yüzyıl ruhbiliminin, ruh hekimliğinin konusu olmuştur. Bilinç dışı güçlerin (bedenimizden ve çevremizden, kültürümüzden gelen) etkisiyle insanın kendisiyle karşılaşmasında çetin zorluklar vardır. İnsan gerek çevresine uymak, kendisini korumak gerekse kendinle karşılaşmamak için kendisini saklar.

Saklamak fiili Türkçe’de nesnesiyle ilgili olarak farklı biçimlerde kullanılır. Bir şeyi, bir kişiyi, bir sırrı saklarsınız (Bu kitabımı sana sakladım, örneğinde olduğu gibi). Birinden, bir şeyden saklarsınız. Ve nihâyet bir şeyde saklarsınız.

Saklamak eyleminin en azından Türkçe’mizde beş ayrı anlamını anabiliriz: 1. Örtmek, gizlemek 2. Korumak 3. Biriktirmek 4. Elde tutmak 5. Ele geçirmek.

Aydın, neyi, ne adına, kimin için saklamaktadır? Alışılagelen aydın tablosunda, aydın gizlenenin üstüne giden, saklı olanın perdesini kaldıran, yalan söyleyenlerin, gerçeğin üstünü örtmeye çabalayanların foyasını meydana çıkaran biridir. Peki, kendisi, kendinden, diğer aydınlardan ne saklar? Neyi, nasıl, neden sakladığını söyle, kim olduğunu söyleyeyim, diyebilir miyiz?

Aydın sakladığınla aydındır. Sözcüğün beş anlamıyla:

a) Neyi örtmektedir? Bilerek ya da bilmeyerek kasıtlı ya da kasıtsız örttükleriyle ortaya çıkmaktadır. Gösterirken örten, aydınlatırken karartandır. Neyi örtüyorsun aydın? Bu görüşlerin ardında duran, gösterdiklerinin ardalanında duran göstermediklerinle, göstermek istemediklerinle, gösteremediklerinle aydınsın. Yalnızca aydınlattıklarınla değil, kararttıklarınla!

b) Neyi korumaktasın? Hangi değerleri? Hangi inançları? Hangi çıkarları? Hangi düşünceleri?

c) Neyin birikmesinin ardındasın? Nelerin birikmesini, çoğalmasını dilemektesin?

d) Neyin elde tutulmasını, elden çıkarılmamasını istiyorsun? Neden?

e) Neyi ele geçirmenin peşindesin? Ün mü? Para mı? Konum mu? Saklamanın amaçlarından biri de ele geçirmek mi?

Aydın sakladığından bellidir.

2. Aydın bilmediğine, anlamadığına tavrıyla kendini gösterir, ele verir. Bilmediklerimizi küçümsüyor muyuz? Değersiz olduklarını mı ileri sürüyoruz? Uzmanlık işi olduğunu söyleyerek, bilmediklerimizle ilgimizi kesiyor muyuz? Bilmediklerimizi bilir gibi mi yapıyoruz? Anlayamadığımız bir süreç, bir metin karşısında ne yapıyoruz? Anlama isteğimiz, tutkumuz var mı? Nereye kadar? Ne zaman, nasıl pes ediyoruz da: “Bilemiyorum, anlayamıyorum” diyoruz. Diyebiliyor muyuz? “Anlamam”, “bilmem” diyebiliyor muyuz? Kendimize. Herkese. Anlayamamak gücümüze gidiyor mu? Neyi anlayıp neyi anlayamadığımızın, neyi bilip neyi bilemediğimizin ayırdında mıyız? Saklananları, üstü örtülenleri, çarpıtılanları bulup ortaya çıkarmaya çalışan aydın, anlayamamasını, bilememesini saklar mı? Bildiğini, anladığını saklar mı? Aydın sakladığından bellidir.

Anlayamadıkların, bilmediklerin karşısındaki tavrını, davranışını, duygularını söyle, sana nasıl bir aydın olduğunu söyleyeyim.

3. Kabul etmediği, onaylamadığı, benimseyemediği, görüşler, inançlar, savlar karşısındaki tutumuyla kendini ele verir, aydın. Onlar karşısında kayıtsız mı kalıyor? İlgilenip kızıyor mu? Saldırıyor mu? Aşağılıyor mu? İçine sindiremediği düşünceler, görüşler, tavırlar karşısında yaptığıyla bellidir aydın.

4. Karşı çıktığı, düşmanı olduğunu düşündüğü görüşlere önünde duruşundan anlayabiliriz aydını. Kendi düşüncelerinin varlığı için bir tehdit olarak mı görüyor, karşıt düşünceleri? Onları yok etmeye, ortadan kaldırmaya mı çalışıyor yoksa onların varlığının kendi görüşlerinin gelişmesi için gerekli olduğunu mu düşünüyor?

Kimi, neden dolayı düşman olarak görüyor?

Aydın düşmanının görüşüne olan tavrından bellidir.

Yukarıdaki sorularla ortaya koymaya çalıştığım dört sav, genel çizgileriyle aydının bilgiyle, görüşleriyle ilişkisine dikkat çekiyordu. Deyim yerindeyse onun epistemolojik duruşu üzerinde duruyordu. Bundan sonra dile getireceğim altı savın vurgusu ise onun kendine ve birlikte yaşadıklarına tavrı ile ilgili olacak.

5. Aydın kendisiyle nasıl yaşadığına bakarak anlayabileceğimiz bir kişidir.

Kendimizle ilişki ne demektir? Kendimize verdiğimiz değer, yüklediğimiz anlam, amaçlar, beklentilerimiz bu ilişkinin temel öğelerini oluşturur. Duygularımız, düşüncelerimizle nasıl yaşadığımız, kendimizi sevip sevmediğimiz, ilişkilerimizi, ait olduğumuz topluluğu içimizde nereye yerleştirdiğimiz; kendimizle yüzleşmeyi bilip bilmediğimiz, öz saygımızın, özeleştirimizin olup olmayışı kendimizle olan ilişkiyi önemli ölçüde belirler.

Dünyayı, toplumu, farklı yüzleriyle nasıl kavradığımız, insanlarla olan ilişkimizin sağlıklı bir yönde gidip gitmediği, kendimizle gerçekleştirmeye çalıştığımız iletişime, yüzleşmeye bağlıdır, önemli ölçüde. Kendimizle olan ilişkimiz, dünyayla olan ilişkimize dâhîldir. Dünyaya müdahalemizi, kararlarımızı, eylemlerimizi etkiler.

Kendimizle olan ilişkimiz çok zor bir ilişkidir: Yüzleşmeyi gerektirir. İçtenliği, dürüstlüğü, kendimize güveni. O ilişkiyle, o ilişkinin sağlıklı başarılışı ya da başarılamayışla etkilenen bir dünyaya açılış söz konusudur.

Aydın kendisiyle ilişkisinden bellidir.

6. Aydın en yakın çevresiyle ilişkisiyle dünyaya yönelir. Özel yaşamındaki yakın dostları, ailesi, akrabalarıyla paylaştıklarıyla kendini oluşturur. Özel yaşamının rengi, onun aydın olarak toplumun meydanına kendini koyuşuna yansır. Özel yaşamı, mahrem hayatı, “hâne içi”nde deneyimledikleriyle oluşur aydın.

7. Aydın benimsediği, ait olduğunu düşündüğü, ait olduğuna inandığı toplulukla kendini dünyaya sunar.

Kendisiyle ilişkisinden başlayarak adım adım genişleyen, giderek kamuya açılan birliktelikler yaşar aydın. İşte “benimsenen topluluk” dediğim, “en yakın” topluluktaki yeri, o toplulukla ilişkisiyle belirginleşir aydın.

8.Yalnızca kendinden saydığı, benimsediği topluluklarla değil, birada yaşadığı “yabancılara” olan tavrıyla da belli olur aydın. Yabancı önünde kendini tanır, sınar. Yabancıya bakışı, tavrı, tutumuyla kendini ele verir.

9. Aydın, yalnızca bir arada yaşadığı yabancıların değil “uzaktaki” yabancılarla etkileşim hâlindedir. Dünyadan, “evrenden” sorumlu olduğuna göre, uzaktaki yabancılar da onun sorumluluk alanındadır. Bu yabancılarla sorumluluk alanındaki etkileşimi, tutumu, eylemleri onun nasıl bir aydın olduğunu bize gösterecektir.

10. Kendinden başlayarak, adım adım genişleyen halkalarla yaşar aydın. Belki bu yakınlık halkalarının en uzağı düşmanlarının bulunduğu halkadır.

Aydın düşmanıyla ilişkisinden bellidir. Düşmanıyla tanırız onu, düşmanıyla çıkar ortaya.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments