Günümüzde artık kitlelerin anlam ve özgürlüğe de sahip bir toplumsallaşma adı altında vaftiz edilmeyi yadsıdıkları ilginç bir noktada bulunuyoruz. Onları yeniden ele geçirip, kullanma düşüncesinden artık vazgeçmeliyiz. Çünkü kitle diye bir şey yoktur. Bütün iktidarların gelip içinde yok oldukları bu sessiz yığın bir sosyolojik bütünlük ya da gerçeklik değildir. O, iktidarın sırtında taşıdığı bir gölge, içine düştüğü dipsiz bir çukur ve bir emme biçimidir. Bunu anlamak yeterlidir. Akışkan, devingen, uyumlu hatta bütün isteklere aşırı derecede uyan ve katılmanın en aşırı ucu olan bir hipergerçek uyumluluk yumağı, işte iktidarın içinde bulunduğu güncel felaket. İşte devrimin içine düştüğü iflas çukuru. Çünkü için için kaynayan bu kitle hiçbir zaman için patlamayacaktır. Üstelik her türlü devrimci söylev onun içinde yok olacaktır. Öyleyse bu kitlelerle herkesin başı derttedir. Onlar bu söylevlerdeki leitmotivdir. Bütün toplumsal projelerdeki sabit fikirdir. Oysa bütün bunları başarısızlığa uğratmaktadırlar. Çünkü hâlâ toplum ve onun oluşmasının kaynağında bulunduğuna inanılan eskatolojik bir umut ve klasik bir kitle tanımıyla sınırlamışlardır. Oysa kitleler toplumsala ait değildirler. Onlar her türlü toplumsallaşma ve sosyalizmin mal sahibidirler. Oysa şimdiye kadar pek çok kuramcı, özgürlük tuzağı olan politikayla alay etme ve temsil etme biçimlerinden dem vurarak anlam üstüne konuşmuşlardır. Ancak kitleler: Anlam, politika, temsil edilme, tarih ve ideolojinin içinden uyurgezer bir halde ve hepsini yadsıyarak, üstelik bütün radikal eleştirilerin yapmak istediklerini yaparak geçtiklerinde bu sonuncular ne söyleyeceklerini şaşırmakta ve gelecekteki bir devrimi -eleştirici devrim, prestij devrimi, toplumsalın ve arzunun devrimi- düşlemeye başlamaktadırlar. Oysa şu salyangoz gibi kendi içine doğru kıvrılan devrim onların devrimi değildir. Çünkü eleştirici ve dışa doğru patlayan bir devrim değildir, içten, kendi kendine güdümlenen kör bir devrimdir. Öyle canlı kanlı ve neşeli bir devrim değil, tepkisiz (hareketsiz) bir devrimdir, bu. Sessiz ve kendi üstüne kapanan bir devrim – bütün sözü ele geçirme ve bilinçlenme biçimlerine ters düşen bir devrim. Onun bir anlamı ve bize söyleyebilecek hiçbir şeyi yoktur.
Toplumsalın ölümünün son perdesinin oynandığı bir bağlamda kitleyle ilişki kurabilen tek olay terörizmdir. Oysa kitlelerden terörizm kadar kopuk bir şey yoktur. İktidarın onları karşı karşıya getirmek istemesi de boşunadır. Oysa toplumsalın ve anlamın yadsınmasında birbirlerine bu kadar benzeyen başka iki şey yoktur. Çünkü terörizm, kapitalizmi (dünyadaki emperyalizmi, vs) hedef aldığını söylemektedir. Ancak yanlış yere, kapitalin gerçek düşmanı olan toplumsala saldırmaktadır. Güncel terörizm ise toplumsalın-terörizmini hedef almaktadır. Toplumsalın şu anda üretildiği biçimini -ya da bizi bir sessiz yığın olarak üreten, her yanımızdan sarmış olan bir denetleme ve koruma, dokulaşmış, nükleer ve bir yörüngeye oturtulmuş bir ağ gibi ören toplumsalı hedef olarak seçmiştir-. Yasa ve baskı yerine model enjekte eden, şiddet yerine ikna/caydırma yöntemiyle iş- gören hipergerçek, algılanamayan bir toplumsallık – Terörizm ise bütün bunları kendisi de hipergerçek olan bir başka eylemle yanıtlamaktadır. Daha başlangıcında bu eylem aynı merkezden yönetilen kitle iletişim araçlarına ve büyülenmeye mahkûm edilmiştir. Öte yandan bir temsil etme ve bilinçli olma yerine, bitiştirme yöntemini yeğleyerek zihinsel çoğaltma, büyüleme ve paniğe mahkûm edilmiştir – kendisiyle dövüştüğü sistem kadar anlamsız ve belirsiz olan ya da onun içinde patlayan küçücük bir noktaya benzeyen terörizm -. Terörizm ne bir patlama olabilir, ne bir tarihselliğe sahip olabilir ne de politik bir eylem olabilir. Buna karşın için için kaynamakta, saydamlaşmakta ve şaşırtmaktadır – bu yüzden de kitlelerdeki tepkisizlik ve sessizliğin derinliklerdeki bir benzeridir.
Terörizmin herhangi bir şeyi konuşturmak, diriltmek ya da harekete geçirmek gibi bir amacı yoktur. Onun devrimci uzantıları yoktur (bu açıdan bakıldığında söylenenlerin tam tersini başardığı ve er\ çok eleştirilen yanı bu olmakla birlikte sorununun bu olmadığı görülmektedir. Onun amacı sessiz yığınlara saldırmaktır. Oysa bu sessizlik haber tarafından mıknatıslanmış durumdadır. Şu bizi sarıp, sarmalayan toplumsal, haber, simülasyon, caydırma, anonim ve geçici denetleme gibi sihirleri güdümleyerek onların ölümünü amaçlamaktadır. Toplumsal soyutlama adlı büyü, kendisinden daha büyük, daha anonim, daha nedensiz ve daha geçici olan terörist eylem adlı büyü tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır.
Temsil edici olmayan tek eylem biçimi terörizmdir. İşte bu yüzden temsil edilemeyen tek gerçek olan kitlelerle uyum içindedir. Bunun anlamı: Terörizm kitlelerin sessizliği ve suskunluğunu ya da onların edilgin direnişini şiddete dayanarak temsil edecek demek değildir. Bunun anlamı şudur: Terörizmin körü körüne giriştiği saçma ve temsili imkânsız eylemle eşdeğerli olabilen tek olgu kitlelerin körü körüne, saçma ve temsili imkânsız karakteridir. Her ikisi de her türlü temsil sisteminin yadsınmasında en üst noktaya ulaşmış bulunan güncel – biçimlerdir. İşte bu kadar. Hiç kimse bu temsil edilemeyen iki eleman arasında ne gibi bir ilişkinin oluşabileceğini söyleyemez. Bü sorunu bizim bilgi felsefemiz bile çözemez. Çünkü her zaman için bir dile, konuyu iletecek olan bir araca ya da bir yeniden canlandırma aracına ilke olarak sahip olmak zorundadır. Oysa biz yalnızca yeniden canlandırıcı zincirlemeleri biliyoruz. Analojik, benzer, anındalaştırılmış, gönderensiz zincirlemelerle diğer sistemleri tanıdığımız ileri sürülemez. Hiç kuşkusuz kitlelerle terörizm arasında çok güçlü bir ilişki vardır. Bu ilişkinin tarihsel kökenini daha önce var olan (temsil edilme, halk/meclis, işçi sı- mfı/parti, marjinaller/grupçuklar..) sistemlerde aramak boşunadır. Toplumsal enerjinin herhangi bir temsil sisteminin iki kutbu arasından pozitif bir enerji gibi geçmesine benzeyen bir enerji türü kitleler ve terörizm gibi temsil edici bir niteliğe sahip olmayan kutupların arasından ters bir enerji gibi geçmektedir. Bu ters enerji ise toplumsal bir yığılma ve dönüşümle değil tam tersine toplumsal dağılma ve toplumsalın dağıtılması ve politik olanın emilmesi ve yok edilmesiyle oluşmaktadır.
Bunun adınaysa terörizm “üreten sessiz yığınlar çağı” denemez. Şaşırtıcı olan ve bir olaya dönüşen şey bu ikisi arasındaki aynı andalıktır. Politikayla, toplumsalın sonunu belirleyen (bunun vahşice olan yanını ister onaylayalım, ister onaylamayalım) tek şey budur. Bizdeki bütün temsil etme sistemlerinin içten bir şiddetli patlamayla karşı karşıya gelişlerini gösteren tek şey ise bu aynı andalıktır.
Terörizmin amacı Devlet’in baskıcı yanını ortaya çıkartmak değildir (işin bu yanı daha çok kitlelerin gözünde son bir temsil edilme şansını bulan kışkırtıcı küçük grupların olumsuzluklarında yatmaktadır). Temsil edilebilme (canavarlaşma ya da bilinçlenme anlamında değil) olanağından yoksun olan terörizm yarattığı zincirleme tepkilerle iktidarların da temsil edici olamayacaklarını göstermektedir. İşte onun yıkıcılığı da buradadır. Temsil edilmeme olayını çok küçük dozlarda ancak çok somut bir şekilde iktidarlara enjekte ederek onların sonunu çabuklaştırmaktadır.
Şiddetin kökenindeki gerçekte, bütün temsil edici ku- rumlarm (sendikalar, örgütlenmiş hareketler, bilinçli “politik” mücadele, vs) yadsınması yatmaktadır. Kendisiyle bir dayanışma içinde olanları bile yadsımaktadır, çünkü dayanışma onun şiddetini bir modele, ambleme öyleyse bir temsil edilmeye dö- nüştürebilmektedir. (“Onlar bizim için öldüler ve giriştikleri eylemler bizim işimize yaradı…”). Anlamı yerinden oynatabilen, terörizmin toplumsal yasallığını hiçe şayan, onun hiçbir politik uzantısıyla hiçbir tarihsel sürekliliği olmadığını söyleyen her şey mübahtır. Terörizmin aynadaki “görüntüsü” onun tarihi bir uzantısı değildir. Aynadaki bu görüntü ya da kitle iletişim araçları tarafından öyküleştirilmesi insana bir saniye içinde şok ge- çirtebilen ses dalgalarına dönüşmektedir. Terörizmin politik bir olay olmaması gibi bu öykü de (radyo, televizyon ve başındakiler) bir haber niteliğine sahip, nesnel bir olay değildir. Terörizm ve haber ayrı şeylerdir, ne anlam ne de temsil edilme düzenine aittirler – belki bir ölçüde mitlere benzedikleri söylenebilir ancak hiç kuşkusuz bir simülasyon düzenine aittirler.
Şiddete dayalı terörizmin bir başka yönü de her türlü belirleme ve niteliği yadsımasıdır. Bu anlamda terörizmi “eşkıyalık” ve komando eylemlerinden ayırmak gerekir. Komando eylemi belli bir düşmanı amaçlayan (bir treni havaya uçurmak, karşı görüşlü partinin binasına bombalı saldırı, vs) bir savaş eylemidir. Diğeriyse cinayete dayalı geleneksel şiddettir (bir bankayı soymak ya da fidye istemek gibi). Bütün bu eylemlerin ekonomi ya da savaşa dayalı bir “amaçları” vardır. Rehin alma ve geciktirmek ölüm oyunuyla işe başlayan güncel terörizmin ise ne bir amacı ne de belli bir düşmanı vardır (amacı olduğunu söylüyorsa da bu ya sudan nedenlere dayanmaktadır ya da gerçekleştirilmesi olanaksız şeylerdir). Zaten onları gerçekleştirmeye yarayabilecek en son çözüm yolu da terörizmdir. Filistinliler, İsrail’i aldıkları rehineler aracılığıyla mı tehdit etmektedirler? Hayır, asıl amaçladıkları şey İsrail aracılığıyla efsanevi bir düşmandır. Hayır o düşman efsanevi bile değildir. Bu düşman anonim, birbirine benzeyen ve her yerde, her zaman var olan bir tür evrensel düzen ve en “suçsuz” insana kadar herkestir. İşte bu terörizmdir. Herkesi, her yerde, her zaman vurabileceği için çözülemeyen, orijinal bir yanı vardır. Bu bakımdan askeri bir komando eylemi ya da bir fidye isteme olayından farklıdır. Körü körüne giriştiği bu dövüş sistemin salt vurdumduymazlığına kesin bir yanıttır. Çünkü sistem de uzun zamandan beri amaçlarla, araçlar ve cellatlarla kurbanlar arasında bir ayrım yapmamaktadır. Rehin alma gibi ölümü yaşatan bir terörist eylemin hedefi bütün sistemin en özgün ürünü, bütünüyle anonim ve birbirinden ayıredilemeyen bireydir. Her insan bir diğerinin yerine geçebilir. Ters bir mantıktan yola çıkıldığında suçsuzlar hiçbir şey olmadıkları ve kader çizgileri bulunmadığı için, kendileri gibi anonim bir sistemin en canlı örneği olmanın bedelini ölümle ödemektedirler. Bundan böyle onlar evrenselleşmiş, soyut bir toplumsallaşmayla, toplumsalın en son ürünü olarak düşünülebilirler. Bu insanlar işte hiçbir şey olmadıkları için terörizmin kurbanı olmaktan kaçamayacaklardır.
Anlama bu şekilde meydan okuyan terörist eylem doğal felaketle aynı anlama gelebilmektedir. Guatemala’daki bir zelzeleyle, Lufthansa Hava Yolları’nın bir Boeing uçağını üç yüz yolcusuyla birlikte kaçırmak arasında hiçbir fark kalmamıştır. Doğa teröristtir. Bütün teknolojik sistemlerdeki esneklik eksikliğinin yol açtığı çatlaklar gibi New York’taki elektrik kesintileri (1965 ve 1977) gerçekten daha gerçek ve düşlenenden daha düşsel terörist hareketlere neden olmuşlardır. Daha iyisi, bu büyük teknolojik aksaklıklar, büyük doğal felaketler gibi öznesiz bir radikal yıkım olasılığının mümkün olduğunu göstermektedirler. 1977 yılında New York’taki elektrik arızası çok iyi örgütlenmiş bir grup terörist tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı sonuçta değişen bir şey olmayacaktı. Aynı şiddet olayları ve aynı yağmalamaların, aynı şekilde bitmesi ve aynı toplumsal düzene dönüş yine aynı şekilde olacaktı. Buradan yola çıkıldığında terörizm bir şiddete başvurma kararı değil, her yerdeki toplumsalın normalliği içinde tersine dönen, saçma ve denetlenemez bir dönüşüm anlamına gelmektedir. Doğal felaketler de aynı yönde gitmektedirler. Çünkü ancak o zaman toplumsal felaketin mitleşen dışavurumuna dönüşebilmektedirler. Ya da doğal felaket anlamsızı ya da hiçbir şeyi temsil etmeyen (ya da Tanrı’yı temsil eden, çünkü Continental Edison şirketinin bir yetkilisi, New York’taki son elektrik arızası sırasında Tanrı’nın işe karıştığından söz etmiştir) bir serüvendir. Böylelikle toplumsalın içinde bulunduğu durum felaketin ya da kendisini destekleyen tüm temsil edilme biçimleriyle birlikte bir tür çöküşün simgesine dönüşmektedir.
Sessiz Yığınların Gölgesinde Ya Da Toplumsalın Sonu | Kitle ve Terörizm – Jean Baudrillard